İnsan özü itibariyle akıl sahibi, düşünen, karar veren, sosyal ve siyasal bir varlık olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla bugün sosyal dünyamızın önemli bir alanını kaplayan medya ve hayatımızdan hiç çıkmayan, hayatın ta kendisi olan siyasal düşünce arasındaki ilişki iyi bilinmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken önemli alanlardır. Medya ve siyaset, post modern dünyanın belki de birbirine en sıkı bağlarla kenetlenmiş iki olgusudur. Artık birbirinden bağımsız düşünülmesi mümkün olmayan ve günlük hayatın en merkezine yerleşmiş iki gerçek. Toplumun tüm kesimlerinin bütünüyle dahil olduğu iki sosyolojik durum.
Bu durum aslında medyanın çok büyük bir güç olduğunu da ortaya koymuş oluyor. Medya gücü arttıkça bunu kontrol etmek isteyen iktidarlar dikkat çekiyor. Medya ve siyaset ilişkisinde medyayı önemseyen, elinde tutmak isteyen hatta kendi medya ordusunu kurma gayretinde olan siyasal alan asıl üzerine düşünülmesi gereken kısım olarak dikkat çekiyor.
Dougles Kellner “ideoloji görüntülerin içinden geçmektedir” der. Her akşam ana haber bültenlerinde, her an ceplerde dolaşan akıllı telefonlarda kendine yer bulan siyasal hareketler, onların gönüllüleri ve paralı askerleri, kendi siyasal bakış açılarını görüntülerin, fotoğrafların ve yazıların aracılığı ile kitlelere ulaştırmaktadır. Artık medyanın gücünün farkında olmayan siyasal hareket kalmamıştır. Bu durum son dönemlerde haksız rekabet neticesinde medya gücünü belli birkaç siyasi hareketin kontrol etmesinden dolayı sosyal medyanın önemini biraz daha artırmıştır. Fırsat eşitliğinin daha güçlü olduğu sosyal medya artık tüm siyasal hareketlerin asla boş bırakmaması gereken bir mecra haline gelmiştir.
Medya ve siyaset alanında medya patronlarından, siyasilerin medya patronları ile olan kirli ilişkilerinden, adaletsiz medya ekranı tutumlarından, ahlaksız yayın politikalarından söz ederken sosyal medya mecraları da kontrol edilemeyen ve kendi çıkarları için her türlü yalan ve iftiraya başvuran ahlaksız kullanıcılarla diğer bir ifade ile trollerle dolmuştur. Sansürsüz ve kontrolsüz yayın yapmaya en müsait medya dünyası olan sosyal medya hesapları bu alanda kişi, kurum haklarına saldırı oranında adeta çığır açmıştır. Arap baharı ile başlayan ve kitleleri toplu olarak ateşe atan, başta adına özgürlük ve demokrasi denilen yangının işaret fişeği sosyal medya üzerinden verilmiştir. Ardından bu ve benzeri felaketler ülkemizdeki gezi olayları gibi hep yalan ve iftiranın kol gezdiği sosyal medya hesapları üzerinden devam etmiştir. Siyasiler ise maalesef oluşan bu kaos ortamlarını, ana akım medya üzerinden yapılan haberlerin de desteği ile kendi lehlerine kullanma adına her türlü söylemi geliştirmiştir.
Yine bugün medyada verilen haberler aynen siyasette olduğu gibi asla tesadüf eseri değildir. Yazılan her bir metnin, paylaşılan fotoğraf ve videoların mutlaka bir amacı vardır. Hatta kitleleri belli bir alana yönlendirme adına bir algı yönetimi şekli olarak fotoğraf ve videolar kurgulanmaktadır. Birçok sahte hesap üzerinden bu operasyon herkese yayılmaktadır. Siyasal kampanya dönemlerinin en önemli çalışma tekniklerinden biri olan “çerçeveleme modeli” medya alanında da etkin bir şekilde kullanılmaktadır. İzleyici yada sosyal medyadaki takipçinin bilmesi ve görmesi gereken alan çerçeve içine alınarak sakıncalı kısım gizlenmekte yada gösterilmemek için bin bir türlü tezgah kurulmaktadır.
Kontrol, denetim ve haber alma mekanizması olarak bilinen, insanlara doğru ve gerçek bilgiyi ulaştırması gereken medya, maalesef zamanla istismar aracına dönüşmüştür. Özellikle Gustave le Bone’nun kitleler psikolojisi kitabında ele aldığı toplumun zayıf noktalarını belirleyerek, planlı ve kasıtlı bir şekilde küresel sömürü düzeninin bir argümanı haline getirilen medya, siyasete bir renk katması gerekirken aksine daha da çirkinleştirmiştir. Amerika’da en son gerçekleşen başkanlık seçimlerinde yaşanan “Pizza Gate” skandalı bu konunun küresel bağlamda en bariz örneklerinden bir tanesidir. Gerçek olup olmadığı belli olmayan bir olayın sosyal medyada yayılarak, demokratların seçimi kaybetmesinin önemli sebeplerinden bir tanesi olması meselenin ne büyük boyutlarda olduğuna önemli bir örnektir.
Medya bugün iktisadi dünyamızda da önemli bir yer tutmuştur. Her geçen gün, hem reklam hem de alış-veriş bazında kullanımı artmıştır. Siyasal açıdan ise toplumun gündemini bir an olsun boş bırakmadığı, sosyal ve kültürel olaylara her yönüyle dahil olduğu süreçlerin yaşandığı, toplumun zamanının önemli bir kısmını geçirdiği bir gerçek olarak hiçbir olaydan bağımsız düşünülemez. Özellikle sosyal medya kullanımının gün geçtikçe artması siyasal iletişim ve kampanya süreçlerini etkilemiştir. Artık bir sosyal medya hesabı olmayan, çalışmalarının reklamını sosyal medya üzerinden yapmayan, bazı programları sosyal medya hesaplarından canlı yayınla takipçilerine duyurmayan, günlük popüler meseleler hakkında sosyal medya hesaplarında açıklama yapmayan bir siyasi işini önemli oranda eksik yapmış demektir.
Özet olarak medya ve siyaset ilişkisi, adalet, barış, haber alma özgürlüğü, haber kaynağının güvenilirliği hususlarında çıkar odaklı ve toplumu topyekûn huzursuz eden bir ticaret haline dönüşmüştür. Bu çıkar ilişkisinin normal bir iletişim sürecine dönüşmesi ancak ahlaki bir bakış açısı ile mümkündür. Yani her alanda olduğu gibi medya ve siyasette de “Önce Ahlak” anlayışı gelişmeden aldığınız haberleri ve siyasi tercihlerinizi gözden geçirin.