Fehmi Demirbağ
Köşe Yazarı
Fehmi Demirbağ
 

KOD ADI "BEYAZ HÜZÜN" (6)

Yazı uzadıkça konular da iyice çetrefilleşmeye başladı, farkındayım. Beyaz Hüzün filmini anlatalım istedim, hüznün etimolojisine kadar girmek zorunda kaldım. Kolay mı hüznün coğrafyasında yaşamak? Ama ana konumuz sinema, sanat, eğitim, kültür konularında harelenmekte. Yani bu toplumun önemini bir türlü idrak edemediği konular. Yani meseleye Fransız kaldığımız konular. Biraz gezintiye çıkalım bari. 1013 yılında İstanbul'un İşgali (Bize göre fetih) ilgili bir sinema filmi çeker Fransızlar. Aynı Fransızları biz İngilizlerle birlikte İstanbul'un işgali zamanlarında İstanbul'da 52 ayrı sinema salonu açtıklarını görürüz. Aynı zamanda yalnızca İstanbul'daki salonlarda gösterilmek üzere erotik filmler çektiklerinden kaçımızın haberi var ki? malum Ramazan eğlenceleri diye bilinen Direklerarası gösterileri o dönemde hayatımıza girmiştir. Revü kızlarıyla tanışır İstanbul halkı, Beyaz Ruslarında aynı zamanda Tepebaşını mesken edildikleri o zamanda. Plaj kültürü de o dönemde girer hayatımıza. Bilardo salonlarında vakit geçirmek, peruk kullanımı gibi alışkanlıklar İstanbul halkının aşina olmadığı davranışlardır. 200 bin savaşdan geri kalan yetim çocuğun Almanya'ya kaçırıldığı yıllar. İstanbul'un Fethi dediniz de, 1955 yılında Sami Ayanoğlu bizden bir fetih filmine imza atar. 2006 da metroseksüel kılıklı bir oyuncuyla Fetih filmi çekilinceye kadar Fatih'in karadan yürüttüğü gemiler müsamereden öte anlam taşımayan gösterilerle  halka sunulur. Sonraları ciddi bütçelerle bir İngiliz firmasına yaptırılır ses-ışık ve havai  gösterileri Fatih'i anmak için. Satır arasına sıkıştırayım, İstanbul'un fethiyle ilgili yapılmış 96 sayfalık tek çizgi romanın tarafıma ait olduğundan da habersizsiniz, biliyorum.  Neyse hazır Milli Otomobil olayı da gündeme girmişken şu "Milli" olayını sanat üzerinden bir etüd edelim bakalım. Tanzimat ile başlayan Türk modernleşme çabalarının Cumhuriyete uzanan yansımaları Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık şeklinde üç düşünce sistemi ile formüle edilmektedir. Ortak hedefleri, ―devlet‖i içinde bulunduğu buhrandan kurtarmak ve ―toplumu müreffeh, çağdaş toplum normlarına uygun hale getirmek olan bu üç düşünce sistemi, son 150 yıllık siyasal ve kültürel hayatın temel noktalarını belirlemiştir. Temel amaç birliğine sahip gibi görünen bu fikir akımları, referans kaynaklarının öncelik sıralamasına göre farklılaşmaktadırlar. Nihai hedefin çağdaşlaşmak (Batılılaşmak) olduğu düşünce sistemlerinin özellikleri, Batı medeniyeti, ırk/kültür ve din (İslam) gibi konuları birincil referans olarak tercih etmelerinde ortaya çıkmaktadır. İslamcılık da genel anlamda çağdaşlaşmanın yedeğinde dini (İslam‘ı) gözeten bir düşünsel altyapıya sahip olarak siyasal ve kültürel hayatta etkinliğini göstermiştir. Bu noktada İslamcılık şu şekilde tanımlanmaktadır: 19. ve 20. yüzyılda, İslam‘ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, eğitim…) “yeniden” hayata hakim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslam dünyasını Batı sömürüsünden, zalim ve baskıcı yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden… kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir harekettir. Aslında İslamcı söylem, modern, modernleştirici, ideolojik (genelleştirmeci, indirgemeci) ve büyük ölçüde seküler bir söyleme sahiptir. Direnişçi ve kurtuluşçu bir söyleme sahiptir. Bir taraftan Batılı iddiaların İslam‘a yönelik tenkitlerine cevap verirken diğer taraftan Müslümanların din algısını düzenlemeye yöneliktir. Din ve İslam algıları, modernist düşünceye uygun olarak tek tip ve merkeziyetçi bir şekildedir. İslamcı söylem, gelenek karşıtıdır. Siyasi alanda özden çok şekilcidir. İslamcı söylem, savunmacı bir yapıya sahiptir. Bu söylemsel kaynakların, 20. yüzyıl Türk İslamcılığının toplumsal tezahürlerinde farklı alanlarda ortaya çıktığı görülmektedir. Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel gibi toplumu kuşatan birçok alanda İslamcı faaliyetlerin yukarıda belirtilen referans kaynaklarından hareketle işlevsellik kazandığı anlaşılmaktadır. Özellikle Türk toplumsal hayatının serbestlik kazandığı varsayılan 1960‘lı yıllardan başlayarak İslamcılık, siyasi alanda Milli Görüş teorisinin farklı partilerinde değişerek ve dönüşerek temsil edilmiştir. Bunun dışında 1950‘li yıllarda gümüş motor denemesiyle başlatılabilecek ekonomik faaliyetler, Anadolu sermayesi, yeşil sermaye‖ gibi isimlendirmelerle ve farklı tecrübelerle günümüze taşınmıştır. Aynı şekilde İslamcılık, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi yazar ve şairlerle kültürel faaliyetleri de mücadele alanı olarak benimsemiştir. Sinema da sembolik bir anlam haritası oluşturabilme özelliği sebebiyle İslamcı düşüncenin kültürel faaliyetleri kapsamında ayrı bir alan oluşturmaktadır. Bu haliyle  Milli Sinema‖ akımı, 1969–2010 yılları arasında Türk sinemasındaki din temsilinin İslamcılık düşüncesi aracılığıyla gerçekleştirilmiş formunu ifade etmektedir. Çünkü İslamcılık özü itibariyle ideolojik (genelleştirmeci, indirgemeci) bir özelliğe sahiptir. Bu sebeple Milli Sinema da sinemanın İslamcılığa yansıtılmış bir formunu temsil etmektedir. Son olarak İslamcılık düşüncesi hakkında bir hususun daha belirtilmesi gerekmektedir. İslamcılık, her ne kadar söylem, kaynak ve pratikleşme eğilimi açısından yeknesak‖ bir bütünlük gösteriyor gibi anlaşılmaya imkân sağlasa da tarihsel serüveni incelendiğinde İslamcılığın milliyetçi‖, muhafazakâr, devrimci, liberal‖ gibi düşünce sistemlerine eklenme veya esinlenmesinden bahsedilebilir. Çünkü İslamcı düşünce veya hareket içerisinde milliyetçilikten devrimciliğe uzanan geniş bir yelpazede fikir ve temsilcilerine rastlanmaktadır.  İslamcılığın sanat pratiği olarak Milli Sinema’da 40 yıllık geçmişiyle bir bütünlük arz etmekten ziyade bazı dönemlerde özellikle milliyetçi, muhafazakâr,devrimci‖ hasiyetlerin ön plana çıkmasıyla çeşitlilik içermektedir.  1969–2010 yılları arasını kapsayan zaman diliminde çok farklı temalarla örnekleri görülen ve yukarıda anlatılmaya çalışılan sebeplerle farklı isimlendirmelerle tanımlanan bu sinema akımı makale çerçevesinde Milli Sinema‖ olarak isimlendirilerek şu şekilde bir tanımlama denemesi gerçekleştirilecektir: Milli Sinema, 1969 yılında Birleşen Yollar filmi ile başlayan ve en son örneğini Hür Adam (2010) filmi ile ortaya koyan; başlangıcından günümüze kadar Yücel Çakmaklı, Salih Diriklik, Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Mehmet Tanrısever  gibi yönetmenler tarafından çekilen filmlerle mukayyet, sinematik imge kaynağı olarak dini (İslam) kültürel bir tez olarak sinemaya taşımayı amaçlayan ve İslamcılığın üç farklı halini yansıtır şekilde üç ayrı döneme ayrılan bir Türk Sinema akımıdır. Öncelikle bu sinema akımının isimlendirilmesi konusunda devam eden muğlâklığı belirgin hale getirmek gerekmektedir. Çünkü ilk örneklerinden itibaren bu filmler, dini filmler‖, İslami filmler, İslamcı sinema, yeşil sinema, beyaz sinema, milli sinema, hidayet sineması, iman sineması, inanç sineması, rüya sineması‖ irfani sinema, arınmanın sineması, manevi sinema,İslami duyarlıklı filmler vb. gibi birçok kavramla tanımlanma çabalarıyla gündeme gelmektedir. Devam edeceğiz... FEHMİ DEMİRBAĞ
Ekleme Tarihi: 30 Aralık 2019 - Pazartesi

