Çanakkale ve İstiklal Savaşı'na katılan çok sayıda çocuk, vatan savunmasında destan niteliğinde kahramanlık örnekleri sergileyerek, "meçhul çocuk askerler" olarak Türk tarihinde yerini aldı.
Türk çocuklarının milli bir sorumluluk şuuru içinde gösterdikleri fedakarlıklar, çektiği çileler ve eziyetlerin tam olarak bilinmediğini UNUTMAYALIM.
"Antep savunmasında Kebapçı Said Ağa'nın oğlu küçük Mehmet, Şahin Bey'in oğlu Hayri, şehit Yolağası'nın oğlu Mehmed Ali gibi 11-12 yaşlarındaki çocukların özverisi göz yaşartıcı boyuttadır. Bu çocuklar Arslan Bey'in başında bulunduğu milis kuvvetlerinin içinde diğer Kuvayi Milliyeciler gibi silahlı olup yeri geldiğinde çatışmalara katıldılar ve çoğu zaman da istihbarat hizmetinde bulundular.
"Urfa'da 14 yaşındaki Bozan, Fransızlar kaçarken Kuvayi Milliye önünde harbe katıldı. Bu yavrunun kahramanlığını gören halk, Bozan için türkü bile yazdı. Sebeke dağından indim dereye/Atılıyor bombalar, bilmem nereye/Türk çeteleri dönmez geriye/Be yürü! yürü Bozan Yavrum yürü!/Vursun kırsın Fransızları, aslanım yürü!..."
Maraş savunması sırasında kendisine verilen köprü uçurma görevini yerine getiren Sarıca Köyü'nden 14 yaşındaki Ali ile milis kuvvetler arasında bir çok yeri dolaşmak suretiyle bilgi alışverişini sağlayan 10 yaşındaki Osmaniyeli Niyazi Aykan'ın da tarihe adını altın harflerle yazdırdığını da bilelim.
12 YAŞINDAKİ NEZAHAT ONBAŞI
Tabur Komutanı Binbaşı Halit Bey'in kızı 12 yaşındaki Nezahat onbaşının da, elinde silahı asker kıyafetiyl e çeşitli muharebelere katıldığını bilmeliyiz.
"Ata binmesini ve silah kullanmasını çok iyi bilen bu kız çocuğu Milli Mücadele boyunca 70. Piyade Alayı'nın bir mensubu olarak tam bir asker gibi, cepheden cepheye koştu. Hatta bu Alaya, o bölgede 'Kızlı Alay' denmiştir."
Çanakkale destanında bugünkü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi eski adıyla Darul Fünun öğrencilerinin ise ayrı bir yeri var. 1915'te Darül Fünun 1. sınıfta öğrenim gören 2 bin 500 tıbbiyeli, okullarını bırakarak Çanakkale'ye koştu. İki tümen hâlinde Gelibolu'ya gelen gençler, bir Anzak baskını sonucu şehit oldular. Bu nedenle sonraki yıl açılışta siyaha boyanan Darul Fünun, 1921 yılında hiç mezun veremedi.
Çanakkale zaferi, Türk tarihindeki zaferler içinde en çok kan dökülerek, en çok şehit verilerek kazanılmış zaferlerin başında gelir. Evet Çanakkale zaferini düşmanın üstün silahlarına, çelik kalelerine karşı canımızı, kanımızı ortaya koyarak kazandık. Kendi iç denizimiz Marmara’ya bile güvenemeden, ikmalimizi karadan binbir zorlukla yaparak kazandık. Şehitlerimizle, gazilerimizle ve nice adsız kahramanlarımızla kazandık. Bir kuşağın gürbüz gençliğini orada gömerek kazandık.
Genelkurmay Başkanlığı kayıtlarına göre
Çanakkale Savaşı’ndaki kayıp rakamlarımız. Zayiat Toplamı : 250.000
Bugün her yıl 18 Mart’ı törenlerle, gururla ama bin bir acıyla yüklü olarak kutlarız. Ama Gerçeği ve Doğrusu “Biz orada aslında 500.000 den fazla şehit verdik .
Osmanlı Ordusunun Alman hayalleri uğruna verdiği toplam Zayiatı:2,5 milyon kadardır.
Birinci Dünya Savaşının diğer cephelerinde olduğu gibi Çanakkale Savaşlarına da kardeşlerimiz Kürtler de katılmış ve şehit olmuştu.
