Akış demeye çabalarken; ruhaniyete din kavgasıyla arkasını dönen batının, Asya ülkelerinden araklayıp bize sektirdiği, ezoterizme bulanmış, bilim kurgu ile kızarmış, bulamaca benzeyen kusmuk görüntüsündeki ezoterik sunumlarından bahsetmiyorum.
Kanlı canlı sokaktaki hayattan ve uzantısı fiber hızdaki internetle gelen yansımalarından bahsediyorum.
***
21 Mart'ta kullanmayı bıraktığım instagrama bir süre önce geri döndüm.
Manzara, Game of Thrones'un sezon finali sloganı olan Winter is Coming! gibi (Kış geliyor!)
Nasıl bir kodlamaya bulaştım bilmiyorum ama önüme hep kavga, gürültü ve kaza görüntüleri düşüyor.
İnsanlar sokakta, toplu ulaşımda en kötüsü de trafikte; orangutan ailesinin liderlik mücadelesi veren reisi gibi tekme, tokat kavga ediyor. Küfürlerin, edepsizliğin bini bir para…
Diğer bir kalabalık ise Sümer panteonundaki tanrılar kıvamında yaşıyor sanki.
En güzel kadınlar, mekânlar, arabalar, tatiller, düğünler, yemekler...
Cennet mutluluğu ve huzuru acayip bir bilgelikte akıyor…
Hidrojen ve oksijenin cenderesinde olan gerçek hayatta ise; marketlerde peynir, sucuk reyonları önünde ince eleyip sık dokuyan garip bir kalabalık var. Yanaşmaya korkarak fiyatları bilirkişi kıvamında inceliyoruz.
Yuh ya! Allah belanızı versin sesleri duyuluyor.
***
Sosyal medyadaki güzel, havalı hayatlar sokakta zifiri karanlığa bürünmüş gibi.
Reklamcılık sektörünün işi, bazen vasatı/dandiği güzel göstermektir. Instagram’da gördüğümüz o güzel insanlar, bilge sözler sokakta evrilip küfür ve kavgaya dönüşüyor.
Paket programdan çıkmış gibi görünen, çağın Goebbels'inin listesinden kıvrılarak fırlayıp TV'lere çıkan güruhun sosyologları, ‘gastecileri’ sokağı/gerçeği görmek yerine koro eşliğinde kitleyi uyutma derdinde.
Sokak varoluşsal gerçek olsa da internet başka, medya bambaşka...
***
Peki, insanlar sürü psikolojisine kapılıp neden böylesine olmadıkları gibi görüntü verme, yaşamadıkları hayatı yansıtma yarışında dersiniz?
Bence hiçbir şey 20 yıl önceki gibi değil.
Ben eski Türkiye'yi özleyenlerdenim. İnsanların onurlu duruşları hem siyasette hem de sokakta bugüne 5 çekerdi!
Ahlak dersi verecek değilim ama bunun devlet duruşunun geldiği noktanın yansıması olduğunu düşünenlerdenim.
Asıl gerekçeyi oluşturan siyasi ayağı ise dizel motor gibi nefes almadan çalışmaya karşısına çıkan her şeyi öğütmeye devam ediyor.
Mağdur edebiyatı bolca dincilik şimdi de milliyetçiliği yutuyor.
İster hükümet isterseniz muhalefet.
Beyime hangisinden verelim?
Hiçbirinin tutulacak tarafı kalmadı.
Daha fazla dibe vuracak yanımız da kalmadı.
Bence her şeyi akışına bırakmak lazım...
Sizce yeteri kadar yıpranmadık mı?
Pragmatist siyaset uğruna atılan koca adımlar, önce kendi raiyyelerini (kuzu sürüsü) sonra sistemin içinde yaşayan hepimizi etkiledi.
Keşke siyasette koltuktan kalkmamak için kullanılan o Japon yapıştırıcıları yerine Japonların onurundan nasiplenselerdi.
KAZANACAK ADAYI GÖSTERMEMEK İÇİN 40 TAKLA ATIYORLAR!
Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayının Mansur Yavaş olması halinde başarının açık ara alınabileceğini, anket firmaları korksalar da söylüyor.
Ama halen gösterilmedi ve gösterileceğe de benzemiyor.
Klorlu havuz medyası da korkuyor belli ki... Mansur başkanın adını dahi ağzına almıyor.
Ben Millet İttifakı denilen oluşumun her şeye rağmen açık ara bir zafer kazanabileceğini düşünmüyorum.
Belli ki yine kaybedeceksiniz.
Ne Ak Parti artıklarıyla ne de esamisi okunmayan çakma partilerle kim neyi bölüşüyor?
KAYBETMEYİ GÖZE ALMAYANLARIN KAZANABİLECEKLERİ HİÇBİR ŞEY YOKTUR!
Demokrasi dersinden çok ölücü pazarlığına benziyor.
Derdiniz bu mağrur tek adam/saray düzenini eski parlamento sistemine dönüştürmekse eğer, neden ufak bir online önseçim yapmaya yanaşmazsınız?
Herkesin katılabileceği TC kimlik nosuyla oy verebileceği bir web site kurulsa ya da ufak bir önseçim benzeri bir şey yapılsa Millet İttifakı ne kaybeder?
Dileyen herkesin aday olabilme imkânı tanınsa çıkacak sonuçtan kim neden korkar?
Bence Kılıçdaroğlu ilk 3'e bile giremez.
İşte bu algı bu kadar demokratik... Tek adam düzeni ve koltukla Japon yapıştırıcısı arasındaki samimiyetin kıvamı belli ki demokrasinin önüne geçiyor.
SOYER'İN YA DA İZMİR'İN NESİ EKSİK?
Garipsediğim bir diğer konu Cumhurbaşkanı adayı kim olsun sorularında; neden İstanbul gibi Ankara gibi İzmir'in de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı'nın da adı geçmiyor?
Biz ödediği vergi rakamıyla ülke genelinde toplanan vergilerin yüzde 11.43’ünü tek başına karşılayan ve zirveye oynayan kenti İzmir'de yaşamıyor muyuz?
Beğenin beğenmeyen Cumhurbaşkanı adayları arasında Tunç Soyer'in adı geçmiyorsa bir şeylerde yanlışlık var demektir.
Sizce başkanın kalibresi mi yetersiz, yoksa düşenin paçasından aşağı çekildiği ‘İzmir Çukuru’ gerçeği mi hayat buluyor dersiniz?
Son söz tekrar olsun...
Akışına bırakalım.
Belki bir rüzgâr eser...