Dr. Vehbi Kara
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi Kara
 

Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar

Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar Bu vatanda yetişen insanlar içinde kalemi kuvvetli ve bir o kadar da korkusuz yazarlardan birisi Necip Fazıl Kısakürek’tir. Hayatı hapislerde geçmiş bu zatın vefat ettiği tarihte dahi mahkemeleri devam eden bir kahramandır. Vatanımızın selameti için çile çekmiş bu bahtiyar insana gerekli saygı yeterince gösterilmemiştir ve hala da gösterilmemektedir. Hatta “Put Adam” isimli eserini yasaklayacak kadar ileri gidilmiştir. Bundan daha vahimi ise adına ödül törenleri ve toplantılar düzenlendiğinde fikirlerine zıt düşünceler dile getirilmektedir. Örneğin tek parti diktatörlüğüne ne derece düşman olduğu ve mücadele ettiği bilindiği halde resmi tarihin yalancı fikirleri ile sanki bu İslam düşmanlarını övüyormuş gibi algı meydana getirilmek istenmektedir. Hâlbuki durum tam tersinedir. Özgürlük, hürriyet ve İslam Kahramanı olan bu zata daha büyük kötülük nasıl yapılabilir ki? Bir acı olay da dindar olarak bildiğimiz insanların çok acımasızca bu zatı eleştirmeleridir. Beşeri hallerini çok abartarak yaptığı milyonlarca güzel icraatını silmeye çalışmak en hafif ifadesi ile vicdansızlıktır. Biz bu kimseleri bir kenara bırakarak Necip Fazıl Kısakürek’i olduğu gibi tanımaya çalışalım. Bunu yapmak çok kolaydır zira eserleri ortadadır. Kısakürek, Bahriye mektebinden mezun olmuş bir denizcidir. Lakin askeriyede ve sivil hayatta Sabetaycı Yahudilerin saldırılarına uğramıştır. Yazmış olduğu eşsiz şiirler ve harika kitaplara rağmen milletimize unutturulmaya çalışılmıştır. Çünkü “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” dediği için İslam düşmanlarının zulmüne uğramıştır. İstibdatçıların yani devleti ele geçirip baskı uygulayan yöneticilerin, Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerine karşı zulümlerine karşı iki kitap yazmış ve bunları yayınlamıştır. Bu iş her babayiğidin harcı değildir. Zira bu iki eserinin yayınlandığı yıllarda Bediüzzaman’dan değil övgü ile bahsetmek görmek dahi suç olarak görülmüştür. Bediüzzaman’ı bizlere korkusuzca tanıtan kişilerin başında Necip Fazıl Kısakürek’i saymak gerekir. Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul’a geldiğinde bu kahraman zat ile görüşmüş ve çalışmalarından ötürü takdirlerini sunmuştur. Necip Fazıl ile Bediüzzaman’ın birçok ortak özelliği bulunmaktadır. Her iki zatın da en önemli en önemli özelliklerinden bir tanesi; korkusuzca gerçekleri haykırmış olmalarıdır. Osmanlı Devletinde ve Türkiye’de Sabetay Yahudilerinin kumpaslarını fark eden ender şahsiyetlerden iki kişidirler. Bunun sonucunda da hayatlarının büyük bir bölümünü hapiste ve sürgünde geçirmişlerdir. Çünkü devletin her kesimini bir ur gibi saran Sabetay Yahudileri, Müslümanların gözlerini açmalarına asla müsaade etmemişlerdir. Devrin zalim tek parti yöneticileri, bu iki şahsiyeti ortadan kaldırmak için her türlü çabayı göstermiş ise de Allah her ikisine de uzun ve bereketli bir ömür bahşetmiş seksen yaşlarından sonra vefat etmişlerdir. Necip Fazıl’ın en önemli kitaplarından bir tanesi “Son Devrin Din Mazlumlarıdır”. Bu kitapta 7 büyük şahsiyete ve 9 olaya yer verilmektedir. Kitabın takdim yazısında Kısakürek şu hatırlatmaları yapıyor; Bu eser, “Tarih Boyunca Büyük Mazlumlardan” sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumî mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususî plânda gösterilmesi... Bu yakın tarih ve hususî plân, İttihad ve Terakki ile başlayıp Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğümüz İslam nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zalim kılıcıyla düşürülen masum başların hikâyelerini anlatır. Kitap 33 baskı yapmış olup ilk baskısının üçüncü kısmı Bediüzzaman’a ait olup bu kısımda çocukluğu, gençliği, savaş yılları ve harpteki başarıları, cumhuriyet dönemi, hapis ve sürgün yaşamını safha safha anlatmıştır. Ülkemiz insanı, Sabetay Yahudilerinin Bediüzzaman hakkındaki menfi propagandasını Necip Fazıl’ın eserleri sayesinde anlamış onun gerçek değerini fark etme imkanını bulmuştur. “Allah” demenin yasak olduğu bir dönemde böyle bir kitabı yazmak her babayiğidin harcı değildir. Bu kitapta resmi tarihin aksine yapılan zulüm ve haksızlıklar cesur bir biçimde ele alınmış olayların perde arkasında yatan hakikatler bütün içyüzleri ile beraber ifade edilmiştir. Eğer bu eser yayınlanmasa idi Türkiye bambaşka bir ülke olacak gençlerimiz gerçekleri tamamen tersyüz edilmiş bir şekilde öğrenmiş ve aldatılacak idi.  