Grimm Kardeşlerin, masal dünyamıza kazandırdığı "Bremen Mızıkacıları" dünya klasikleri arasında ölümsüz yerini almıştır
Bir düzeni ve toplumsal katmanı simgeler.
Köpek, eşeğin; kedi köpeğin; horoz da kedinin sırtında...
Çocukluk düş dünyamın sıcak ve sevimli bir manzarası.
Varlık mücadelesi veren bu dörtlü, aynı sorunlar paydasında buluşan dostluk geliştirmişlerdir.
Açlık, ortak düşmanlarıydı.
Tek silahları ise çıkaracakları gürültü...
Çünkü eşek yaşlanmış çaptan düşmüştür. Köpeğin dişleri dökülmüş, kedinin pençeleri düşmüş, horoz ise niteliğini kaybetmiş.
Yük taşımaya mecali kalmamış eşek, Hasan Karaluğ’un (*) sütçü beygiri gibi, "Ayakları sekili, kulakları dikili, sanki milletvekili..." tavrıyla karnını doyurma peşinde.
Köpeğe gelince, artık koruyamadığı sahibi tarafından görevden alınmış. Karın tokluğuna "köpeklik" yapanların değişmez yazgısı onu da yakalamış.
Peki, kediye ne oluyor? Yanıtı basit. Sahipler daima itaat ister. Ufak ciğer parçalarına tamah edenlerin onur ve kişiliği, itaatin karanlığına boğulmaya mahkûmdur. Bizim kedicik, tükenen onur ve ilkesi ile yüzleştiğinde artık iş işten geçmiş oluyor.
Horoz'un durumu hepsinden farklı... O, sahibinin borazanlığını yapmaktan rahatsız değil, ancak, kesilme korkusu var. Bir anlamda can derdine düşmüş.
Nesnel koşulları böyle olan bir orkestrayı düşünün.
Horoz ötüyor; "ekonomimiz çok iyi", "yerel yönetimler yasası, demokratikleşmenin bir sonucudur."
Hatta hızını alamıyor; "Kıbrıs'ın yıllık maliyetinin ne olduğunu biliyor musunuz?"
Daha önceki horoz da “babalar gibi satarım” diyordu.
Ama horozun öttüğü yer, Kedinin sırtı; kedi nerede? Köpeğin sırtında... Peki köpek? Ha! O mu? O da eşeğin sırtında canım.
Kediler ve köpekler, ellerinde ziller, borazanlar ve davullarla, horozun ötüşüne eşlik ediyorlar. Sesleri o kadar yüksek ki, arada bir "Yahu arkadaşlar, gürültüden başka somut hiçbir çözümünüz yok" diyenlerin sesleri duyulmuyor.
Bu cazgırlar ve gürültücüleri sırtında taşıyan eşek ise bağırıyor; açız!
Zaman zaman sesi, sırtında taşıdıklarının gürültüsünü aşıyor; işsiziz!... Perişanız!...
Ama, ortada bir çelişki var. "Açız" diye bağıran, kof gürültü yapanları sırtında taşıyor.
Silkinmeyi, sırtına binmiş olanları atmayı bir türlü akıl edemiyor.
Gürültü o kadar tuhaf ki, Biri “Bir kilo et vereceğim” diyor, “öteki “but vereceğim” diyor. Akortsuz gürültülerin tamamı, muhtaçlara verme” üzerine bestelenmiş.
Hiç kimse; “Muhtaçlığın nedenlerini ortadan kaldırmayı akıl edemiyor…”
Çünkü gürültücüler varlık nedenlerini “açlığın gürültüsü” üzerine inşa etmişlerdir.
Oysa bunları sırtında taşıyan eşek, gürültüyle karın doymayacağını biliyor; hepsinin kendi sırtında olduğunu da biliyor. Ama maalesef, silkinmeyi akıl edemiyor. Çünkü öylesine aç ki, kopan bu gürültü arasından karnını doyuracağını zannediyor. Gürültünün yarattığı umut ile açlığını bastırmaya çalışıyor.
Şu "Bremen Mızıkacıları" bir âlem doğrusu!
Hikâye bu ya, kopan gürültüden korkan hırsızlar kaçıyor ve masalardaki yiyecekler orkestra
Grimm Kardeşlerin, masal dünyamıza kazandırdığı "Bremen Mızıkacıları" dünya klasikleri arasında ölümsüz yerini almıştır
Bir düzeni ve toplumsal katmanı simgeler.
Köpek, eşeğin; kedi köpeğin; horoz da kedinin sırtında...
Çocukluk düş dünyamın sıcak ve sevimli bir manzarası.
Varlık mücadelesi veren bu dörtlü, aynı sorunlar paydasında buluşan dostluk geliştirmişlerdir.
