Deniz Harp Okulunda Değişenler ve Değişmeyenler
18 Kasım 2019 Pazartesi günü Heybeliada’da Deniz Harp Okulunun 246. Kuruluş Yıldönümü törenlerine katılma fırsatı buldum. Yıllar boyunca emek verdiğim bazı konularda güzel gelişmelere de bu vesile ile şahit oldum. Bununla birlikte değişmeyen hususlar da vardı. İşte bu ziyaret sonrasında ülkemizin en köklü ve önemli okullarından biri olan Bahriye Mektebinin son halini anlatmaya çalışayım…
Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından 1773 tarihinde kurulan Mühendishane-i Bahr-i Hümayün, yani Deniz Harp Okulu, 1930 yılında camisiz kalmıştır. Ne yazık ki halen bu çağdışı uygulama devam etmektedir.
NATO standartlarına göre askeri birliklerde ibadethane bulunması bir zorunluluktur. Hele hele günde beş defa kılınması farz olan namaz konusundaki anlamsız tavır üzerinde düşünmeyi gerektirmektedir. Devrin idarecileri tarafından dünyanın hiçbir ülkesinde emsali olmayan uygulamalar yapılmış ve tarihi eser niteliğinde olan Heybeliada’nın tek camisi yıkılmıştı.
Üyesi bulunduğum İstanbul Çevre, Kültür ve Tarihi Eserleri Koruma Derneği aracılığı ile bu caminin ihya edilmesi için çok gayret ettim. Nihayet bu konuda Milli Savunma Bakanlığı tarafından çalışmalar başladı. Fakat işlemler inanılmaz derecede ağır yürümektedir. Görünmez bir el tarafından engellenmeye devam eden bu camiyi yeniden ihya çalışmaları hantal bürokrasi ve kasıtlı olarak cami düşmanı bürokratların girişimi ile geciktirilmeye devam etmektedir.
1985 Yılında Heybeliada’dan Tuzla’ya taşınan Deniz Harp Okulu, birebir olarak ABD’nin Maryland eyaletinin Annapolis şehrinde bulunan Deniz Kuvvetleri Akademisinin aynısı olarak inşa edilmişti. Fakat önemli bir farkı vardı. Bu okulda bulunan kilise ABD’nin en ihtişamlı şapeli idi.
Ne yazık ki 12 Eylül 1980 darbecileri Tuzla Deniz Harp Okulu tamamlandığında, inşaat firmasının talebini reddederek cami yapılmasına karşı çıkmıştı. 1985 yılından bu güne kadar hala camisiz olan bu okulun ilk mezunu benim sınıfımdır. 1986 Yılında mezun olmuştuk.
O günden içinde bulunduğumuz 2019 yılına kadar; her ortamda Bahriye Mektebine cami yapılması için mücadele ettim. Yazmış olduğum onlarca makale yanında Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezlerine sayısız dilekçe verdim. Yazmış olduğum dilekçelerde NATO ülkeleri standartlarına uygun bir şekilde ibadet yeri yapılmasını talep ediyordum.
Çünkü hem Heybeliada’da hem de Tuzla’da namaz kılmak için uygun bir yer yoktu. Merdiven altlarında veya köşe boşluklarında yanımda taşıdığım muşamba üzerinde namazlarımı kılıyordum. Cuma namazını kılmak ise ne öğrenciler ne de okul idarecileri için mümkün değildi.
Törenler için 1983 yılında gittiğimiz Kara Harp Okulunda cami olduğunu görünce bu duruma bir türlü tahammül edemedim. Ne yani karacılar Müslüman biz denizciler, değil miydik?
Hâlbuki yıllardan beri Sabetay Yahudilerinin önemli bir ritüeli olan “Kuzu gecesi” her yıl büyük önem verilerek icra edilirdi. İşte kalbinde bir parça İslam şuuru taşıyan bir insanın böylesine absürt bir durumu kabul etmesi mümkün değildir. Fakat ne çare ki; benim gibi birkaç tane hamiyetli insandan başka bu soruna el atan kimse çıkmamıştı. Hâlbuki asker dediğin hele hele donanmaya kumanda edecek zabitanın Allah’tan korkması ve gerektiğinde seve seve ölüme gitmesi beklenir. Ölüm korkusunu yenmenin yegâne çaresi ise Allah’a ve ahiret gününe iman etmektir.
Amerikalı askerler bu gerçeği bildiği için deniz kuvvetleri mensuplarının dindar olmasına gayret etmiş ülkenin en güzel şapelini askeri okullarına inşa etmişlerdir. Sanatsal açıdan ABD’de bu kiliseden daha ihtişamlı hiçbir yer yoktur.