Kürtlerin burada mücadele etmesi gayet mühimdir. Çünkü o dönemde Kürt tebaanın yoğun yaşadığı Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinde de hem Ermeni Olayları yaşanmakta hem de Doğu Cephesi ismi altında kıran kırana bir savaş yaşanmakta idi. Burada mücadele eden Kürt alayların büyük çoğunluğu Urfa yöresinden gönderilmişlerdi… Bu alaylar Birinci Dünya Savaşı patlak verdiği zaman 3.Ordu’nun emrine girerek bölgede Rus ve ayrılıkçı Ermenilere karşı müthiş bir mücadele vermişlerdi. Tabii Osmanlı’nın etnik unsurlarının dünya savaşlarında ki kayıplarının sayısını ayrı ayrı bilmek zor hatta imkânsızdır. Sadece katıldıklarını söyleyebiliyoruz ancak Kürtler hakkında bazı tahminler mevcuttur. Dünya Savaşında Kürtlerin kayıplarının toplam sayısını 300.000 olarak tahmin etmektedir.
ÇANAKKALE SAVAŞLARI AYNEN YUNAN İŞGALİ GİBİ BİR PERDELEME SAVAŞIDIR.
Çanakkale Savaşları’nda geleceğin Türkiye’sini kuracak çok sayıda üniversiteli gencin kaybedildiği ifade edilir.
İşgal güçlerinin, İngiliz belgelerine ve Meclis tartışmalarına göre Çanakkale’ye gelişleri, Boğazları kontrol değil, Mısır’ın işgalini perdelemek içindir. Konu ile ilgili döneme ait detaylar aşağıda verilmektedir.
Başlamadan bir hakkın teslim edilmesi gerekmektedir.
“… Mustafa Kemal’in tümeni, iyi bir Türk ve iki zayıf Arap alayından mürekkepti. İngilizlerin taarruzu 25 Nisan (1915) Pazar günü başladı.
-“ I.Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin amacı, Hint yolundaki Mısır’ı almak, petrol yatakları üzerindeki Irak’la Mısır arasında bulunan Arabistan’ı almak, Anadolu’da da, Osmanlı’dan ayrılmış yeni bir Türk Devleti kurmaktı. Bu sahalardaki askeri hazırlıkları tamamlayabilmek için, Osmanlı ordusunu güney bölgelerinden uzakta oyalamak istiyordu.
Bu hareketle, aynı zamanda, Rusların doğudaki yükü hafifleyecek, Rusya, bütün gücünü batı cephesine sevk edecekti. Bu yer Çanakkale idi.
İngilizlerin endişesi, Ruslarınkinden büyüktü. Bütün düşünceleri Mısır üzerine Türklerin yürüyüşlerine mâni olmaktı.
Bunun için buldukları çare, Boğazlar’a saldırmak ve Osmanlı’yı meşgul etmekti.
Binaenaleyh, Çanakkale’yi zorlama projesi menşe itibari ile İngiliz projesidir.
“İngilizlerin Çanakkale’yi zorlama fikrini ilk düşünen ve mevki-i tatbike koyan. Bahriye Nâzırı Churchill olmuştur. Churchill’e göre, daha Türkiye’nin harbe girdiği andan itibaren Mısır tehdit edilmiş oluyordu.’
Çanakkale savaşı, düşman ordusunu cephenin uzağında bir yerde oyalama savaşı idi. Bu nedenle Çanakkale savaşı İngiltere’de görüş ayrılığına yol açtı.
Çanakkale’ye hücum fikri İngiliz kabinesinde müzakere edilince bahriyeliler aleyhte rey verdiler. Bu işi donanmanın tek başına yapamayacağını, askerlerin de görev alması gerektiğini dile getirdiler.
Fakat Harbiye Nâzırı Lord Kitchener,
-“Çanakkale için ayıracak askerim yoktur, hepsi Garp cephesinde dövüşecekler Buraya asker yetiştiremiyorum. Binaenaleyh bu işi ya donanma ile yapmalıdır veya büsbütün vazgeçmelidir,”cevabını verdi.