Açlık, ortak düşmanlarıydı.
Tek silahları ise çıkaracakları gürültü...
Çünkü eşek yaşlanmış çaptan düşmüştür. Köpeğin dişleri dökülmüş, kedinin pençeleri düşmüş, horoz ise niteliğini kaybetmiş.
Yük taşımaya mecali kalmamış eşek, Hasan Karaluğ’un (*) sütçü beygiri gibi, "Ayakları sekili, kulakları dikili, sanki milletvekili..." tavrıyla karnını doyurma peşinde.
Köpeğe gelince, artık koruyamadığı sahibi tarafından görevden alınmış. Karın tokluğuna "köpeklik" yapanların değişmez yazgısı onu da yakalamış.
Peki, kediye ne oluyor? Yanıtı basit. Sahipler daima itaat ister. Ufak ciğer parçalarına tamah edenlerin onur ve kişiliği, itaatin karanlığına boğulmaya mahkûmdur. Bizim kedicik, tükenen onur ve ilkesi ile yüzleştiğinde artık iş işten geçmiş oluyor.
Horoz'un durumu hepsinden farklı... O, sahibinin borazanlığını yapmaktan rahatsız değil, ancak, kesilme korkusu var. Bir anlamda can derdine düşmüş.
Nesnel koşulları böyle olan bir orkestrayı düşünün.
Horoz ötüyor; "ekonomimiz çok iyi", "yerel yönetimler yasası, demokratikleşmenin bir sonucudur."
Hatta hızını alamıyor; "Kıbrıs'ın yıllık maliyetinin ne olduğunu biliyor musunuz?"
Daha önceki horoz da “babalar gibi satarım” diyordu.
Ama horozun öttüğü yer, Kedinin sırtı; kedi nerede? Köpeğin sırtında... Peki köpek? Ha! O mu? O da eşeğin sırtında canım.
Kediler ve köpekler, ellerinde ziller, borazanlar ve davullarla, horozun ötüşüne eşlik ediyorlar. Sesleri o kadar yüksek ki, arada bir "Yahu arkadaşlar, gürültüden başka somut hiçbir çözümünüz yok" diyenlerin sesleri duyulmuyor.
Bu cazgırlar ve gürültücüleri sırtında taşıyan eşek ise bağırıyor; açız!
Zaman zaman sesi, sırtında taşıdıklarının gürültüsünü aşıyor; işsiziz!... Perişanız!...
Ama, ortada bir çelişki var. "Açız" diye bağıran, kof gürültü yapanları sırtında taşıyor.
Silkinmeyi, sırtına binmiş olanları atmayı bir türlü akıl edemiyor.
Gürültü o kadar tuhaf ki, Biri “Bir kilo et vereceğim” diyor, “öteki “but vereceğim” diyor. Akortsuz gürültülerin tamamı, muhtaçlara verme” üzerine bestelenmiş.
Hiç kimse; “Muhtaçlığın nedenlerini ortadan kaldırmayı akıl edemiyor…”
Çünkü gürültücüler varlık nedenlerini “açlığın gürültüsü” üzerine inşa etmişlerdir.
Oysa bunları sırtında taşıyan eşek, gürültüyle karın doymayacağını biliyor; hepsinin kendi sırtında olduğunu da biliyor. Ama maalesef, silkinmeyi akıl edemiyor. Çünkü öylesine aç ki, kopan bu gürültü arasından karnını doyuracağını zannediyor. Gürültünün yarattığı umut ile açlığını bastırmaya çalışıyor.
Şu "Bremen Mızıkacıları" bir âlem doğrusu!
Hikâye bu ya, kopan gürültüden korkan hırsızlar kaçıyor ve masalardaki yiyecekler orkestra
üyelerine kalıyor. Hadi geç canım! O geçen yüz yıldı.
Şimdi hırsızlar, halkın sırtına binerek, onları sadece aç bırakmakla kalmayıp, ayrıca, bu yurda sahiplenenleri kovmaya çalışıyorlar. Bunun adına dünya vatandaşlığı diyorlar.
Sahipler için öten horozlar koroya başlıyor, koca koca adamlar, televizyonlara çıkıp, bir şey söylememek için saatlerce konuşuyorlar. Ve çok gürültü yaparak bir şey söylememeyi başarıyorlar.
Hem de kulakları tırmalayan gürültülerle…
Deik ya... Bremen Mızıkacılar ölümsüzdür. (**)
(*) Rahmetli babamın yazdığı “Hasan Karaluğ’un Beygiri” adlı şiirden.
(**) (Bu Yazının ilk versiyonu 21 Şubat 2014 tarihi’nde Yeni Adana Gazetesi’nde yayınlanmıştır.