Bir hikaye anlatılır..
Vaktiyle geçmiş zamanda güzel bir coğrafyada yaşayan bir topluluk varmış. Nasıl olmuşsa bu topluluğun yaşadığı topraklarda su ihtiyaçlarını karşıladıkları nehire akıl bozan bir zehir bulaşmış
Tabi ki halk da su ihtiyaçlarını buradan gördükleri için suyu içenler delirmeye başlamış.
Bir müddet sonra kral toplumdaki neredeyse cinnet derecesindeki delirme durumunu görünce konuyu vezirlerine danışmış. Vezirler halkın içinde bulunan muhbirler üzerinden almış oldukları haberi krala iletmişler.
Haber şöyle : kral delirmiş bize bizim gibi akıllı bir kral lazım ...
Bunu duyan kral vezirlerine ne yapması gerektiğini sorunca vezirler krala aynı nehrin suyundan içmesini ve toplum ile aynı olmasını önermişler kral önce bir mektup yazmalıyım demiş ve başlamış yazmaya ...
Benden sonraki kral olacak şehzadeler!!
Ilk yapacağınız iş, nehrin suyundan içmek olsun. aksi takdirde sizi bu toplum kral yapmaz.
Gelelim kıssadan hisseye
Toplumlar iyi-kötü güzel-çirkin doğru-yanlış kavramlarını sahip oldukları değerlere göre değerlendirirler. Değerler de yine bu toplumların inanç köklerinden beslenir. Eğer kök bozulursa ona bağlı olarak değerler de bozulur. Dolayısıyla kavramlar deforme olur iyi olanlar kötü, çirkinler güzel, yanlışlar doğru olur.
Eğer ki inanç kökünüze nehrin ifsad edici suyunu karıştırmamışsanız böyle bir ortamda toplumlara önderlik etmek zordur. Nitekim mezhep alimlerinin islâm önderlerinin bir çoğu islah etmek istedikleri toplumun gazabına uğramışlardır.
Bu tip ifsada uğramış topluluklarda dikkat edilmesi gereken hususlar kısaca şöyledir.
Bu toplumun tahrif olmuş geleneklerine dokunma! muharref adetlerine dokunma ! atalarından gelen inanç davranışlarına dokunma! suya sabuna dokunma..
Ama nehirden şu içebilirsin ...
Yoksa sen hâlâ içmedin mi ..