Ruslar Almanlara karşı harp ile meşgul iken Kafkasya’da Türklerin tehdidine maruz kalmışlardı. Bu tehdide göğüs germeleri için Alman cephesindeki kuvvetlerden mühim bir kısmını Kafkasya’ya nakletmeleri lazımdı. Buna mahal kalmaması için Rus hükümeti, İngiltere ve Fransa’nın müştereken Türklere karşı bir harekette bulunmasını rica etti.
Churchill de derhal bu hareketin Çanakkale üzerine olmasını teklif etti. Fikrini kabul ettirmek için Çanakkale seferinden elde edilebilecek faydaları şu şekilde tebarüz ettirdi:
1-Türkler, kuvvetlerini Çanakkale’ye yığarak, Mısır üzerine yürümekten vazgeçeceklerdir.
2. Kafkasya’da Ruslara karşı büyük bir hareket yapamayacaklar ve dolayıyla Ruslar bütün kuvvetleri ile Alman cephesinde harp etmeye imkân bulabileceklerdir.
“İngiliz bahriyesinde kök salan bir kanaate göre, gemilerin karalara taarruzundan çok şey beklenemez. Bu kanaat, asırların tecrübesinin mahsulü idi. Meşhur amiral Lord Nelson bu kanaati şu cümle ile formülleştirmişti:
-“İstihkâma taarruz eden gemici delidir.” İngiltere imparatorluğu Millî Müdafaa Meclisi, 1908’de Boğazlar’ın yalnız bahrî kuvvetlerle zorlanamayacağını teyit etmişti.’
1807’deki deney bunu doğrulamıştı, İngiliz donanması, Duckworth kumandası altında Boğaz’ı geçmeye muvaffak olduğu ve hatta İstanbul’a kadar geldiği halde, kara kuvvetine dayanamadığı için geri dönmek mecburiyetinde kalmıştı.
İngiltere, göz bebeği gibi sakındığı donanmasını, neticesi bilinmeyen bir teşebbüse feda etmek istemiyordu.
Churchill, 3 Kânunusani 1915’te şöyle çözüm buluyor: Çanakkale’yi modern zırhlılarla değil, 1908’den evvel inşa edilmiş eski tip zırhlılar ile zorlamak mümkündür.
Churchill bu işin üzerine o kadar düştü ki, nihayet Çanakkale Savaşı’nın yalnız donanma ile yapılmasına karar verildi. 19 15’te büyük bir İngiliz filosu Fransız filosunun da iltihakı ile Çanakkale’ye geldi.
Petrograd’daki İngiltere Elçisi’nin, Rus Hariciye Nâzırı Sazonov’a muhtırası:
“Kraliyet hükümeti, yalnızca ortaklaşa bir işin yararı uğruna Çanakkale Savaşı’na girmiştir. İngiltere, bu harekâttan kendisi için doğrudan doğruya bir çıkar sağlamak kaygısında değildir, orada yerleşmek niyeti de yoktur…”
“…İngilizler, asıl olarak Osmanlı kuvvetlerinin Kanal’dan ve Kafkasya’dan çekilip, bütün gücünü Çanakkale’de toplaması ve İngiltere’nin en çok önem verdiği Süveyş Cephesi’nin rahatlaması amacıyla Çanakkale Savaşı’nı başlattı. İngiltere Elçisi de, “Saldırı kuvvetlerini zayıflatmak” için Çanakkale’de savaşı göze aldık demektedir.
Çanakkale’deki bu fedakârlıklar, tarafsız Balkan hükümetlerini müttefikler lehine çekmek için yapılmaktadır.
Çanakkale savaşına yalnız donanmanın katılması, bu savaşın bir oyalama savaşı olduğunun açık delilidir. Kara askeri olmadan, Osmanlı başkentine kadar olan güzergâhın, karadan ve denizden işgal edilmesi olanaksızdı.
Mart 1915’ten Ocak 1916’ya kadar, sömürgelerinden getirdikleri erlerle yaptıkları muharebeler sonunda, İngilizler ve Fransızlar aniden çekilme kararı alıyor ve Çanakkale Savaşı sona eriyor.
Savaş sonunda, Osmanlı’nın seferi gücünün yanında, üniversite öğrencilerinin büyük çoğunluğu şehit oluyordu.
Çanakkale harekâtı başladığı sırada Ruslar, Anadolu’nun kuzeydoğusunda taarruz hareketlerine girişerek 15 Şubat’ta Erzurum’u, Nisan’da da Batum ve Trabzon’u işgal ettikten başka, tahrik ettikleri Ermenilerin yardımıyla Van’a kadar ilerlemeye muvaffak oldular.
