Kur'an'da bize "bak" denilen ve emredilen ne varsa, manevi sebepler gereği bir nedensellik ile de olsa ezeli ilimle ilahi koruma nimetiyle korunmuştur. Aksi halde bakılması istenen ve emredilen şey, kıyamete kadar insanoğlu tarafından değerlendirmeye alınamazdı. Genel manada kadere iman meselesinde azıcık bile olsa sorun oluştuğunda, Kur'an'da Resule ittiba ile ilgili "bak" denilen ve emredilen konuların hayatın içindeki karşılığının ilahi koruma altına alınmış olmasıyla ilgili ilahi takdire iman ve teslimiyet, büyük bir darbe yemektedir.
Kader meselesiyle ilgili zihinlerde bir sorun oluşmuşsa, bu sorunun çözülmesi adına Allah'ın müdahil olduğu bir ilah inancı kalplere nakşedildikten sonra, Resule ittiba edilmesini sağlayacak bazı ayetler üzerinden bazı açıklamalarının yapılması gerekmektedir.
Bu açıklamalardan bazılarına değinmeye çalışalım…
Cenab-ı Hak Kur'an'da, incelememiz için insanlara hitaben "Güneş'e bak", "Ay'a bak" diye buyurdu. Bizde Kur'an'a uyup, var olan düzeni gözlemlemek için Güneş'e baktığımızda, Güneş'i yerinde bulamama gibi bir durum ile kıyamete kadar asla karşılaşmayız. Çünkü Kur'an'da, Güneş ve Ay'a bakmamız istendiğine göre bu varlıklar, olması gerektiği yerde olup, kıyamete kadar korunacaktır. Kıyamete kadar korunmuş olacaklar ki, kıyamete kadar geçerli olan Kur'an'ın bakın dediği varlıkları inceleyerek, gözlem yapabilelim…
Ay'a bakıp gözlem yapmaya çalışmamız, Kur'an dışı bir bilgi edinme olduğu halde, günah veya şirk değildir. Kur'an'a uymaktır. Çünkü bizi bizzat Kur'an Ay'a bakmaya yönlendirdi. Ay veya Güneş'e baktığımızda, Kitabullah'a uymuş oluruz. Kur'an'ın "bak" dediği ne varsa, ona bilgi edinme için bakıp, araştırmak, Kur'an'ın dışında bir bilgi edinme olduğu halde, günah veya şirk değildir. Çünkü Kur'an bizzat kendisi bizi korunmuş olana bakmaya yönlendirmiştir. Kur'an'da olmayan tabiatla ilgili bilimsel ve gözleme dayalı verilerden dolayı, Kur'an'ın eksik olduğu gibi bir sonuca ulaşılamaz. Çünkü Kur'an bizi bakmaya, araştırmaya yönlendirerek bilgiyi nerden alacağımızı bize bildirerek, böylece Kur'an'ın bize eksik bir bildirim yapmasının önüne geçilmiştir.
Ankebut suresi 20. ayette de, yaratılışı incelememiz için "Yeryüzünde gezin dolaşın" denmektedir. Yeryüzünü gezip, dolaşarak, Kur'an'ın dışında da bir bilgi edinmeye çalışmak, günah veya şirk değildir. Çünkü bizzat Kur'an'da bu emir var. Yaratılışı inceleyebilmemizi sağlayan alanlar, zahiri sebepler ve insanı ilgilendiren manevi sebeplerle birlikte ezeli ilimle korunmuştur.
Helak olan kavimlerin yaşamış oldukları yerler hakkında bize hitaben Muhammed suresi 10. ayette, "yeryüzünde gezip, dolaşmıyorlar mı?" denir. Kur'an bizi bu konuda, Kur'an dışındaki bir bilgi edinme alanına bakmamızı istediğinden, Kur'an dışında bir bilgi edinme eylemi için gözlemler yaptığımızda, tarihi haberler elde etmeye çalıştığımızda, günah veya şirk işlemiş olmayız.
Firavunun cesedinin ve helak olmuş bazı kavimlerin yerlerinin korunduğuna Kur'an'da işaret ediliyor. Bu ibretlik hadiselere bakıp, ibret almak, Kur'an dışında bir bilgi edinme ve haber alma eylemi olduğu halde günah veya şirk değildir. Kur'an'ın referans verdiği şeyler, bazı manevi sebepler ve zahiri sebepler ile birlikte korunmaktadır.
