İnsanın mizacı, düşünce yapısı, tutum ve davranışları çocuklukta şekillenir. Ahiret odaklı, helal ile haram dairesi arasında, yaradılış gayesine uygun nesiller yetiştirmek İslam coğrafyasında nedense muazzam bir sorundur; sorunların da temel sebebidir.
Aile, sosyal çevre, okul, televizyon, arkadaşlar, internet ve küresel kültür gibi bir takım unsurlar çocuğun maddî, manevî eğitimini belirleyen en önemli etkenlerdir. Burada gördükleriyle ve edindiği alışkanlıklarla kendine bir hayat anlayışı biçen çocuklar, hayat çizgilerini çizmeye başlarlar. Bu çizgi İslam’ın hedef kıldığı sırat-ı müstakim çizgisinin dışında olmaya daha meyillidir.
Elbette sınırlarda sapmaların olmaması için aileler çocuklarını eğitirken dikkatli, bilinçli olmalıdır. Tabii burada ilk ele alınması gereken husus “Nasıl bir aile?” sorusunun cevabına bağlıdır. Çocuğun ihtiyacı olan, ruhunu doyuracak bilgiler için kendini eğitmelidir her şeyden önce. Eğer kendisi bu bilgilerden yoksun ise çocuğuna verebileceği hiçbir şey olmaz.
Eğer çocuklarımızı mânen, ruhen doyuramazsak aç canavara dönüşürler.
Formal eğitim denilen metodla yani kurulu düzenin ilkeleriyle örtüşecek vatandaş profili okullarda şekillenir. Tektipleşme müfredatın ta kendisidir. İnformal dediğimiz hayat boyu eğitimin temel ilkeleri ise ninniyle başlayan, çocuk edebiyatıyla biçimlenen, çizgifilmlerle taçlanan, oyun ve oyuncaklarla şekillenen bir insan tanımı ortaya koyar.
Hz. Ali “Çocuklarınızı yaşayacakları zamana göre yetiştirin” derken, çok önemli bir noktaya işaret verir. Zaman hızla geçiyor, değişiyor. Hele son yıllarda yaşanan teknolojik ve bilişsel gelişmeler sosyal hayatımızı direkt etkilemektedir. Nesil farkı ibaresini bilmeyenimiz yoktur. Yetişen her yeni nesille beraber bir önceki nesil arasında dağlar kadar fark vardır. Tarihin değişmeyen seyri ise bu şekildedir. Ancak İslam medeniyetinin ifadelendirdiği insan tanımında nesiller arası kopukluk fazla yaşanmaz. Ta ki başka kültürlerin etkisiyle oluşabilecek yozlaşmalar söz konusu değilse. İşte ilmin kapısı Hz. Ali, nesil farkının doğuracağı sıkıntıları işaret ederek bu tavsiyede bulunmuştur.
Çocuk eğitiminde manevî değerler önemlidir. Allah inancı, ibadet algısı ve ahlâkî hasletler çocuğa şiddet ve zorlama ile değil yumuşaklıkla kazandırılmalıdır. Oynayarak eğitim çocuğun temel dilidir.Tatlı bir üslûp ile verilen her bilgiyi çocuk adeta içecektir. Baskı ile öğretilmeye çalışılan her ne olursa olsun bir kulağından girip diğerinden çıkacaktır.
Bilhassa 4-5 yaşlarında zihnen işlenmeye hazır olan çocuklarımızı bir san'at eserini süsler gibi itinayla, özenle süsleyelim. Sevgi harcıyla (ama şımartmadan!) onları şekillendirelim.
“Merak ilmin hocasıdır” der Bediüzzaman. Merak, çocukluk döneminde zirvededir. Her şeyi merak eder ve sorar. Sorularını sabırla cevaplayalım, duymamazlık hastalığına kapılmayalım. Meraklarını malumatla giderelim.
Çocuklar terbiye edilmeli, rencide değil. Eğer sözümüzü dinlemiyor, sürekli haylazlık peşinde koşuyor, hatalı davranıyorlarsa, önce kendimize bir bakalım. Hesaba çekelim nefsimizi. Tavsiye ettiklerimizi yaşamıyorsak, çocuğumuz için söylediğimiz onca güzel sözün işlevi, değeri yoktur. Biz uygulamadığımız sürece gerçekçi olmaz dudaklarımızdan çıkan tavsiyeler.
Unutmayalım ki, sadece güzel, hayırlı bir evlât yetiştirmekle kalmıyoruz. Aynı zamanda iyi bir insan, iyi bir eş ve her şeyden önemlisi iyi, hayırlı bir kul yetiştirme gayemiz var.
Çocuklarımıza şu vecizeyi ezberletebiliriz: Gerçek aydınlık, güneşin şafakta değil, İslâm güneşi kalbinde doğduğunda başlar!