Büyük resme bakmadan, Birinci Dünya savaşını, nedenleri ve sonuçları ile doğru olarak anlamak pek mümkün değildir. Bu amaçla aşağıda, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın İttihatçı liderlere yaptığı konuşmadan bir bölüm verilmektedir.
Sultan 2. Abdülhamid, İngiliz ve Siyonist işbirliği ile, ittihatçılar kullanılarak, 1909 yılında yaklaşık (31 Ağustos 1876- 27 Nisan 1909) 33 yıllık bir hükümdarlık sonunda tahtından indirilir. Ancak, deha seviyesindeki akıllı hükümdarı, dönemin en sancılı sürecinde tahtından indirmekle yaptıkları büyük hatayı, Osmanlıyı parçalamak için kullanıldıklarını geçte olsa farkeder ve Sultan’a çözüm için (onu tahtından indiren ittihatçı liderler) akıl almaya giderler.
Sultanın konuşmasından bir bölümü İttihatçı LiderlerdenTalat Paşa’dan dinliyoruz;
-“Benden sonra bambaşka bir siyaset takip edilmiştir. Bosna-Hersek, Avusturya-Rusya meselesi olmaktan çıkarılmış, Osmanlı-Avusturya meselesi yapılmıştır.
-Girit, İngiltere-Rusya meselesi olmaktan çıkarılmış, Osmanlı-Yunan meselesi haline getirilmiştir.
-Asla affedilmez gaflet olarak Bulgar-Yunan kiliseleri arasındaki ihtilafı elinizle hallettiniz ve Balkan Ittifakı’na yol açtınız.…
-Mebusan Meclisi’nin karar hakkını, Türk ve Müslüman’dan gayrıların birleşmesine imkân verecek tehlikeli neticeye sahne kıldınız.
-Bütün bu hatalarla devletin istinat ettiği siyasi denge, mihver-i mecrasından çıkmış oldu…
-Eğer Balkan Harbi olmasaydı. Cihan Harbi çıkar mıydı?”
-“Bu harbi denizlerde hakim olan kazanır. Almanların doğal kaynakları sınırlıdır. Biz geniş hudutları müdafaada müşkülat çekeriz, çünkü bütün silah ve malzemelerimizi hariçten alırız.
-“1293 (1877-1878) Osmanlı-Rus Harbini ilk cephede idare eden Gazi Osman ve Gazi Muhtar Paşa’lardan dinlemişimdir. Eğer harp sahası bu kadar geniş olmasa idi, düşman hiçbir zaman İstanbul önlerine gelemezdi”, demişlerdir.
-Eğer bu harbe girmek zaruret oldu ise, hiç değilse dar cephelerde muharebe etmek ve uzak yerleri de mahalli halkın ekseriyeti teşkil ettiği kuvvetlerle müdafaa etmek tarzını tercih etmek şarttı…
-Fakat görülüyor ki bunu da temin ve tatbik etmek mümkün olmamıştır…
-Bunları, evvelinden derpiş etmiş olduğunuzu kabul etmek lazım. Aksi ise, neticeler öne yığıldığı zaman fikir sormanın ne manası var?”
Talat Paşa, bu nazik haşlama önünde susmuş, verecek cevap bulamamış.
-“Tatbik edilen kararlardan evvel hatırlansaydım, uzun tecrübelerim mahsulü belki söyleyeceklerim olurdu. Fakat şimdi hadiseler iyi kötü neticelerini vermek üzere… Allah mülk ü milletin hayrına olan himmetleri müzdad buyursun… “
“Ve ayağa kalkmış, kısa veda selamını vererek salonu terk etmiş.
İkimiz de ‘tecrübe’ denilen nesnenin fert hayatından çok devlet varlığındaki değerini geç anlamış olmanın kavrayışı içinde kederli, susup düşünmüştük.”
Bu noktada bir not düşmemiz gerekmektedir.
Japonlar ikinci dünya savaşında “ezilme” derecesinde yenilirler. Savaşan ordularını ve savaş araçlarını kaybetmelerine rağmen anlaşma masasına otururken ileri sürdükleri şart, olmazsa olmazları, “Japon İmparatoru yerinde kalacaktır!”