Ayrıca şunu da belirteyim ki; doğal afetler, savaşlar çıkaran ve şer işleyen güçlü devletlerin özgür iradeleri aktif olmasına rağmen, helak olmuş kavimlerin kalıntıları ve firavunun cesedi yüzyıllardır bunların yok edici zararlarından korundu. Ezeli ilimle, etkileşimlerinin sonuçları önceden bilinen ızdırari kaderler sayesinde, şer güçlerin karşısına çıkartılmış (ilahi korumayı sağlayacak) bazı seçeneklerin, özgür iradeleriyle tercih edilmesi sonrasında yüzyıllarca, ilahi koruma gerçekleşmiş oldu. Bu ilahi korumanın yine devam ettiğine, hep birlikte tanıklık etmekteyiz.
Şer işleyen insanların iradeleri aktif olsa da, doğal afetlerde olsa, Yaratıcı önceden her şeyi bildiğinden ızdırari kaderle koşulları yöneterek, Kur'an'da bakmamızı emrettiği, referans verdiği şeyleri işte böyle korumaktadır. İşte, Kur'an'ın bakmamızı istediği Resulullah'ın örnekliği de günümüze kadar bu şekilde korunmuştur.
Ahzab suresi 21. Ayette Resulullah'ın örnekliğine bakmamız istenmektedir.
İçinizden Allah’ın lütfuna ve ahiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resulullah’ta güzel bir örneklik vardır. (Ahzab suresi 21.ayet)
Resulullah'ın örnekliğine bakmak, Kur'an dışı bir bilgi edinme olduğu halde günah veya şirk değildir. Çünkü Kur'an bizi Resulullah'ın örnekliğine bakıp, örnek almaya yönlendirmektedir. Resulün bu örnekliğine bakabilmemiz için Resulün, vahiydeki soyut manaların somut hale geçmiş olan somut örnekliği ezeli ilimle korunacak ki, biz somut örnekliğinden faydalanabilelim.
Kur'an' da geçen "sünnetullah değişmez" hakikatini yanlış anlayıp, Kur'an'da neshi reddeden bazı kardeşlerimiz, bu Ahzab suresi 21. Ayete ve "aramızda çıkan anlaşmazlık hususunda peygamberimizin hakem kılınması" ile ilgili Nisa suresindeki 65. Ayete rağmen, Resulün vefatı sonrası sünnetin korunmadığını düşünmeleriyle, bu ayetlerin ve benzer ayetlerin nesh olduğunu kabul etmiş olmuyorlar mı?
Bunun gibi pek çok konuda kendileriyle çelişkiye düşmelerinin sebebi, ilahi takdir ile sünnetin korunmuşluğu konusunda kalplerinde şüphe oluşunca, ilahi takdir ile emir verilmiş "Resule ittiba" ile ilgili ayetlerin gereğini yerine getirme konusunda sorun yaşamalarıdır.
Sokaktaki 100 kişiye Allah Resulünün örnekliğiyle ilgili Ahzab suresi 21. Ayetten ne anladıklarını sorsak, bu ayette Allah Resulünün somut örnekliğini dikkate almamız gerektiğinin vurgulandığını, sokaktaki insanımızın çoğu dile getirir. Tabii ki sokaktaki vatandaşımız, Allah Resulünün Kur'an'a uygun bir örneklik sergilediğini kabul eder. Sokaktaki vatandaşlarımız ancak bu ayette bahsedilenin, sadece Kur'an'a bakıp Resulün örnekliğini anlamaktan farklı olarak direkt Allah'ın Resulünün örnekliğine bakılması gerektiğinin vurgulandığını da kabul eder. Buna rağmen birilerinin çıkıp, bu ayetten Resulün somut örnekliğini kaldırıp, bu ayette sadece satırlardaki Kur'an ayetlerine bakılmasından bahsedildiğini düşünmesi, çeşitli gerekçelerle ilahi takdire razı olamamakla ilgili bir durumdur.
Allah dileseydi başka ayetlerde olduğu gibi bu ayette de satırlarda geçen Kur'an ayetlerine bakılmasından bahsedebilirdi. Ama burda onu yapmadı. Kur'an vahyini bize ulaştırmak ve ayetleri okumakla kalmayıp, Kur'an'a uyan, kitap ve hikmeti öğreten (bk. Bakara 151) bir Resul'ün örnekliğini Cenab-ı Hak, Ahzab suresindeki 21. Ayet ve ilahi takrir ile onaylayıp, Resulün hayatına bakmamızı istedi. Bu durum, Resulün Kitap ve hikmeti öğreten örnekliğinin (sünnetin) korunmasının gereği olarak, bazı haberlerin, özellikle mütevatir haberlerin, yaşayan sünnetin korunarak bize geldiğine bir işarettir. Yani Allah Resulü, haber alıp, verme ile oluşmuş Tarih ilminden, silinecek bir kişilik olmadığı Ahzab suresi 21. Ayet ile akleden imanlı zihinlere deklare edilmiştir.
