KESİN DAVET 66
İNSAN DÜNYAYA NEDEN GÖNDERİLMİŞ
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin sebebi, kainatın yaratıcısını tanıyıp,
varlığını ve birliğini tasdik edip,
Ona iman ve ibadet etmektir.
Bunu da taklidi olarak değil, tahkiki olarak yapmasıdır.
Çünkü ilimlerin şahı ve padışahı marifetullah ilmidir,
yâni Allah’ı bilme ilmidir.
İnsan marifetullah ilminde derinlik kazandıkça o ilmin sahibine muhabbeti artacaktır.
Demek, insan bu âleme,
ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek, olgunlaşmak için gelmiştir.
Mahiyet, temel özelliği ve istîdad itibariyle, kabiliyet yönüyle her şey ilme bağlıdır.
Ve bütün ulûm-u hakikiyenin, gerçek ilimlerin esası ve
madeni ve
nuru ve
ruhu Mârifetullah'dır, Allah’ı CC isim ve sıfatları ile tanımak ve bilmektir.
Ve onun üssü'l-esâsı da İman-ı Billâh'dır, hakiki sağlam temeli de Allah’a CC ve onun sıfatlarına inanmaktır. (4/343)
İNSANIN GÜCÜ NEREYE KADAR
CORONA MI GÜÇLÜ İNSAN MI
İnsan en önemli meselesinin devamlı üzerinde durması ve
görev tekrarı ile hata yapmadan devamlı takip etmesi gerekir.
Evvela hayatı biz kazanmadık.
Sonra hayatın devamı için gerekli ihtiyaç maddelerinin de vakti vaktine ihtiyacımıza göre gönderilmesinin siparişini yapmadık. Mikroskobik bir mikrop mağlup etmeye yetiyor da artıyor bile,
İşte toplamda bir gram ağırlığa yakın olan ve bir milyon kere büyütülünce ancak görülebilen Corona Virüs, çeşitli entrika maskelerine bürünmüş dünyaya, tek bir maske takdırabiliyor.
O halde bu hayatın bu yüküne tahammül edebilecek miyiz?
Sözler, Onyedinci sözde özellikle bu konuya dikkatimizi çekmekte ve yetmiş yaşına gelmiş bir ihtiyarın yüzde doksan dostlarının dünyayı terketmesini dikkate almamız gereken bir gerçek değil mi? Işte benzer konular nazarımıza vermektedir:
Gerçekten uyanmamız gerekiyor. Dünyada petrol zengini insanlar, dünyanın efendisi ve hakimi benim diyordu.
Bir virüs onlara hadlerini bildirdi ve
kıral, başkan, bakan, paşa, profesör, zengin, fakir ve ırk ayırımı yapmadan,
herkese eşit muamele nasıl yapılır öğretti.
İnsandaki nihayetsiz zaiflik ve âcizliği,
bazı şeylerle hissettirip,
hayat yükü ve yaşamak yükümlülükleri ne kadar ağır olduğunu anlattırıp,
istirahata ciddî bir arzu ve
bir başka diyara gitmeye samimî bir şevk veriyor.
İnanan insana nur-u iman ile gösterir ki:
Mevt, îdam değil, tebdîl-i mekândır, mekan değiştirmektir.
Kabir ise, zulümatlı bir kuyu ağzı değil,
nuraniyetli âlemlerin kapısıdır.
Dünya ise, bütün şa'şaasiyle, parlaklığı ve gösterişi ile Âhiret'e nisbeten bir zindan hükmündedir.
Elbette, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna çıkmak ve
Sınkıntılı dünya hapishanesinden cennet bahçelerine gitmek ve
müz'ic dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve
rahatsız edici maddi ve bedeni hayatın zorluk ve sıkıntılarından rahatlık alemine ve
meydan-ı tayerân-ı ervaha, ruhların uçuş alanına geçmek ve
mahlukatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahman'a, Allah’a CC yakın olmaya gitmek;
bin can ile arzu edilir bir seyahattir,
belki bir saâdettir. (4/222)
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
28.04.2020