Necip Fazıl’ın bir başka kitabı ise “Bediüzzaman Said Nursi Kitabı” isimlidir. Kitabın takdim bölümünde Necip Fazıl; “Büyük Doğu, onun yazılarını tereddütsüzce sütunlarına geçirerek, kendisine itimadını zımnen ilan etmiş bulunuyor” demek sureti ile Bediüzzaman’a bakış açısını açıkça belirtmiştir. Bu kitapta geçen bahisler Büyük Doğu Dergisinin 13 Ekim1950-10 Kasım1950 tarihleri arasında yayınlanan 30-31-32-33 ve 34. sayılarında neşredilmiş olup Bediüzzaman o yıllarda hayatta idi. Bediüzzaman’ın eserlerinde ise Necip Fazıl hakkındaki diğer yazar ve aydınlarımızdan farklı bir husus göze batmaktadır. Çünkü eserleri içinde çok az sayıda iktibas vardır. Yani Nursi, başkasının eserini iktibas edip aynen alıp yayınlamamıştır. Koskoca Risale-i Nur Külliyatında; Irak’ta yayınlanan bir gazete haberi ve Necip fazıl Kısakürek’e ait olan “Lozan’ın İçyüzü” başlıklı yazılardan başka neredeyse hiç iktibas yoktur. Büyük Doğu’nun 29. Sayısında yayınlanan ve Lozan anlaşmasının perde arkasındaki gerçekleri cesurca ifade eden bu yazı; özetlenerek iktibas edilmiş Risale-i Nur Külliyatındaki nadide yerini almıştır. Külliyattaki Emirdağ Lahikası isimli eserinde yer alan bu iktibas ile ilgili olarak Bediüzzaman, sonuna şu ifadeleri yazmıştır: “İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsür sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik etmiştir”. Bu not ile Bediüzzaman’ın Darül Hikmetül İslamiye üyesi olduğu bir zamanda yazılan ve Deccal, Süfyan gibi dehşetli şahıslardan haber veren ahir zaman hadisleriyle ilgili olarak yazdığı ve daha sonra genişleterek “Beşinci Şua” isimli eserine atıfta bulunmaktadır. Büyük Doğu’da yer alan bu yazı ile İslam’a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığın merkezinde İngiliz-Sabetay Yahudilerinin ortaklığı açığa çıkarıldığı ifade edilmiş özellikle Sabetay Yahudilerine dikkat çekilmekle; yoğun olarak yaşadıkları merkez olan Selanik şehri nazarlara sunulmuştur. “Bu yazıda anlatılanlar, yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfi kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor” diyerek gizli teşkilatları haber vermektedir. Yine Emirdağ Lahikası isimli eserinde bu konuya değinerek şu hususları ifade eder: “Bu kışta bana verilen elîm sıkıntıların bir sebebi: Selâniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest Fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor” Demektedir. İşte Bediüzzaman ve Necip Fazıl gibi çok değerli şahsiyetlerin hapishanelere atılmasının ve onlara gün yüzü gösterilmeyişinin esas sebebi, Sabetaist veya dönme denilen bu insanların devlet yönetimine gelerek Müslümanlara kan kusturmasından başka bir şey değildir. Bunları iyi tanımalı ve yaptıkları zulüm ve cinayetleri iyi bellemek zorundayız… Bediüzzaman Büyük Doğu’da yer alan bu cesur yazılarından dolayı Necip Fazıl'a büyük bir sevgi ve saygı duyduğunu şu hatıralarında görülebilir. İstanbul’da beraber bulunduğu bir dönemde kendisine “Seni elli talebem kadar hizmet etmiş bir talebe sayıyorum” diyerek iltifat etmiştir. Bediüzzaman, devletten gelen ağır baskılar sonucu maddi sıkıntılar nedeniyle yayınlarına bir müddet ara verilen Büyük Doğu’nun kapatılmasına çok üzülmüştü. Bunu çok sonra fark ettiği için “haberim olsa yardım için yorganımı satardım” diyerek Büyük Doğu ve Necip Fazıl’ı ne derece takdir ettiğini ifade etmiştir. İşte Necip Fazıl ve onu sevenler ile Bediüzzaman’a ona gönül verenler arasında sonsuza kadar büyük bir dostluk, kardeşlik ve uhuvvet bağı vardır. İslam’ı ortadan kaldırmaya yeminli Sabetay Yahudilerine karşı birlikte mücadele etmiş bu iki kahraman arasındaki sevgi bağını hiçbir güç koparıp atamayacaktır, vesselam… Dr. Vehbi KARA
Ekleme Tarihi: 03 Ağustos 2020 - Pazartesi

Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar

Necip Fazıl Kısakürek’i Farklı Gösteriyorlar

Bu vatanda yetişen insanlar içinde kalemi kuvvetli ve bir o kadar da korkusuz yazarlardan birisi Necip Fazıl Kısakürek’tir. Hayatı hapislerde geçmiş bu zatın vefat ettiği tarihte dahi mahkemeleri devam eden bir kahramandır.

Vatanımızın selameti için çile çekmiş bu bahtiyar insana gerekli saygı yeterince gösterilmemiştir ve hala da gösterilmemektedir. Hatta “Put Adam” isimli eserini yasaklayacak kadar ileri gidilmiştir.

Bundan daha vahimi ise adına ödül törenleri ve toplantılar düzenlendiğinde fikirlerine zıt düşünceler dile getirilmektedir. Örneğin tek parti diktatörlüğüne ne derece düşman olduğu ve mücadele ettiği bilindiği halde resmi tarihin yalancı fikirleri ile sanki bu İslam düşmanlarını övüyormuş gibi algı meydana getirilmek istenmektedir.

Hâlbuki durum tam tersinedir. Özgürlük, hürriyet ve İslam Kahramanı olan bu zata daha büyük kötülük nasıl yapılabilir ki?

Bir acı olay da dindar olarak bildiğimiz insanların çok acımasızca bu zatı eleştirmeleridir. Beşeri hallerini çok abartarak yaptığı milyonlarca güzel icraatını silmeye çalışmak en hafif ifadesi ile vicdansızlıktır.

Biz bu kimseleri bir kenara bırakarak Necip Fazıl Kısakürek’i olduğu gibi tanımaya çalışalım. Bunu yapmak çok kolaydır zira eserleri ortadadır.

Kısakürek, Bahriye mektebinden mezun olmuş bir denizcidir. Lakin askeriyede ve sivil hayatta Sabetaycı Yahudilerin saldırılarına uğramıştır. Yazmış olduğu eşsiz şiirler ve harika kitaplara rağmen milletimize unutturulmaya çalışılmıştır. Çünkü “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” dediği için İslam düşmanlarının zulmüne uğramıştır.