KOD ADI "BEYAZ HÜZÜN" (6)

Yazı uzadıkça konular da iyice çetrefilleşmeye başladı, farkındayım. Beyaz Hüzün filmini anlatalım istedim, hüznün etimolojisine kadar girmek zorunda kaldım. Kolay mı hüznün coğrafyasında yaşamak? Ama ana konumuz sinema, sanat, eğitim, kültür konularında harelenmekte. Yani bu toplumun önemini bir türlü idrak edemediği konular. Yani meseleye Fransız kaldığımız konular.
Biraz gezintiye çıkalım bari.
1013 yılında İstanbul'un İşgali (Bize göre fetih) ilgili bir sinema filmi çeker Fransızlar. Aynı Fransızları biz İngilizlerle birlikte İstanbul'un işgali zamanlarında İstanbul'da 52 ayrı sinema salonu açtıklarını görürüz. Aynı zamanda yalnızca İstanbul'daki salonlarda gösterilmek üzere erotik filmler çektiklerinden kaçımızın haberi var ki? malum Ramazan eğlenceleri diye bilinen Direklerarası gösterileri o dönemde hayatımıza girmiştir. Revü kızlarıyla tanışır İstanbul halkı, Beyaz Ruslarında aynı zamanda Tepebaşını mesken edildikleri o zamanda. Plaj kültürü de o dönemde girer hayatımıza. Bilardo salonlarında vakit geçirmek, peruk kullanımı gibi alışkanlıklar İstanbul halkının aşina olmadığı davranışlardır. 200 bin savaşdan geri kalan yetim çocuğun Almanya'ya kaçırıldığı yıllar.
İstanbul'un Fethi dediniz de, 1955 yılında Sami Ayanoğlu bizden bir fetih filmine imza atar. 2006 da metroseksüel kılıklı bir oyuncuyla Fetih filmi çekilinceye kadar Fatih'in karadan yürüttüğü gemiler müsamereden öte anlam taşımayan gösterilerle  halka sunulur. Sonraları ciddi bütçelerle bir İngiliz firmasına yaptırılır ses-ışık ve havai  gösterileri Fatih'i anmak için. Satır arasına sıkıştırayım, İstanbul'un fethiyle ilgili yapılmış 96 sayfalık tek çizgi romanın tarafıma ait olduğundan da habersizsiniz, biliyorum. 
Neyse hazır Milli Otomobil olayı da gündeme girmişken şu "Milli" olayını sanat üzerinden bir etüd edelim bakalım.

Tanzimat ile başlayan Türk modernleşme çabalarının Cumhuriyete uzanan yansımaları Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık şeklinde üç düşünce sistemi ile formüle edilmektedir.
Ortak hedefleri, ―devlet‖i içinde bulunduğu buhrandan kurtarmak ve ―toplumu müreffeh, çağdaş toplum normlarına uygun hale getirmek olan bu üç düşünce sistemi, son 150 yıllık siyasal ve kültürel hayatın temel noktalarını belirlemiştir. Temel amaç birliğine sahip gibi görünen bu fikir akımları, referans kaynaklarının öncelik sıralamasına göre farklılaşmaktadırlar.
Nihai hedefin çağdaşlaşmak (Batılılaşmak) olduğu düşünce sistemlerinin özellikleri, Batı medeniyeti, ırk/kültür ve din (İslam) gibi konuları birincil referans olarak tercih etmelerinde ortaya çıkmaktadır.
İslamcılık da genel anlamda çağdaşlaşmanın yedeğinde dini (İslam‘ı) gözeten bir düşünsel altyapıya sahip olarak siyasal ve kültürel hayatta etkinliğini göstermiştir. Bu noktada İslamcılık şu şekilde
tanımlanmaktadır:
19. ve 20. yüzyılda, İslam‘ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, eğitim…) “yeniden” hayata hakim kılmak ve akılcı bir metotla Müslümanları, İslam dünyasını Batı sömürüsünden, zalim ve baskıcı yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden… kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların,
arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir harekettir.
Aslında İslamcı söylem, modern, modernleştirici, ideolojik (genelleştirmeci, indirgemeci) ve büyük ölçüde seküler bir söyleme sahiptir.
Direnişçi ve kurtuluşçu bir söyleme sahiptir.
Bir taraftan Batılı iddiaların İslam‘a yönelik tenkitlerine cevap verirken diğer taraftan Müslümanların din algısını düzenlemeye yöneliktir.
Din ve İslam algıları, modernist düşünceye uygun olarak tek tip ve merkeziyetçi bir şekildedir.
İslamcı söylem, gelenek karşıtıdır.
Siyasi alanda özden çok şekilcidir.
İslamcı söylem, savunmacı bir yapıya sahiptir.

