Felsefede Boğulmamak İçin Kuran Tefsirleri Okunmalıdır
Bazı okuyucularımın gönderdiği yazılardan Nübüvvet yolunu takip ederken aynı zamanda felsefe öğrenmek isteyenlerin de olduğunu öğrendim. Felsefe kitaplarını okumadan Kuran öğrenilmez anlayışı var ki; Allah muhafaza insanı Allah’ı inkar etmeye ve dalalete götürecek kadar tehlikeli bir yoldur.
Fakat illa felsefe okumak isteyenler var ve bu konuda çalışma yapanlara birkaç hususu tekrar hatırlatmakta yarar vardır.
İnsanları bu imtihan dünyasında kurtuluşa götürecek yol Nübüvvet yani peygamberlerin takip ettiği yoldur. Her şeyi aklı ile çözmeye çalışan felsefecilerin yolu ise tam manası ile benlik ve kibir tuzağıdır. Şeytan’ın düştüğü aynı tuzak insanoğlunun da karşısındadır. Felsefe benlik duygusunu öyle şişirir ki sonunda vücudunu aslî ve zati telakki eder. Yani bedeninin tasarrufunda kendini hakikî mâlik, diye aldatır.
Hâlbuki sadece havayı solumak değil Allah’ın insanlara verdiği nimetleri görmemek; felsefecilerin yaptığı en akılsızca iştir. Düşünse ki Allah’ın izni olmasa yaprak dahi kımıldamaz.
Nübüvvet yani Allah’ın peygamberler yolu ile insanlara gönderdiği mesajlar ile hayatını yönlendiren insanlar ise huzur ve mutluluk içindedir. En ağır musibetlere hatta hastalıklara dahi tutulsa “bunların hepsi Allah’tan gelmiştir, imtihan ediliyorum” diyerek ümitsizliğe düşmez. Sabır içinde şükrederek Allah’ın rızasını kazanmaya bakar. Çünkü bilir ki bu kısa dünya hayatı, insanın gerçek ihtiyacı olan sonsuzluk duygusunu karşılamak için yeterli değildir.
Kısaca söylemek gerekirse nübüvvet yolu ile Allah’a inananlar; olaylara bakarken her şeyin manası Allah’ı göstermektedir diyerek kurtuluşa ererler. İnsanı yaratan ve onu yaşatan Allah’ın varlığını unutup dalalete ve inkâra asla düşmezler.
Felsefecilerin en büyük hatası; haşa! insanın gayesinin Yaratıcıya benzemek olduğunu düşünmeleridir. Bu yol ise çürüktür, bozuktur. Çünkü bu yol; öylesine firavunane ve kibirle yoğrulmuştur ki, insanı şirk (Allah’a ortak koşmak) derelerinde serbest koşturarak sebeplere tapan birisi haline sokar.
Hâlbuki insanın gayesi Allah’a iman ederek ibadet etmektir. Başka türlü mutlu ve huzurlu olamaz. İşte bu yolu “nübüvvet” bize göstermektedir. Allah peygamberler aracılığı ile indirdiği kutsal kitaplarda insanlara bu yolu öğretmektedir.
Peygamberlerin yolu sadece akla isnat etmeyi kabul etmez. Vahyi esas alır. Çünkü akıl; sonsuzluk gibi duygu ve düşünceleri idrak etmekten acizdir. Bazı insanlar kendi akıl ve düşüncelerini Allah’ın peygamberler aracılığı ile göndermiş olduğu kutsal kitaplara muhatap ederek onları anlamaya çalışması gerekirken Şeytan gibi kibir ve enaniyetle bildiğini zannederek; Allah’a isyan edecek kadar azgınlaşır.
İblis, Allah’ın Hazreti Adem Aleyhisselama öğrettiği “talim-i esma” yani Allah’ın güzel isimlerini öğrenme şerefinden mahrum kalmıştır. Şu anda dahi Allah’ın “Gafur” yani bağışlayıcı ismine dayanarak tövbe etmeyi idrak edemez. Böyle bir yeteneği yoktur. Fakat Hazreti Adem, Allah’ın güzel isimlerini bildiği için O’ndan af dileyip yardımına sığınmıştır.