İstibdatçıların yani devleti ele geçirip baskı uygulayan yöneticilerin, Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerine karşı zulümlerine karşı iki kitap yazmış ve bunları yayınlamıştır. Bu iş her babayiğidin harcı değildir. Zira bu iki eserinin yayınlandığı yıllarda Bediüzzaman’dan değil övgü ile bahsetmek görmek dahi suç olarak görülmüştür.

Bediüzzaman’ı bizlere korkusuzca tanıtan kişilerin başında Necip Fazıl Kısakürek’i saymak gerekir. Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul’a geldiğinde bu kahraman zat ile görüşmüş ve çalışmalarından ötürü takdirlerini sunmuştur.

Necip Fazıl ile Bediüzzaman’ın birçok ortak özelliği bulunmaktadır. Her iki zatın da en önemli en önemli özelliklerinden bir tanesi; korkusuzca gerçekleri haykırmış olmalarıdır. Osmanlı Devletinde ve Türkiye’de Sabetay Yahudilerinin kumpaslarını fark eden ender şahsiyetlerden iki kişidirler. Bunun sonucunda da hayatlarının büyük bir bölümünü hapiste ve sürgünde geçirmişlerdir. Çünkü devletin her kesimini bir ur gibi saran Sabetay Yahudileri, Müslümanların gözlerini açmalarına asla müsaade etmemişlerdir.

Devrin zalim tek parti yöneticileri, bu iki şahsiyeti ortadan kaldırmak için her türlü çabayı göstermiş ise de Allah her ikisine de uzun ve bereketli bir ömür bahşetmiş seksen yaşlarından sonra vefat etmişlerdir.
Necip Fazıl’ın en önemli kitaplarından bir tanesi “Son Devrin Din Mazlumlarıdır”. Bu kitapta 7 büyük şahsiyete ve 9 olaya yer verilmektedir. Kitabın takdim yazısında Kısakürek şu hatırlatmaları yapıyor;

Bu eser, “Tarih Boyunca Büyük Mazlumlardan” sonra beklenmesi ve ona eklenmesi gereken bir bahsi çerçeveliyor. İman ve ideal uğrunda umumî mazlumluk davasının çok yakından, öz hayatımızdan, yakın tarihimizden ele alınması ve hususî plânda gösterilmesi... Bu yakın tarih ve hususî plân, İttihad ve Terakki ile başlayıp Cumhuriyetle yerleştiğini gördüğümüz İslam nefretinin zeminini çizer ve o zemin üzerinde en kuduz zalim kılıcıyla düşürülen masum başların hikâyelerini anlatır.

Kitap 33 baskı yapmış olup ilk baskısının üçüncü kısmı Bediüzzaman’a ait olup bu kısımda çocukluğu, gençliği, savaş yılları ve harpteki başarıları, cumhuriyet dönemi, hapis ve sürgün yaşamını safha safha anlatmıştır. Ülkemiz insanı, Sabetay Yahudilerinin Bediüzzaman hakkındaki menfi propagandasını Necip Fazıl’ın eserleri sayesinde anlamış onun gerçek değerini fark etme imkanını bulmuştur.

“Allah” demenin yasak olduğu bir dönemde böyle bir kitabı yazmak her babayiğidin harcı değildir. Bu kitapta resmi tarihin aksine yapılan zulüm ve haksızlıklar cesur bir biçimde ele alınmış olayların perde arkasında yatan hakikatler bütün içyüzleri ile beraber ifade edilmiştir. Eğer bu eser yayınlanmasa idi Türkiye bambaşka bir ülke olacak gençlerimiz gerçekleri tamamen tersyüz edilmiş bir şekilde öğrenmiş ve aldatılacak idi. 

Necip Fazıl’ın bir başka kitabı ise “Bediüzzaman Said Nursi Kitabı” isimlidir. Kitabın takdim bölümünde Necip Fazıl; “Büyük Doğu, onun yazılarını tereddütsüzce sütunlarına geçirerek, kendisine itimadını zımnen ilan etmiş bulunuyor” demek sureti ile Bediüzzaman’a bakış açısını açıkça belirtmiştir. Bu kitapta geçen bahisler Büyük Doğu Dergisinin 13 Ekim1950-10 Kasım1950 tarihleri arasında yayınlanan 30-31-32-33 ve 34. sayılarında neşredilmiş olup Bediüzzaman o yıllarda hayatta idi.

