Kitle iletişim aracı olarak da adlandırılan medya kavramı, 1920’lerden itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Her türden sözlü, yazılı, basılı görsel metni ve imgeleri içeren çok farklı iletişim araçlarının tümünü ifade eden medya, ülkemizde 2000’li yıllardan itibaren yaygın bir şekilde kullanılan sosyal medyayı da kapsayan bir kavramdır. Medya, vermek istediği mesajı, farklı sosyo-kültürel çevrelere, kendi yayın politikalarına göre formatlayarak tek yönlü olarak yayan bir kitle iletişim aracıdır. Günümüzde medya, özellikle televizyon kanalları aracılığıyla, üreten, yöneten, şekillendiren, kontrol eden, yargılayan ve yeri geldiğinde toplumu belli bir konuya odaklayan, zihinleri şekillendiren bir iktidar aracı olarak da kullanılmaktadır.
Küreselleşmenin getirdiği değişim ve dönüşümler başta medya aracılığıyla aile içi iletişimi giderek zayıflatmaktadır. Ailede başlayan temel eğitim süreci öncelikle iletişim kurmayı sekteye uğratmaktadır. Bu olumsuz etki zamanla topluma da sirayet etmeye başlamaktadır. Bugün ülke geneline baktığımızda özellikle genç neslin adeta kültürel ve ahlâkî kodlarıyla oynanmışçasına bir önceki nesle nazaran iletişim ve uzlaşma alanında çok yetersiz ve duyarsız olduğu görülmektedir. Bu olumsuz gelişimi, medyada yayınlanan programlar ve olumsuz örnek teşkil eden diziler körüklemektedir. Bu sebepten dolayı kendini yetersiz gören manevi iklimin tadını bilmeyen genç neslin alkol, sigara ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara meylettiği görülmektedir. Burada belki de asıl dile getirilmesi gereken, post-modern dünyanın küreselleşme ile birlikte, yeni teknolojiler ve medya aracılığıyla kullanıp, dikte ettiği, görünürde pozitif algılanan tüm kavramların, aslında küresel elitlerin daha fazla kazanmasına ve sömürmesine hizmet ettiği gerçeğidir. Bu sürecin en fazla zarar verdiği alanların başında toplumsal uzlaşı gelmektedir.
Her geçen gün önemi artan “uzlaşma” kavramının bugün üzerinde daha fazla durulması gerekmektedir. Ülkemizde yaşamını sürdüren farklı inanç, düşünce ve hayat tarzına sahip kesimlerin topyekûn bir uzlaşı kültürüne ihtiyacı olduğu aşikârdır. Uzlaşma, farklı düşüncelere sahip, çıkarları çatışan kişi, grup ya da kurumların, olayların özelliklerine göre şekillenecek çeşitli çözüm önerilerini müzakere ettikten sonra, sunulan çözüm önerilerinden bir tanesi üzerinde anlaşma sağlamayı hedefleyen, alternatif bir uyuşmazlık çözümü yöntemidir. Toplumsal uzlaşma ise, toplumun tamamının, birbirlerinin hukukuyla ilgili kurallara uyması, saygı göstermesi demektir. Bir kişi, grup veya kurumun, toplumun diğer kesimlerinin haklarını, özgürlüklerini, yaşam tarzlarını yok etmeye ya da yok saymaya çalışmamasıdır. Birbirlerine tahammül etmelerini, yaşam biçimlerine müdahale etmemeleri gerektiğini ortaya koymaktır. Kısaca toplumsal uzlaşma herkesin mutlu, huzurlu bir şekilde yaşadığı toplumun oluşması için gereken şartların tamamıdır.
Toplumun, barış ve huzurunun, hatta kişisel gelişimin, çocuk gelişiminin, eğitim süreçlerinin bir destekçisi olarak faaliyet gösteren ve adeta bir okul haline gelen medya kanallarını tenzih ediyoruz. Bugün medya genel itibari ile toplumsal uzlaşının oluşmasına en büyük engellerden biridir. Medya denildiği zaman son yıllarda ayrı bir dünya haline gelen ve dünyada yaşayan insanların en az yarısının aktif bir şekilde kullandığı sosyal medyayı ayrıca ele almak gerekir. Bırakın toplumsal uzlaşıyı, toplumun çekirdeği olan aile içerisinde bile iletişimi paramparça eden sosyal medya kanallarına dikkat etmek gerekmektedir. İnsanlar aynı duvarlar arasında bulunup farklı dünyalarda nasıl gezer diye merak ediyorsanız bugünün misafir oturmalarına bakın. Aslında hiç öyle sağa sola bakmaya gerek yok. Artık herkes her şeyin farkında, sosyal medya da ortada, bizi düşürdüğü hâl de ortada. Ya biz sosyal medyamızı kontrol edeceğiz ya da bizi kontrol etmeye devam edecekler. Bu kadar net. Nokta.