Gurbette çocuk yetiştirmek gerçekten de hiç ama hiç kolay değildir. Kültürünü, değerlerini korumak zordur. Ama ne yaparsın? Annesin babasın sorumluluk sahibisin! Her anne baba çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmek ister. Ama bunu isterken ileride ciddi sonuçlar doğuracak hareketleri hele de bu davranışlar sevgi adına yapılıyorsa çok ama çok dikkat etmek gerekir diye düşünüyorum.
Yazıma neden böyle giriş yaptım? Özel bir eğitim kurumunda rehberlik servisindeki (İzmit) tespiti paylaşayım. Tabii hikayeleştirerek. Şöyle ki;
Sabahleyin annem beni her sabah 07.30 da servise bindirir. Okula gittiğimde beslenme çantam hazırlanır, dersten önce de bir şeyler atıştırırım. İlk teneffüste bir “Dürülülülülü!” sesi. Birkaç arkadaşım cep telefonuna davranır ama piyango bana vurur. Annem beni cep telefonundan aramaktadır. “Yeliz, sandviçini yedin mi? Evet anne yedim” “İyi dışarıda çok dolaşma, arkadaşlarınla çok içli dışlı olma, biliyorsun grip salgını var! ”Evet anne…”
Annem böyledir. Onun annesi de böyle miydi bilmiyorum. Ben doğmadan ölmüş. Böyle giderse ben de onun gibi bir anne olacağım. Kendime hiç güvenim yok. Annem olmadan susasam su bile içemem. Yarın bir gün servis olmadan ben nasıl işe giderim. İnşallah işyerinin servisi vardır. Ya da önemli değil servisi olan bir iş bulurum. O zaman nasıl olacak acaba, annem yine arayacak mı? “Çayını içtin mi?, Öğlen yemeğini yedin mi? El sıkışma mikrop bulaşır!” diye… Yok yok abartıyorum böyle olmaz.
Acaba nasıl konuşurum toplantıda? Kolay annemi arayıp sorarım. Yok yok böyle de olmaz! En iyisi öğretmenime, şeey! İş yerinde öğretmen olmaz ama müdür vardır elbet, tıpkı okuldaki müdür gibi.. Evet en iyisi müdürüme sormak. Acaba her istediğimi verirler mi işyerinde? Oyun bahçesi olan büyük bir oda. Şaşırmayın, oyun bahçesi benim için değil, çocuğum işyerine ziyarete geldiğinde sıkılmasın diye. Ben annemi ziyaret ettiğimde çok sıkılıyorum da.
Annemden ne istesem alıyor, müdür niye almasın ki? Acaba o da her istediğimde para verir mi? “Öğretmenim çalışmadan para kazanılmaz” diyor ama bal gibi oluyor işte.
Acaba bütün çocuklar benim gibi mi yetişiyor? Öyle olmalı, annem bana örnek oluyor. Ben de kendi çocuklarıma örnek olacağım. Evde babam kral gibi. Abim de… Annem etraflarında pır pır… Ne isterlerse anında veriyor.
Geçen gün öğretmenim sınıfta bir yazı okuttu. Hatırladığım kadarıyla şöyle diyordu. Artık yeni bir çağdaymışız. Değişmemiz gerekiyormuş. Kendimize güvenmemiz araştırma yapmamız, başkalarına saygı duymamız gerekiyormuş. Bizim evdekilerin bu durumla ilgisi yok tabii. Bizim evde kimse bana güvenmiyor. Baksanıza sandviçimi bile yiyip yemediğimi telefonla kontrol ediyorlar. Öğretmenim sınavda başımda, kopya çeker miyim diye… Gel de kendine güven.
Araştırma yapmak soru sormak imkânsız. Annem, babam, öğretmenim ne derse doğru odur. Bana bazen söyledikleri doğru gelmiyor. “Acaba öyle mi?” diye araştıracak olsam susturup yerime oturtuyorlar. Öğretmenim beni saymıyor, babam annemi saymıyor, annem beni saymıyor, abim annemi ve beni saymıyor. Aslında babamı da saymıyor da öyle görünüyor korkusundan… En çok annemin beni saymamasına içerliyorum. Bazen onu kader arkadaşım görüyorum. Hiç olmazsa o beni saysa ya…Yazıda diyordu ki, sorumluluk duymak gelecekte ihtiyaç duyulacak yeni yetenekler kazanmak, neydi empati kurmak(çevremizdekilerin yerine kendimizi koymak) bildiklerimizi sorgulamak gerekir. Kendimizi ve hayattaki rolümüzü yeniden tarif etmeliymişiz. Değişim insanın kendisinden başlarmış. En zoru da başkasını suçlamak yerine şimdiki halimizden, mevcut kendimizden vazgeçmekmiş. Herkes daha önce küçük olduğuna göre bütün iş annelere düşüyormuş. Çünkü çocuğun gelişiminde anneler en etkiliymiş.
Bu fırsatı kullanmak annelere kalmış. Annem bu fırsatı kullanamayacak galiba. Olsun. Yine de annemi çok seviyorum. Bana gelince; bugünden tezi yok, değişime başlıyorum. Uzaktan kumandaya SON. Bundan sonra okula giderken cep telefonu evde KALACAK!