“Şöyle bir düşünelim; bizleri kötülükten menetmek için gönderilen ve kötülüklerden uzaklaştırma gayreti ile ömrünü geçiren bir Peygamberin doğum günü içki ile sıçkı ile günahla, isyanla mı kutlanır?”
Kıymetli okurlar, bugün sizlere içerisinde olduğumuz günlerde başlamış olan, Noel ve yaklaşmakta olan Yılbaşı Gecesi tehlikesinden bahsetmek istiyorum. Bir takım görsel ve yazılı basın aracılığı ile toplumumuza cicili bicili bir bayram gibi gayet masumca gösterilmeye çalışılan “yılbaşı” ümmet-i Muhammed’i ve tüm İslam âlemini saran büyük bir tehlikedir.
Aslında Yılbaşı ile Noel birbirinden farklıdır; fakat Yılbaşı, Noel kutlamalarının devamı niteliğindedir. Noel’in İngilizce orijinali “christ’s mass” (İsa’nın âyini) dir. İsa Aleyhisselam'ın sözde doğum günü için yapılan âyin ve kutlamaları ifade eder. Fransızca “haber” anlamındaki nowell kelimesinden gelen Noel, Almanca'da “kutsal gece” demektir ve Hıristiyanların 25 Aralık’tan sonra başlayıp, güneş takvimine göre yeni yılın ilk gününün ilk ışıklarına kadar devam eden, belki bir yıl boyunca işlenmeyen günahların içki, fuhuş, kumar, dans, eğlence, hepsinin bir geceye sığdırıldığı, Sözde Hz. İsa’nın (a.s) doğum gününü kutladıkları bayram ve kutlamalardır.
Noel veya devamı niteliğindeki Yılbaşı Gecesini Kutlamak, başka dinlere benzemek anlamına gelmektedir. İslam dininin başka kutsal günleri vardır ve bu günlerde yapılacak başka ritüeller vardır. İslam Dininde başka dinlere ve kültürlere benzemek kesinlikle yasaklanmıştır; "Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır." (Ebu Davûd, Libas 4) hadisinde de belirtildiği gibi, Hristiyanların adetlerine uyum sağlamak ve onlara benzeşmek, İslam dininde kat'iyen yasaklanmıştır. Yine Maide Suresi 5. Ayet'te de belirtilmiştir ki; "...Sizden kim onları dost edinirse, oda onlardandır..."
Diyelim ki! “Hz İsa As doğumu hürmetine Yılbaşı Kutluyoruz”; Bizleri kötülükten men etmek için yeryüzüne gönderilen ve yine kötülüklerden uzaklaştırma gayreti ile ömrünü geçiren bir Peygamberin doğum günü içki ile sıçkı ile günahla isyanla mı kutlanır? Ancak, biz Müslümanların içinde Müslüman’ım deyip de Noel gibi gâvur bayramını kutlayan birçok Müslüman var! Peki, siz hiç bu kâfir güruhun Kadir gecemizi, Kurban ve Ramazan Bayramımızı veya bırakın bunları, İslâmî örf ve geleneğimizin herhangi birini uyguladıklarını, kutladıklarını gördünüz mü?
Ya da Diyelim ki! “Ben yılbaşına özel bir şey yapmıyorum, bara, pavyona, kiliseye gitmiyorum, sadece evimde oturup televizyon seyrediyorum, onu da mı bana çok görüyorsun” hemen ben de sana derim ki, “çok görmüyorum, çok tehlikeli görüyorum.” Çünkü her yere yetişmeye ne vaktin ne de paran yeter. Adamlar bunu çok iyi bildikleri için senin maddi gücünle ve zaman kısıtlılığın nedeniyle yapamayacağın günahları iyi biliyorlar ve kendilerince seni cehennemin dibine çekmek için evinin içini televizyon programlarıyla doldurarak seni, aklını ve aileni yavaş yavaş zehirliyorlar, bundan haberin var mı?
Ya da ben “Miladi takvimin başlangıcını kutluyorum” derseniz. Biz Müslümanların takvimi "Hicri Takvimdir". Günümüzde her ne kadar Miladi Takvim kullansak da, Müslümanların esas Yılbaşı Gecesi Hicri Yılbaşıdır ve biz bu günü ve geceyi dualar ve ibadetler ile ihya ederiz.
Bir de benim çocuklar heves etmiş “Bir Çam Ağacı süslesek olmaz mı” diyenler var. Noel ağacı alıp süslemek ise dinimizin alameti değil. Çam ağacı süslemek, Hristiyan dünyasının telaşıdır. Herkes kendi işini yapsın. Noel ağacı almak ve süslemek diğer dinlerin adetlerine uymak demektir.
Peki ya “Bu geceye özel alışveriş yapmak?” Konu Komşu Yılbaşı’na özel envaı çeşit Alışveriş yapmış halde evine elleri dolu geliyor, bizde evimize alışveriş yapsak? Çocuklarımız, Ailemiz onlara bakarak boynunu bükmese diyenler var. Bu gece, gayrı Müslimlere benzemek gayesiyle çeşitli yiyecek, içecek almak da caiz olmaz. Her zaman ne alınıyorsa onları almakta mahzur yoktur. Bu geceye ayrı bir önem vermemelidir.