Bediüzzaman’ın eserlerinde ise Necip Fazıl hakkındaki diğer yazar ve aydınlarımızdan farklı bir husus göze batmaktadır. Çünkü eserleri içinde çok az sayıda iktibas vardır. Yani Nursi, başkasının eserini iktibas edip aynen alıp yayınlamamıştır. Koskoca Risale-i Nur Külliyatında; Irak’ta yayınlanan bir gazete haberi ve Necip fazıl Kısakürek’e ait olan “Lozan’ın İçyüzü” başlıklı yazılardan başka neredeyse hiç iktibas yoktur.

Büyük Doğu’nun 29. Sayısında yayınlanan ve Lozan anlaşmasının perde arkasındaki gerçekleri cesurca ifade eden bu yazı; özetlenerek iktibas edilmiş Risale-i Nur Külliyatındaki nadide yerini almıştır. Külliyattaki Emirdağ Lahikası isimli eserinde yer alan bu iktibas ile ilgili olarak Bediüzzaman, sonuna şu ifadeleri yazmıştır:

“İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsür sene evvel hadis-i şerifin ihbarına dair beyan ettiği hadiseyi tasdik etmiştir”.

Bu not ile Bediüzzaman’ın Darül Hikmetül İslamiye üyesi olduğu bir zamanda yazılan ve Deccal, Süfyan gibi dehşetli şahıslardan haber veren ahir zaman hadisleriyle ilgili olarak yazdığı ve daha sonra genişleterek “Beşinci Şua” isimli eserine atıfta bulunmaktadır. Büyük Doğu’da yer alan bu yazı ile İslam’a ve Müslümanlara yönelik düşmanlığın merkezinde İngiliz-Sabetay Yahudilerinin ortaklığı açığa çıkarıldığı ifade edilmiş özellikle Sabetay Yahudilerine dikkat çekilmekle; yoğun olarak yaşadıkları merkez olan Selanik şehri nazarlara sunulmuştur.

“Bu yazıda anlatılanlar, yirmi beş seneden beri Nurcuların imhasına keyfi kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor” diyerek gizli teşkilatları haber vermektedir. Yine Emirdağ Lahikası isimli eserinde bu konuya değinerek şu hususları ifade eder:

“Bu kışta bana verilen elîm sıkıntıların bir sebebi: Selâniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest Fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor” Demektedir.

İşte Bediüzzaman ve Necip Fazıl gibi çok değerli şahsiyetlerin hapishanelere atılmasının ve onlara gün yüzü gösterilmeyişinin esas sebebi, Sabetaist veya dönme denilen bu insanların devlet yönetimine gelerek Müslümanlara kan kusturmasından başka bir şey değildir. Bunları iyi tanımalı ve yaptıkları zulüm ve cinayetleri iyi bellemek zorundayız…

Bediüzzaman Büyük Doğu’da yer alan bu cesur yazılarından dolayı Necip Fazıl'a büyük bir sevgi ve saygı duyduğunu şu hatıralarında görülebilir. İstanbul’da beraber bulunduğu bir dönemde kendisine “Seni elli talebem kadar hizmet etmiş bir talebe sayıyorum” diyerek iltifat etmiştir.

Bediüzzaman, devletten gelen ağır baskılar sonucu maddi sıkıntılar nedeniyle yayınlarına bir müddet ara verilen Büyük Doğu’nun kapatılmasına çok üzülmüştü. Bunu çok sonra fark ettiği için “haberim olsa yardım için yorganımı satardım” diyerek Büyük Doğu ve Necip Fazıl’ı ne derece takdir ettiğini ifade etmiştir.

İşte Necip Fazıl ve onu sevenler ile Bediüzzaman’a ona gönül verenler arasında sonsuza kadar büyük bir dostluk, kardeşlik ve uhuvvet bağı vardır. İslam’ı ortadan kaldırmaya yeminli Sabetay Yahudilerine karşı birlikte mücadele etmiş bu iki kahraman arasındaki sevgi bağını hiçbir güç koparıp atamayacaktır, vesselam…

Dr. Vehbi KARA

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.