Ve bu şart ne hikmetse galip devletlerce de kabul edilir. Japonya halen bir imparator başkanlığında, “Parlamenter demokrasi altında anayasal monarşi” ile yönetilmektedir. İngiltere, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda vb gelişmiş diğer ülkelerde olduğu gibi…
Peki, neden?
İttihatçı Talat Paşa yukarıda ne demiştir?
-“İkimiz de ‘tecrübe’ denilen nesnenin fert hayatından çok devlet varlığındaki değerini geç anlamış olmanın kavrayışı içinde kederli, susup düşünmüştük!”
Hadi bir soru daha yöneltelim; Ülkeyi işgal eden devletler, “Kurtuluş Savaşı’nda bize neden silah ve para verdiler?
ÇANAKKALE BİR ZAFERSE...HER SENE KUTLADIĞIMIZ BU ZAFER ETKİNLİKLERİNDE MÜTTEFİKİMİZ ALMANLAR NEDEN YER ALMAZLAR? ANZAKLAR DAHİ İŞTİRAK EDERLERDE BU ETKİNLİKLERE...ÖYLE YA, ÇANAKKALE'NİN BAŞ KOMUTANI AMİRAL LİMAN VON SANDERS DEĞİL MİYDİ?
Otto Liman Von Sanders 1915’te, Çanakkale Savaşlarında Osmanlı kuvvetlerini yöneten Alman Deniz generali (amiral) Çanakkale'yi savunan Osmanlı 5. Ordu Komutanı Mareşal Liman von Sanders Osmanlı Devleti'ndeki Alman Danışma Kurulu Başkanıydı. .
.. Bakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı makamlarından sonra, cephe içerisindeki en yetkli komutandı. Bu yönden bakıldığında Çanakkale Savaşında Başkomutandı.. Miralay (Alay komutanı, albay) Mustafa Kemal ise O'nun emrine bağlı albaylardan sadece biriydi ve 19. ihtiyat (yedek) tümen komutanıydı. Liman paşa, Esad paşa ve Enver paşa ile sıkı bir iletişim halinde Çanakkale'de ki savaşlarımızı yönetmiştir.
O tarihlerde Osmanlı ordusu ve donanması içerisinde 40.000 e yakın Alman subayının görev aldığı bilinmektedir. Almanlarla bu derece içli dışlı olmamız ve 1. Dünya savaşında yanlış bir kararla Almanlarla müttefik olup, tamamen onların menfaatine uygun olarak savaşmamız, Talat, Enver ve Cemal paşa üçlüsünün gafleti ya da ihanetidir. Otto Liman Von Sanders 1913 senesinde Kasel’deki 22’nci Piyade Alayında Orgeneral iken Balkan Savaşlarında yıpranan Osmanlı ordularını ıslah etmek için Türkiye’ye gönderildi. Rusya, Osmanlı kuvvetlerine bir Alman generalinin gönderilmesini şiddetle protesto etti. Liman, askerî yönetimde yaptığı reformlar yüzünden Enver Paşa ile anlaşamadı.
1 Mart 1918’de Suriye ve Filistin’deki Dördüncü, Yedinci ve Sekizinci ordulardan meydana gelen Yıldırım Orduları grubunun başına getirilerek, İngilizlerin daha fazla ilerlemesini durdurdu. Ancak İngiliz generali Edmund Allenby, başarı göstererek bu cepheyi çökertti (Eylül 1918). Liman, Birinci Dünyâ Savaşı sona erip Mondros Mütârekesi imzâlanınca Almanya’ya döndü ve 22 Ağustos 1929 senesinde öldü. İngiliz Generali Hamilton, Liman’ın Gelibolu’daki başarısını Hâtırât’nda övmüştür.Türkiyede Beş Sene (Fünf Jahre in Türkei) ve Silahlanmış Millet adlı iki eseri vardır.
***
PARANTEZ ARASI...