İşte insanoğlunun diğer bütün canlılardan üstün olmasının sırrı burada yatmaktadır. Talim-i esma hakikatinden sonra diğer canlıların Hazreti Adem’e secde etmesi bu noktada düğümlenmektedir. İşte kibir ve enaniyetten şaşmayan Şeytan, aklına güvenmeseydi “ben ateşten yaratıldım, Hazreti Adem ise topraktan yaratıldı” diyerek Allah’a isyan edip lanetlenmezdi.
İşte diyanete itâat etmeyen felsefe de haşa Allah’a benzemeyi (teşebbühü bil vacib) esas aldığı içindir ki; bencil insanlardaki kibir kendi dizginini eline almış dalâletin her bir çeşidini benimsemiştir.
Bu zamanda benlik duygusu ne yazık ki insanoğlunun neredeyse yarısını eline geçirmiş ve Allah’ı inkar edecek bir yola sokmuştur. Şeytan’a maskara olmak işte bu şekilde olmaktadır.
Allah, Kur’an-o Kerim’de mealen “Biz Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyüb'e, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleyman'a da vahyetmiştik. Davûd'a da Zebûr vermiştik. (Nisâ, 4/163) ayetinden anlaşılıyor ki Cenab-ı Allah, Aleyhisselamdan beri insanlığa peygamberler gönderiyor, insanlara dünya ve ahiret için gerekli her şeyi öğretiyor. Ama insanoğlu; Şeytanın vesvesesi ile vahyin üzerine eklemeler ve çıkarmalar yaparak felsefe denilen bataklıktan farklı olmayan bir yolu oluşturuyor.
Müslümanlar bu nedenle felsefeye çok dikkatli yaklaşmışlardır. Bu konuda Gazali’nin çalışmaları çok önemlidir. Nizamiye medreselerinin kurucusu Nizamülmülk’ün teşvikiyle, felsefe üzerinde üç bölümden meydana gelen bir eser meydana getirir:
Felsefenin maksadını inceler ve Maksadül Felasife adlı eserini yazar.Tehafetül Felasife yani felsefenin yanlış taraflarını ortaya koyar ve 20 farklı konuyu ele alarak insanların 17 konuda küfre düştüklerini anlatır.El iktisad fil itikad, burada ortaya atılan yanlışların doğrularını ele alır.
Gazali bu çalışmayı 1094 yıllarında yaptığı halde ne yazık ki Gazali’nin eseri üzerinde yeteri kadar çalışılmamıştır. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi de aynı şekilde felsefe bataklığını ortaya koyan eserler üretmiş fakat yeteri kadar üzerinde çalışma yapılmamıştır.
Günümüzde ise ilahiyat fakültelerinde “İslam felsefesi” adı altında çalışma yürütülmektedir. Bir kere bu isimlendirme dahi olayın vahametini göstermektedir. Bir kere “İslam Felsefesi” diye bir şey olamaz. Keza; Kuran felsefesi dahi çok yanlış bir kavramdır. Zira Kuran, Allah kelamıdır. İslam dini de vahiy esası üzerine kuruludur. Sadece akıl yürütmeye dayalı değildir. İman, Allah’ın insanların kalbine yerleştirdiği bir nurdur. Akıldan ziyade insanın vicdanı Allah’ı görür ve O’na yönelir. Yeter ki insan, imanlı olmayı istesin…
Bu nedenle imanı sağlamlaştırmak için felsefeyi anlamak ve bilmeye gerek yoktur. Çünkü bütün esasını Allah’a benzemek yolunda belirleyen bir düşüncenin sonu dalalette boğulmaktan başka bir şey değildir. Kişinin kendisini bilerek ateşe atması böyle bir yol olsa gerektir.
Bunun yerine İslam’ı ve Kur’an-ı Kerim tefsirlerini öğrenmek öncelikli bir konudur. Kuran’ı anlamadan felsefeye bulaşan hem dünyasını hem de sonsuz ahiret yurdunu kaybetmeye namzettir.
Bu kadar kelamdan sonra insanlar kalkıp “yok! ben illa insanın gayesi tanrıya benzemektir” diyen felsefe bataklığına girmek istiyor ise yapacak bir şey de yoktur. Sadece “Allah ıslah etsin” diyerek dua etmekten başka çare bulamıyorum, vesselam…
Dr. Vehbi KARA
Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.