Ne desen anlamıyor. Tamam, biz de birçok şeyi anlamıyor olabiliriz ama dinliyoruz, öğrenmeye çalışıyoruz, belki bilmediğimiz bir şey vardır diye dikkat kesiliyoruz. Olur ya, gözden kaçırdığımız bazı şeyler vardır. Belki atladığımız bir nokta vardır. Bildiğimizi zannettiğimiz şeyi bugüne kadar yanlış biliyor olabiliriz. Farklı bir açıdan görememiş, gözden kaçırmış olabiliriz. Her şey olabilir ağam, her şey mümkün.
Adam yemiş, yutmuş, hazmetmiş. Konuşmaya, anlatmaya, öğretmeye odaklanmış. Çok yüksek mertebelere ulaşmış, öğrenme evresini çoktan aşmış. Ona bir şey öğretmek mümkün değil. Herhangi bir konuda onu ikna etmek, fikrini değiştirmek mümkün değil. Böyle arkadaşlar var etrafımızda. Hep biliyorlar, her şeye yorum yapabiliyorlar, her konuda fikirleri var. Onlar için “bilmiyorum” demek diye bir şey söz konusu bile değil. Sosyal medyadan sürekli olarak topluma ayar veriyorlar. Tabi biz de mesajımızı alıyoruz. Adam çok farklı abi, çok değişik şeyler konuşuyor, beyin yakıyor, biz anlamıyoruz, “ama çok acayip şeyler konuşuyor abi” falan diyoruz.
Bunlar hep ilk öğrenilmesi gerekenin bilinmediğinden oluyor. İnsanın kendini bilmemesinden kaynaklanıyor. Kendini bilmiyor insan, bilmediğini, aciz oluşunu, aslında bir hiç olduğunu bilmiyor. Bunları bilmeyen tabi ki her şeyi bilir. Bunlar Mevlana’nın hiçbir tartışmada yenemediği insanlar. Socrates’in bir türlü derdini anlatamadıkları. Klasik mantığın kurucusu Atistoteles’i mantıksızlıkla suçlayanlar. İbni Haldun devrimizde yaşasa ona sosyoloji dersi vermeye kalkarlar. Bir otomobil markamız olsa Almanlara sanayi alanındaki eksiklerini de anlatırlar ama nasip değilmiş.
İnsan öğrenmek için dinlemeli, karşısındaki konuşurken ona vereceği cevabı düşünmek dinlememektir, öğrenme niyetinde değil de münakaşa arzusunda olmaktır, sahip olunan bilginin tamamını mutlak doğru kabul etmektir. Başka fikirleri yok saymak, insanı yok saymaktır. Bireyselliği ve egoizmi merkeze alan her insan kendini kaybeder. Kendini kaybeden neyi bulabilir ki? Kendini kaybeden kime ne verebilir ki?
Gökyüzünü bilmeden seyretmek, engin denizlerin seyrine bilmeden dalmak, bilmeden dinlemek, bilmeden bakmak, bilmeden duymak, bilmeden düşünmek hakikate ulaşmanın yoludur ya da bilmiyormuş gibi yaşamak. Bilmek zordur, bilmemek kolay. Bilmek yüktür, bilmemek huzur. Bilmek problemdir, bilmemek çözüm. Bilmek azdır, bilmemek çok. Bilmek yalnızlıktır, bilmemek birliktelik. Bilmek uzaktır, bilmemek yakın. Bilmek gecedir, bilmemek gündüz. Bilmek korkudur, bilmemek emin olmak. Bilmek acıdır, bilmemek tatlı. Bilmek bir şeydir ama bilmemek her şey.
Milli Gazete | Fatih Yılmaz
Anasayfa
Yazarlar
Fatih YILMAZ
Yazı Detayı
Bu yazı 1023+ kez okundu.
Bilmek ya da bilmemek
Ne desen anlamıyor. Tamam, biz de birçok şeyi anlamıyor olabiliriz ama dinliyoruz, öğrenmeye çalışıyoruz, belki bilmediğimiz bir şey vardır diye dikkat kesiliyoruz. Olur ya, gözden kaçırdığımız bazı şeyler vardır. Belki atladığımız bir nokta vardır. Bildiğimizi zannettiğimiz şeyi bugüne kadar yanlış biliyor olabiliriz. Farklı bir açıdan görememiş, gözden kaçırmış olabiliriz. Her şey olabilir ağam, her şey mümkün.
Adam yemiş, yutmuş, hazmetmiş. Konuşmaya, anlatmaya, öğretmeye odaklanmış. Çok yüksek mertebelere ulaşmış, öğrenme evresini çoktan aşmış. Ona bir şey öğretmek mümkün değil. Herhangi bir konuda onu ikna etmek, fikrini değiştirmek mümkün değil. Böyle arkadaşlar var etrafımızda. Hep biliyorlar, her şeye yorum yapabiliyorlar, her konuda fikirleri var. Onlar için “bilmiyorum” demek diye bir şey söz konusu bile değil. Sosyal medyadan sürekli olarak topluma ayar veriyorlar. Tabi biz de mesajımızı alıyoruz. Adam çok farklı abi, çok değişik şeyler konuşuyor, beyin yakıyor, biz anlamıyoruz, “ama çok acayip şeyler konuşuyor abi” falan diyoruz.
Bunlar hep ilk öğrenilmesi gerekenin bilinmediğinden oluyor. İnsanın kendini bilmemesinden kaynaklanıyor. Kendini bilmiyor insan, bilmediğini, aciz oluşunu, aslında bir hiç olduğunu bilmiyor. Bunları bilmeyen tabi ki her şeyi bilir. Bunlar Mevlana’nın hiçbir tartışmada yenemediği insanlar. Socrates’in bir türlü derdini anlatamadıkları. Klasik mantığın kurucusu Atistoteles’i mantıksızlıkla suçlayanlar. İbni Haldun devrimizde yaşasa ona sosyoloji dersi vermeye kalkarlar. Bir otomobil markamız olsa Almanlara sanayi alanındaki eksiklerini de anlatırlar ama nasip değilmiş.
İnsan öğrenmek için dinlemeli, karşısındaki konuşurken ona vereceği cevabı düşünmek dinlememektir, öğrenme niyetinde değil de münakaşa arzusunda olmaktır, sahip olunan bilginin tamamını mutlak doğru kabul etmektir. Başka fikirleri yok saymak, insanı yok saymaktır. Bireyselliği ve egoizmi merkeze alan her insan kendini kaybeder. Kendini kaybeden neyi bulabilir ki? Kendini kaybeden kime ne verebilir ki?
Gökyüzünü bilmeden seyretmek, engin denizlerin seyrine bilmeden dalmak, bilmeden dinlemek, bilmeden bakmak, bilmeden duymak, bilmeden düşünmek hakikate ulaşmanın yoludur ya da bilmiyormuş gibi yaşamak. Bilmek zordur, bilmemek kolay. Bilmek yüktür, bilmemek huzur. Bilmek problemdir, bilmemek çözüm. Bilmek azdır, bilmemek çok. Bilmek yalnızlıktır, bilmemek birliktelik. Bilmek uzaktır, bilmemek yakın. Bilmek gecedir, bilmemek gündüz. Bilmek korkudur, bilmemek emin olmak. Bilmek acıdır, bilmemek tatlı. Bilmek bir şeydir ama bilmemek her şey.
Milli Gazete | Fatih Yılmaz
Ekleme
Tarihi: 20 Ağustos 2019 - Salı
Bilmek ya da bilmemek
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.