Bu noktaya kadar değişmeyen acı gerçekleri ifade ettim. Bu cami ve ibadet konusunda yıllarca süren emek karşısında çok şükür bazı olumlu gelişmelere de şahit oldum. Örneğin Kuruluş Yıldönümü törenleri esnasında öğle namazını kılacak bir yer tahsis edilmişti. Deniz Lisesi mezunu Mustafa Nutku ağabeyim ile rahat bir şekilde namazımızı kıldık. Daha önceki törenlerde ise okulun dışına çıkıp Heybeliada iskelesinin yanındaki camiye gidiyorduk.
İkinci değişen ve güzel husus ise isteyen öğrencilerin Cuma namazlarını kılabildiği gerçeğini öğrendik. Her öğrenci yatakhane katında “ibadethane” bulunduğu gibi isteyen öğrencilerin iştirak ettiği Cuma namazları, spor salonunda kılınabiliyormuş. Hamd olsun. Yıllardır verdiğimiz emek nihayet kısmen de olsa sonuç vermiş…
Üçüncü güzel husus ise yetkililerden öğrendiğim kadarı ile Tuzla’daki Deniz Harp Okulu yerleşkesine çok güzel bir cami inşaatına başlanacağı bilgisi idi. Hatta Ankara’da bulunan çok güzel bir caminin bir benzerinin inşa edileceğini çizimlerden görmüş olduk.
Umarım bu güzel girişimler hantal ve dine düşman bürokrasi tarafından engellenmez ve bir sonraki kuruluş yıldönümlerinde bu camilerde namaz kılmayı Rabbim nasip eder…
Cami ve ibadetten başka söyleyeceklerim de var elbette. Bunlardan en önemlisi geleneksel olarak her yıl yapılan kuruluş yılı törenlerindeki karşılama ve uğurlama etkinlikleridir.
Gerçekten de daha önceki yıllarda gördüğüm misafirperverlik ve öğlen yemeği, değişmeyen işlerin başında geliyor. Deniz Harp Okulundan başka hiçbir yerde bu kadar lezzetli olmayan dalyan köfte ve samsa tatlısı, hiçbir etkinlik olmasa bile Heybeliada’ya gitmeyi gerektirecek güzellikteydi.
Donanmada iken yurt içinde ve dışında onlarca törene katıldım. Silah bölümü mensubu olduğum için bizzat törenleri icra ederdim. Özellikle Sovyetler Birliği döneminde liman ziyareti için gittiğimiz Sivastopol şehrinde gemici askerlerimle çok güzel törenler icra etmiştik. Daha sonra ticaret gemisi kaptanı olarak defalarca Sivastopol’a gitmiştim. Gölcük Poyraz Rıhtımında, İstanbul Anadolu Kavağında ve Kırım’ın Sivastopol şehrinde katıldığım törenleri hiçbir zaman unutmadım.
İşte Deniz Harp Okulu öğrencilerinin ve bandosunun icra ettiği törenler bu açıdan geçmiş güzel günlerimi hatırlama vesile oldu. İşte bu törenler de değişmeyen kuruluş merasimlerinden sadece bir tanesiydi.
Merasimlerde Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal, donanmamızın geldiği seviyeyi çok güzel bir şekilde izah etti. Yıllarca ABD ve Alman savaş gemilerinde çalışmış bir asker olarak kendi milli gemi ve silahlarımızın erişmiş olduğu seviyeyi görünce; bütün okul mezunları olarak gurur duyduk.
Daha sonra en kıdemli mezunlardan ve Kıbrıs Gazisi Neşet İkiz’in Amfibi Alay Komutanı olarak yaptığı icraatları dinleme fırsatı bulduk. Kıbrıs Barış harekâtı ile ilgili olarak çok sayıda kitap okumuş birisi olarak bunu icra eden bir komutandan dinlemek ayrı bir zevkti. Ayrıca 96 yaşındaki bir okul mezunu subayın konuşmasını dinlemek ve hala dinç olduğunu görmek; unutulması mümkün olmayan bir başka hatıra idi.
Bu vesile ile göstermiş oldukları misafirperverlikten dolayı bütün okul yöneticilerine teşekkürü bir borç biliyorum. 15 Temmuz 2016 hain Feto darbesi ile yara alan donanmamızın yeniden eski gücüne kavuşması hatta çok daha ileriye gitmiş olduğunu görmekten büyük bir gurur duydum. Allah emeği geçen bütün bahriye mensuplarından razı olsun, vesselam…
Dr. Vehbi KARA