Allah Resulünün hakem kılındığını vurgulayan Nisa suresi 65. ayeti okudukları anda, zihinlerinden Allah Resulünün hakem kılınması hakikatini kaldırıp, oraya sadece satırlardaki Kur'an'ı yerleştirmeleri, çeşitli gerekçelerle ilahi takdire razı olunamamasıyla ilgili bir durumdur. Allah dileseydi bu ayette, Resulün hakemliği yerine, direkt olarak satırlardaki ayetlerin hakem kılınmasından bahsedebilirdi. Bilakis bu Nisa suresi 65. Ayette, Bakara suresi 151. Ayetteki "kitap ve hikmeti öğreten" vurgusu ile çelişmeyen "Resulün hakemliği" vurgusu yapılmıştır. Böylece, Resulün kendisine indirilen kitap ve hikmet üzerinden hakem kılındığı bildirilmiş oldu. Resulün "hakem" olduğunu bildiren Nisa suresi 65. Ayetin nesh olduğuna dair bir ayet olmadığı halde, nesh olduğuna dair bir algı oluşmuş durumdadır.
Bundan dolayı Kur'an'ın önemine dair ayetlerden 4-5 tane seçip, sadece onlardan bahsedilmektedir. Resulullah'ın sünnetiyle ilgili bu bahsettiğimiz ayetlerin nesh olduğuna dair bir algıyla, sünneti vurgulayan bu ayetlerden ise pek bahsedilmemektedir. Halbuki ayetleri ancak Allah nesheder. Bu ayetlerin nesh olduğuna dair ise bir ayet yok.
Bakara suresi 151. Ayette açıkça şöyle buyrulmaktadır:
Nitekim içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti (sünneti) öğreten, size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir Resul gönderdik.
Bakara suresi 151. Ayetteki, Resulün bize öğrettiği kitabın korunduğunu kabul ettiği halde, Resulün kitap ve hikmet (sünnet) ile ilgili öğrettiği şeylerin, daha başka öğrettiği bilmediğimiz şeylerin, aynı ayette bize referans olarak verildiği halde korunmadığını iddia eden kişi, muallim peygamberimizin (a.s) öğrettiği kitap ve hikmete dair bilgilendirmelerin günümüzdeki insanlara ulaşmadığını iddia etmiş olur.
Kur'an'ın Bakara suresi 151. Ayetteki, Allah Resulü için kullandığı "size kitap ve hikmeti öğreten" vurgusuna rağmen, peygamberimizin (a.s) günümüzdeki insanlara kitap ve hikmet ile ilgili öğrettiklerinin ulaşmadığını söyleyen biri, kıyamete kadar geçerli Kur'an'ın, "size kitap ve hikmeti öğreten bir Resul" iddiasının haşa boşa düştüğünü zannederek, bu ayetin bu kısmını nesh eden ayet olmadığı halde bu ayetin bu kısmını kendi aklının zannına göre nesh etmiş olmaz mı?
İsra suresi 32. ayette geçen "Zinaya yaklaşmayın" emrinin uygulamasını günümüzdeki modern ihtilaflara mahal vermeyecek şekilde günlük hayatta nasıl olacağı gösteren, kitap ve hikmeti öğreten Allah Resulünün örnekliğinin günümüze ulaşmadığını düşünen biri, "size kitap ve hikmeti öğreten" ve "Resulullah'ta güzel bir örneklik vardır" ayetlerinin tarihsel olduğu gibi bir algısı oluşmuş durumdadır.
Bu okuma biçimi, her şeyin öncesi ve sonrası bilinerek var edilen kainattaki ilahi düzene ve ilahi adalete tanıklık eden fıtrata muhalif bir okuma biçimidir. Bu durum ancak, hadiselerin gerçekleşmesinde manevi sebepleri göz ardı etmesi yüzünden, her şeyi ezeli ilimle yaratan mutlak güce hakkıyla boyun eğememesiyle ancak açıklanabilir.
Hz. Musaya iman etmeyip, kavmiyle birlikte helak olmuş firavunun günümüzde, İngilteredeki müzede sergilenen cesedi yerine, birileri tarafından şer niyetiyle bu cesedin korunmuşluğu hususunda bizi şüpheye düşürmek için çok kuvvetli gibi görünen delillerle diyelim ki, bozulmamış başka cesetler bize gösterildi… Diyelim ki, birileri şer niyetiyle, korunmuş helak bölgeleriyle ilgili bizi şüpheye düşürmek için uydurma bazı helak hikayeleriyle uydurma bazı harabe bölgeler bize gösterildi…
Diyelim ki, bize karşı şer işlemek adına, korunmuş Kur'an hakkında bizi şüpheye düşürmek için Kur'an'da olmayan uydurma yüzlerce söz, Kur'an ayetleri diye gösterildi… Diyelim ki birisi, (günümüzde olduğu gibi) "bazı ayetler Kur'an'a sonradan eklendi" diye belirtip, insanımızın aklını karıştıracak şekilde, kendisine göre de çok hikmetli görünen açıklamalarda bulundu… Diyelim ki, korunmuş Allah Resulünün sünnetiyle ilgili şüphe oluşturmak için tamamen şer niyetiyle Allah Resulüne atfen uydurulmuş yüzlerce söz, hadis-i şerif diye önümüze kondu.