Komşunun evinden harika kokular geliyor her halde Hindi Pişirmiş, Bizde bu geceye Has şöyle bir Hindi Pişirsek ve yanında çeşit çeşit yemeğin masaya konacağı bir yemek tertip etsek olmaz mı? Yılbaşı’nda bir Müslümanın ehli küfrün adetlerine uyarak hindi yemesi caiz değildir. Hindi eti yemek haram değildir. Ancak özellikle yılbaşı gecesinde bu geceyle özdeşleşmiş bir yemek olduğu için yani küfür alameti olduğundan bu gecede yemek uygun değildir. Ancak diğer zamanlarda yemek helal ve caizdir.
Yılbaşı çekilişi, Milli Piyango konusunu açmaya bile lüzum görmüyorum. Yılbaşı, aybaşı yok Aklı başında Her Müslüman bilir ki! Kumarın Her çeşidi Kur’an-ı Kerim de Haram kılınmıştır. Ey Müslüman Ayırıca Cami yaptırım, Kuran Kursu yaptırırım, Fakir fukaraya sahip çıkarım gibi masallarla kendini aldatmana da gerek yok. Allah cc bizim yapacağımız Hayra ihtiyacı olmadığı gibi haram para ile de yapılacak hayra hiç ihtiyacı yoktur. Yoksa sen hala daha anlamadın mı “varlık ve yokluk ile imtihanayız”
Rivayetlere göre Hz. Ömer (Ra), Müslüman beldelerinde Müslümanlara törenlerini açıktan yapmamalarını onlara şart koşmuştur. Müşriklere ise tören ve geleneklerini (başkalarını etkileyecek şekilde) açıktan icra etmeleri yasaklanmışken Müslüman nasıl olur da onların yaptıklarını yapar? Diğer taraftan Müslümanların onlara benzeme gayretleri, tören ve bayramların açıktan yapılması konusundaki onların arzu ve cesaretlerini arttırmıştır. Hâlbuki müşriklerin söz konuşu törenlerini alenen yürütmekten menedilişlerindeki sebep, bunların bozulmaya yol açabileceği, yani Müslümanlar üzerinde kötü tesir bırakabileceği endişesinden kaynaklanmıştır. Çünkü bu tip adet ve gelenekler ya bir masiyet ya da bir küfrün sembolü mesabesindedir. Müslümansa bu hareketlerin tamamından menedilmiştir. Ömer b. el-Hattab şunları söyler: “Dinleriyle ilgili konularda Allah düşmanlarından uzak dürün. Zira Allah’ın gazabı onların üzerine iner.” Kutsal kabul ettikleri günlerinde (onların yaptıklarını yaparak) onlara refakat etmek Allah’ın cc Gazabına sebep olur. Çünkü böylesi adet ve hareketler ya onlarca sonradan icad edilmiş (uydurulmuş) ya da işlerliği kaldırılmış (mensuh) hükümlerden ibarettir. Hakiki ilimse bunların hiçbirini benimsemez. Nitekim onlarca kutsal gün ve zamanlarındaki yaptıklarını yaparak onlara benzemek helal değildir. Diğer yandan böyle konularda onlara benzeyen Müslüman yardım ve tasvip görmez, bilakis ondan nehyedilir. Nitekim suyunu sıkarak şarap yapan kimseye üzüm satmak helal olmaz. Törenler için davet alan kimse davete icabet etmez. Adet olmadığı halde böyle günlerde hediye veren Müslümanın, bu çeşit davranışında kâfirlere benzeme söz konusu olduğu için hediyesi kabul edilmez. İmam Suyutî ks “Hakikatu’s-Sünne ve’l-Bidil (48-53)”
Konu ile alakadar İmam-ı Rabbanî müceddid-i elf-i sani (ikinci bin yılın müceddidi) hazretleri “Hinduların bayram günlerine, ateşe tapınanların Nevruz günlerine ve Hıristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına hürmet etmek ve o zamanlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak şirk olur. Küfre sebep olur. Kâfirlerin bayramlarında, Müslümanların cahilleri, kâfirlerin yaptıklarını yapıyorlar ve bu günleri, Müslüman bayramı zannediyorlar. Kâfirler gibi, birbirlerine hediye gönderiyorlar. Eşyalarını, sofralarını kâfirlerin yaptığı gibi süslüyorlar. O geceleri, başka gecelerden ayırt ediyorlar. Bunlar hep şirktir” buyurmaktadır. (Mektubat 3/41)