Allah’ın rızasını kazanmak gayesinde olan nesilleri yetiştirmeyi hedeflemeliyiz ki yeryüzü cehennem olmaktan uzaklaşsın.
Çocuklarımız geleceğe fırlatılan canlı oklardır. Bu okların hedefini bulabilmesi onların iyi yetiştirilmesiyle sağlanabilir.
Çocuklarımız yalnızca bizim çocuklarınız değildir. Onlar yaşamın yaratıcı iradesinin kullarıdırlar. Onlar sizden değil, sizin aracılığınızla doğmuşlar. Sizlerle birliktedirler ama sizin değillerdir. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil. Çünkü onların kendi düşünceleri vardır. Onlar da imtihan için yaratılmış apayrı bireylerdir. Bedenlerini barındırabilirsiniz ama ruhlarını değil. Çünkü onlar, sizin düşlerinizde bile gidemeyeceğiniz Geleceğin evinde otururlar. Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetemezsiniz. Çünkü yaşam durmaz; geriye değil, ileriye akar. Sizler birer yay, çocuklarınız da geleceğe fırlattığınız canlı oklardır...Halil Cibran’ın dizelerinde böyle tanımlanıyordu çocuklar ve biz!
Çocuksuz bir dünya düşünülebilinir mi hiç?. Biran için çocuksuz bir dünya düşünelim ne kadar gayesiz, ne kadar ilkesiz bir dünya değil mi? Dünyanın ışığı, umudu, en güzel, en değerli varlıklarıdır çocuklar. Bu değerli varlıklar insanlığın geleceğidir. Onlar geleceğin evinde otururlar. Beylik deyimle "Bugünün çocukları yarının büyükleridir."
Çocukları geleceğin bireyleri, güzel insanları olarak yetiştirirken edebiyattan yararlanmayı düşünmemek olmaz. Yani eline, diline, beline sahip çıkılan bir düşünce ve yaşam şeklinin üstüruplu ve ahlaklı bir ahenkle aktarımından bahsediyoruz.
Edebiyat (yazın), çocuğu geleceğe, yaşama hazırlarken, eğlendiren, düşündüren, öğreten bir ana unsurdur aynı zamanda.
Çocuğun kulağına okunan ezan ile başlayan yolculuğu iyi tanımlamamız gerekiyor. Ses ile, frekans ile kodlarsınız onu. Ardından gelen ninnilerle aidiyetini oluşturursunuz bir nevi. Ninniler, annelerin veya diğer yakınların genellikle bebeği uyuturken bazen de onu sevip oyalarken, kendilerine has ezgi ile söyledikleri, çoğu kere söyleyenin çocuk hakkında dilek ve umutlarını yansıtan, ayrıca çocuğun ve söyleyenin o andaki durumlarını yansıtan, genellikle dörtlüklerden oluşan, başlarında ve sonlarında ahengi tamamlayan, dolgu ve klişe sözler ihtiva eden halk edebiyatı mahsulleridir. Ninniler çoğunlukla ortak (anonim) olmakla birlikte, söyleyici o anda kendi duygularını yansıtan ninniler de oluşturup söyleyebilir. Bu nedenle ninniye “anne şarkısı” da denir. Ninnileri ilk defa söyleyen belli değildir. Söylenen ninni beğenilir, dilden dile aktarılır, söylenir. Söyleyeni unutulur. Anonim ürünler haline gelir. Ninni dinleyerek uyumaya alışmış olan çocuklar ninni söylemeden uyumazlar. Ninniyi dinlerken uykuya dalarlar.
Şiirsel halk edebiyatı ürünleri ana dili eğitiminde, Türkçenin sağlıklı öğrenilmesinde önemli katkılarda bulunur. Ninniler, türküler, mani, bilmece, tekerleme ve halk şarkıları çocukları, anadilin söz varlığıyla tanıştırır. Bu edebi ürünler, duyu-motor döneminde başlayarak, işlem öncesi dönemlerinde çocuğun ana dili Türkçe’ yi yetkin bir şekilde kullanmasına katkı sağlamaktadır. Dil eğitimi ayrıca bir kültür aktarımı olarak da, çocuklarda dil bilinci ve ulus bilincini güçlendirir. Bu halk edebiyatı ürünlerinin çocukların büyüme ve gelişme evrelerine duygu-düşünce yeterliliklerine, zevk ve alışkanlıklarına, düş dünyalarına göre sınıflandırılması, bilimsel yöntemlerle çocuk edebiyatı malzemesi olarak kullanılması ise dil eğitimcileri, eğitim bilimciler, çocuk gelişimciler ve psikologların ortak çalışmalarına bağlıdır.
DEVAM EDECEĞİZ
FEHMİ DEMİRBAĞ