"Tüm bunlar, bizim şerle olan imtihanımızdır" deriz, Kur'an'ın bakılmasını istediği ne varsa, bunların korunduğuna yine de iman ederiz.
Firavunun cesedinin İngiltere müzesinde sergilendiğine dair bize verilen haberi zanni bilgi diye küçümseyen biri, firavunun cesedinin korunmasıyla ilgili her habere küçümsediği bir zanni bilgi diye bakıp, firavunun cesediyle ilgili insanlar tarafından verilen haberleri eğer hiç dikkate almazsa, firavunun cesedinin korunduğuna işaret eden ilgili ayetin nesh edildiğini kabul etmiş olur.
Aynı şey, helak olan kavimlerle ilgili verilen haberler içinde geçerlidir. Helak olan kavimlerle ilgili insanların verdiği haberlere zanni bilgi deyip küçümseyen biri, bu haberleri hiç dikkate almayacaksa eğer, helak olan kavimlerin ilahi koruma altındaki kalıntılarına bakıp, ibret alınmasıyla ilgili ayetlerin nesh edildiğine dair, zihninde bir algı oluşmuş demektir. Halbuki Tevbe suresi 70. Ayette, helak olan kavimlerden bahsedilerek, bu helak olan kavimlerin "haberi gelmedi mi?" diye sorulmaktadır. Kur'an tarafından bakmamız istenen ve emredilen şeylerle ilgili verilen haberlerin, zanni bilgi diye küçümsemenin doğru olmadığını, bu Tevbe suresindeki 70. Ayet bize iyice göstermektedir.
Ayrıca Hucurat suresi 6. Ayette "Eğer bir fasık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın." diye belirtilerek, verilen haberin zan diye küçümsenerek atılması istenmemektedir. Bundan dolayı haberi getirenin adil olup, olmadığı araştırılır.
Bize verilen haberler hiç dikkate alınmadan, araştırılmadan zan diye küçümsenip atılırsa, Tevbe suresi 70. Ayet ve Hucurat suresi 6. Ayetin, hayatın gerçekliğine uymadığı gibi bir düşünceyle, şu anki hayatımıza dokunmadığı gibi bir algıyla, bu ayetler nesh edilmiş gibi başka bir algı oluşur.
Tevbe suresi 70. Ayet, Hucurat suresi 6. Ayet, günlük hayatta insanların pek çok konuda haber alıp, bu haberi değerlendirerek yaşadığını çok iyi bilen Allah tarafından gönderilmiştir.
Özellikle ibadetlerin ve ahlaki öğretilerin uygulanılması noktasında, Ahzab suresi 21. Ayette bahsedilen Allah Resulünün örnekliğine dair haberlerin, özellikle mütevatir haberlerin yaşanarak bize ulaşmasının dikkate alınmaması, bu Ahzab suresi 21. Ayetin ve ilgili diğer ayetlerin nesh edildiğine dair bir algının oluştuğunu gösterir. Halbuki ayetleri neshedecekse Allah nesheder. Bu konularla ilgili de Kur'an'da bir nesh ayeti yoktur.
Doğa olaylarının ve insan iradesinin sonuçları, çok önceden ezeli ilimle bilindiğinden, insanoğluyla ilgili manevi sebepler dikkate alınarak, insanın ibret alabilmesi, bilgi edinebilmesi için Kur'an tarafından bakılması istenen varlıkların ve helak olmuş kavimlerin kalıntılarının, irademiz dışındaki bir kaderle koşulların yönetilmesiyle korunmuş olduğuna, halen sapasağlam karşımızda görerek şahit oluyoruz.
Yüzyıllardır doğal afetler, insanların şerleri ve savaşları özgür iradeleriyle hiç durmadan sürse bile, savaşlarda füzeler ve bombalar kullanılmış olsada, Kur'an'da bahsedilen helak olmuş kavimlerin kalıntıları, firavunun cesedi yok edilemedi. Bunların manevi sebepler vesilesiyle korunduğuna şahit olmamız sayesinde, 14 asır boyunca Kur'an ve sünnetin nasıl korunduğunu gözümüzle görmesekte, korunduğuna inanabiliriz.
Suat Altınbaşak