Yine İmam-ı Rabbani (k.s.) şöyle buyuruyor; “Bizim bir komşumuz vardı, Müslüman’dı. Fakat bazı yanlışları vardı. Vefat etmek üzereydi, komşuluk hakkı üzere beni çağırdılar. Gittim ve gördüm ki komadadır. Kendisine teveccühte bulundum. Kalbine manevi bir hal üzere nazar ettim (baktım), zifiri karanlık bulutlar çökmüş, iman nuru sönecek bir mum gibi kalmış olarak gördüm. Karanlıkları dağıtmak amacıyla teveccüh ettim lakin zerre kadar karanlık açılmadı. Bunu bir iki kere denedim ama fayda yok. Üçüncüde de olmayınca ‘Ya Rabbi! Acaba bende mi bir kusur var bugün’ diye düşündüm. Tam o esnada kalbime: Ey İmam! Eğer sen bu teveccühlerini dağlara yapmış olsaydın, senin hürmetine ve teveccühün bereketine dağları yerinden sökerdim. Ama bu adamdan sen bir karanlık açamazsın, çünkü bunun karanlığı bazı günahları işlediğinden değil, müşrik Hinduların şirk merasimlerine katılmasındandır. Burada şirk olduğu için teveccühün burada sökmez.’ diye nida edildi. O zaman Hindistan’da şirk bayramlarında boyalı, renkli pilav pişiriyorlarmış ve birbirlerine bunu hediye ediyorlarmış. Bu Müslüman adam da onlardan etkilenmiş, aynı günde aynı şekilde pilav pişirip o günü kutluyormuş. En sonunda ümidimi kestim ve evime doğru yol aldım. Bir zaman sonra bana komşumun öldüğüne dair haber geldi. Ne yapacağını düşündüm. Cenazesine gideyim mi, gitmeyeyim mi diye şüphede kaldım. Durum böyle olunca istihare yapmaya karar verdim. İstiharemde: ‘O kişi zor da olsa imanını kurtararak öldü, cenazesine gidebilirsin’ buyruldu.”
Değerli kardeşlerim sakın ha sakın, Allah (c.c)’nun ve Rasûlü (s.a.v)’in düşmanlarının adetlerine, örflerine, modalarına, merasimlerine katılmayalım. Çünkü Allah (c.c) böyle yapanları Kur’ân-ı Kerîm’de şiddetle uyarmıştır “Sakın o zalimlere sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rıza göstermek suretiyle azıcık bile olsada meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (Cehennemlik olursunuz).” (Hûd Sûresi, 11/113) Lafa geldi mi, “Anam-babam, tatlı canım sana feda olsun, ya Rasullah” diyoruz. Efendimizi sav çok sevdiğimizi her fırsatta belirtiyoruz. Adından sonra “Sallallahu Aleyhi ve Sellem” veya “Aleyhissalatü Vesselam” demeden, geçemiyoruz. Ancak, ey Müslüman sevgi delil ister, öyle kuru kuruya sevmek olmaz. Seven sevdiğini çok anar, seven sevdiğinden çok bahseder, seven sevdiğine itaat eder ve sözünü dinler, seven sevdiğini ölesiye dinler. Sevginin kanunu kuralı, her ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin sevdiğine “sadakat” göstermektir.
Son olarak belirmek isterim ki, Bir mil¬le¬tin, ken¬di de¬ğer¬le¬ri¬ni bı¬ra¬kıp ya¬ban¬cı¬la¬rın örf ve âdet¬le¬ri¬ni be-nim¬se¬me¬si, o mil¬le¬tin ken¬di ben¬li¬ği¬ni, ken¬di değerlerini ve ta¬ri¬hi¬ni in¬kâ¬rı¬dır.
Ayrıca Gayr-i Müslimlere veya fâsıklara benzeme ve onların nefsani hayat tarzlarını taklit etme hastalığı, imanı tehlikeye atan hususlardan biridir. İman temelindeki çözülmelerin, fikrî ve ahlâkî yozlaşmaların birçoğu, bu tür taklitlerle başlar. Taklit, zamanla alışkanlık ve huy hâline gelir. Sonrasında ise şeklî beraberlik, zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik ise zamanla kalbî beraberliğe kadar gider. Cenâb-ı Hak da âyet-i kerîmede, kimlere benzemeye çalışmamız gerektiğini şöyle beyan buyurmaktadır: “Kim Allâhʼa ve Rasûlʼe itaat ederse işte onlar, Allâhʼın kendilerine lûtuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (en-Nisâ, 69) Buna mukâbil de:“…Gazaba uğrayanların ve sapıkların (yoluna) değil.” (el-Fâtiha, 7) buyurarak, İslâm dışındakilere benzemeyip onların yolundan, hâlinden ve âdetlerinden uzak durmamızı emretmektedir. Velhâsıl bir Müslüman, her zaman ve mekânda İslâm’ın vakârını, şahsiyet ve karakterini temsil etmekle mükelleftir. Hz Allah cc Kur’ân-ı Kerim’de bunlardan yüz çevirmemizi ve onları dost edinmememizi de şöyle bildiriyor “Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dostlar edinmeyin! Siz onlara sevgi ve muhabbet beslemeyin!” (Mümtehine Sûresi, 60/1)