Lehman ailesi Almanya’nın Bavyera eyaletine mensup Alman yahudisi olan geniş bir ailedir. Lehman Brothers Inc. merkezi ABD'nin New York kentinde bulunan bir ABD'li yatırım bankasıdır. Ağırlıklı olarak sabit faizli hisse senetleri ile çalışmaktadır. 2004 yılı itibarıyla dünya çapında yaklaşık 20.000 çalışanı vardır. Alman Yahudi asıllı bir aileden gelen Emmanuel, Mayer ve Henry Lehman kardeşler 1850 yılında yaşamış bulundukları Almanya'nın Bavyera eyaletindeki Rimpar kasabasından yola çıkarak ilk olarak Amerika'nın Montgomery, ardından Alabama'ya geldiler. Orada Lehman Brothers adını verdikleri firmayı kurdular. O dönemlerde Amerika'da iç savaş çıkınca da firmayı New York şehrine taşıyarak çalışmalarını sürdürdüler. Lehman kardeşlerin asıl soyadının Lehmann olduğu bilinmektedir.
Pamuk ticaretinden büyük paralar kazanan Lehman Brothers, Batı Afrikalı köle satın almak isteyen Güneyli plantasyon sahiplerine kredi veriyordu. Şirket, kısa sürede ülkenin en büyük firmalarından biri oldu. Lehman Ailesi’nin yönetimdeki kontrolü, şirketin 1969’da American Express ile birleşmesiyle sona erdi. 1977 yılında firmanın mirasçıları Kuhn, Loeb & Co. şirketi ile birleşince firma adını Lehman Brothers Kuhn Loeb & Co. olarak değiştirdi. 1984 yılında firma American Express tarafından satın alındı. 1988 yılında Shearson ve E.F. Hutton & Co. şirketleriyle birleştirildi. 1993 yılında American Express, bu şirketi tekrar Travelers Group'a sattı. 1994 yılında Travelers Group ile ayrılan Lehman Brothers, kendi başına bir şirket olarak Amerikan borsasına girdi. 2000'li yılların sonunda Lehman Brothers borsada başarılı bir çıkış yaparak piyasalarda yerini sağlamlaştırdı. Mayıs 2007'de Lehman Brothers, Amerika'nın ikinci büyük borsacısı ve en büyük emlak yatırımcısı Tishman Speyer ile anlaşarak 22 milyar dolarlık servet elde etti.
Lehman Brothers’ın kurucuları, Çanakkale Savaşı sırasında Osmanlı birliklerine komuta eden Alman general Otto Liman von Sanders ile akrabaydılar. Liman Sanders’in Lehman ailesiyle akrabalığını Amerikalı araştırmacı Martin Sieff’in kaleme aldığı “The Politically Incorrect Guide to the Middle East" adlı kitapta yer alıyordu. Kitabın 19’uncu sayfasında, "Mustafa Kemal, Amerikan Lehman Brothers şirketine sahip aile ile uzaktan akrabalığı bulunan, Yahudi kökenli, parlak bir Alman generali olan Otto Liman von Sanders’e danışıyordu" ifadesi kullanılıyor. Yazar Martin Sieff, bu iddiayla ilgili referans göstermese de, Lehman Brothers’ı kuran aile ile Prusyalı olan Otto Liman Von Sanders’in soylarının kesişmesi mümkün görünüyor.
Siegmund Kaznelson’un 1959 yılında kaleme aldığı Alman Kültüründe Yahudiler isimli kitabında ailenin geçmişini şöyle tanımlamaktadır; Otto Liman Von Sanders’in babası Yahudi asıllı Prusyalı bir asilzade ve toprak sahibiydi. Aile daha sonra hristiyan olmuş yahudi dönmesi bir ailedir. Soyadını karısından alan Liman Sanders’in ismi de, Lehman’ın telaffuzunu andırmaktadır.
Otto Liman Von Sanders Çanakkale ve Gelibolu cephesinin Birinci Ordu Komutanıydı ve aslında siyonistti. I. Dünya Savaşı'nda Gelibolu Yarımadasında 3. Kolordu ve Arıburnu Kuzey Grubu Komutanlığına atandı. 7 Nisan 1915’te Mareşal Liman Von Sanders’in komutasında 5. Ordu karargahı Gelibolu’da olmak üzere, emrinde 3. Kolordu (7. Tümen, 9. Tümen, 19. Tümen, Gelibolu Jandarma Taburu, Bursa Jandarma Taburu), 5. Tümen, 11. Tümen ve 15. Kolordu olmak üzere teşkilatlanmıştır.
Tarihçilerimizde günümüzde sabetayizmin artık güç kaybettiğini söylemekte ittifak etmişler. Ben ise tarihten bu yana ve hala daha güçlü olduklarını iddia ediyorum.