Bu söylemsel kaynakların, 20. yüzyıl Türk İslamcılığının toplumsal tezahürlerinde farklı alanlarda ortaya çıktığı görülmektedir. Siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel gibi toplumu kuşatan birçok alanda İslamcı faaliyetlerin yukarıda belirtilen referans kaynaklarından hareketle işlevsellik kazandığı anlaşılmaktadır. Özellikle Türk toplumsal hayatının serbestlik kazandığı varsayılan 1960‘lı yıllardan başlayarak İslamcılık, siyasi alanda Milli Görüş teorisinin farklı partilerinde değişerek ve dönüşerek temsil edilmiştir. Bunun dışında 1950‘li yıllarda gümüş motor denemesiyle başlatılabilecek ekonomik faaliyetler, Anadolu sermayesi, yeşil sermaye‖ gibi isimlendirmelerle ve farklı tecrübelerle günümüze taşınmıştır. Aynı şekilde İslamcılık, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi yazar ve şairlerle kültürel faaliyetleri de mücadele alanı olarak benimsemiştir. Sinema da sembolik bir anlam haritası oluşturabilme özelliği sebebiyle İslamcı düşüncenin kültürel faaliyetleri kapsamında ayrı bir alan oluşturmaktadır. Bu haliyle  Milli Sinema‖ akımı, 1969–2010 yılları arasında Türk sinemasındaki din temsilinin İslamcılık düşüncesi aracılığıyla gerçekleştirilmiş formunu ifade etmektedir. Çünkü İslamcılık özü itibariyle ideolojik (genelleştirmeci, indirgemeci) bir özelliğe sahiptir. Bu sebeple Milli Sinema da sinemanın İslamcılığa yansıtılmış bir formunu temsil etmektedir. Son olarak İslamcılık düşüncesi hakkında bir hususun daha belirtilmesi gerekmektedir. İslamcılık, her ne kadar söylem, kaynak ve pratikleşme eğilimi açısından yeknesak‖ bir bütünlük gösteriyor gibi anlaşılmaya imkân sağlasa da tarihsel serüveni incelendiğinde İslamcılığın milliyetçi‖, muhafazakâr, devrimci, liberal‖ gibi düşünce sistemlerine eklenme veya esinlenmesinden bahsedilebilir. Çünkü İslamcı düşünce veya hareket içerisinde milliyetçilikten devrimciliğe uzanan geniş bir yelpazede fikir ve temsilcilerine rastlanmaktadır.
 İslamcılığın sanat pratiği olarak Milli Sinema’da 40 yıllık geçmişiyle bir bütünlük arz etmekten ziyade bazı dönemlerde özellikle milliyetçi, muhafazakâr,devrimci‖ hasiyetlerin ön plana çıkmasıyla çeşitlilik içermektedir. 
1969–2010 yılları arasını kapsayan zaman diliminde çok farklı temalarla örnekleri görülen ve yukarıda anlatılmaya çalışılan sebeplerle farklı isimlendirmelerle tanımlanan bu sinema akımı makale çerçevesinde Milli Sinema‖ olarak isimlendirilerek şu şekilde bir tanımlama denemesi gerçekleştirilecektir:
Milli Sinema, 1969 yılında Birleşen Yollar filmi ile başlayan ve en son örneğini Hür Adam (2010) filmi ile ortaya koyan; başlangıcından günümüze kadar Yücel Çakmaklı, Salih Diriklik, Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Mehmet Tanrısever  gibi yönetmenler tarafından çekilen filmlerle mukayyet, sinematik imge kaynağı olarak dini (İslam) kültürel bir tez olarak sinemaya taşımayı amaçlayan ve İslamcılığın üç farklı halini yansıtır şekilde üç ayrı döneme ayrılan bir Türk Sinema akımıdır.
Öncelikle bu sinema akımının isimlendirilmesi konusunda devam eden muğlâklığı belirgin hale getirmek gerekmektedir. Çünkü ilk örneklerinden itibaren bu filmler, dini filmler‖, İslami filmler, İslamcı sinema, yeşil sinema, beyaz sinema, milli sinema, hidayet sineması, iman sineması, inanç sineması, rüya sineması‖ irfani sinema, arınmanın sineması, manevi sinema,İslami duyarlıklı filmler vb. gibi birçok kavramla tanımlanma çabalarıyla gündeme gelmektedir.

Devam edeceğiz...

FEHMİ DEMİRBAĞ

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.