Bizim Mahallenin İnsanları: Berber Bülent
Baba Mesleği:
Genellikle öğle oluyor ya, babasının arkasından gidiyor çocuğu. Gözünü açıp o işi görüyor, tercih yapacak yaşa gelmeden alışıyor. Önce oyuncak olarak başlıyor, çırak, kalfa derken usta olup bağlanıp kalıyor.
Kime sorsan kendi mesleğini beğenmez ama sonunda o işi de bırakıp belli yaştan sonra bir başka meslek tutmaz. “Bundan sonra benim elime tornavida, İngiliz anahtarı yakışmaz, beceremem,” diyerek o kadar güzel anlatıyor ki meslekte geçen ömrünü.
Bülent Bayı, bizim mahallenin insanlarından biri. Çiğli Çay Camisinin hemen karşısında berber dükkânı var. Dükkânının özelliği yazılı bir levhası olmaması, “Birkaç defa levha astım yoldan geçen araçlar kırdı,” diyor. Bu mahallede 1977 yılında evin ilk çocuğu olarak doğmuş; iki erkek bir kız olarak üç kardeşler. “Büyük çocuk olmanın iyi tarafı da var kötü tarafı da,” diyor söz arasında. Bülent usta evli on dört yaşında bir kızı var.
Bakın Kim Giriyor İçeri:
Bülent Ustayla dükkânda sohbet ederken babasının elinde eve gidecek mutfak malzemeleri selam verip içeriye girdi. Amca oturdu yanımıza.
“Aslen nerelisiniz?” diye sordum.
“Muhaciriz,” dedi.
“Nereden?”
“Bulgaristan Şumnu’dan 1936’da gelmişiz. Ben Akhisar’da doğmuşum. Şimdi altmış sekiz yaşımdayım. Babam oradan gelirken on üç yaşındaymış. Hiçbir şey hatırlamıyor. Bir daha gitmemiş, biz de gitmedik. Orada akrabamız kalmamış,” diyor.
Alaşehir’e gelip köye yerleşmişler. Baba berberliğe başlayınca çiğliğe dükkân açmak için İzmir’e gelmiş. Burada evlenip kalmış. Eskiden bayramdan bayrama Alaşehir’e gidiyorlarmış. Artık oralarda kimseler kalmadığından uğramaz olmuşlar.
Babası Bülent’i okutmak istemiş. Çocuk okumayı sevmemiş, ortaokul ikinci sınıftan terk etmiş. Babası çok istemesine rağmen okutamamış. Okulu bırakınca götürüp bir tamircinin yanına çırak vermişler…
Bülent Usta burayı şöyle anlatıyor:
“Elbiselerim, elim, ayağım temizdi. Tamircide üzerime yağ damlayınca bu benim moralimi bozdu. O lekeyi çıkarmak için uğraştım. Orası hoşuma gitmedi, ayrıldım. Ertesi günü marangoza çırak verdiler. Birkaç gün oraya devam ettim, toz toprak, orasını da beğenmedim. Babam benim berber olmamı istemiyordu. Mesleğimi severek yapıyorum. Babam o zaman askerlik şubesinde berber olarak çalışıyordu. Sokaklarda gezmeyeyim diye beni yanında götürmeye başladı. Yavaş yavaş makas, ustura elime aldım…”
Çocukluğunda futbol oynuyormuş. “Futbolcu olmak istiyordum,” deyip dalıyor, belli gözünde kalmış. Bir ara Karşıyaka da oynamış, memnun kalmamış. Altay’a geçmiş, oradan memnun kalmış ama Demir Spor da çok daha memnun olduğunu söylüyor. “Babam bütün maçlarımı seyretmeye gelirdi,” diyor.
“Beni berber mesleğini daha iyi öğrenmem için Bayraklı Cumhuriyet Mahallesinde babam arkadaşının yanına çırak verdi. Uzun süre devam ettim elime makas vermediler. Oradan ayrılıp bir müddet babamın yanında çalıştım. Kalfa olmuştum. Bir arkadaşımın dükkânı vardı, onunla çalışmaya başladım ama futbola da devam ediyordum. Antrenmanlar, maçlar haftada üç, dört gün dükkâna gidemiyordum. Arkadaşım sıkışıyordu. Futbolu çok sevmeme, iyi oynamama rağmen aniden bıraktım. Eve gittiğimde futbolu bıraktığımı söylediğimde evdekiler donakaldılar. Bırakabileceğime inanmadılar. Öğlece futbol hayatım bitti.”
“Memnun musun?” diye sordum.
“Futbolu bıraktığım için içimde bir burukluk var. Berberlik mesleğimden memnunum. Severek yapıyorum.”
“Keşke memur olsaydım, dediğin oldu mu?”
“Heveslendiğim tek yönü, her ay ne kadar maaş alacağı belli, bir de tatilleri var. Hane halkıyla gezmelere, tatile gidebiliyorlar. Başka bir şeyine heveslenmedim. Bazen insan izin kullanmak istiyor…”
Berber dükkânının çalışma saati belli değil, nişanı, düğünü, bayramı var. Gerekirse Pazar tatil günü bile çalışmak zorunda kaldıkları oluyormuş. “On gün kapatıp tatile gitsek, bizim berber çok havalandı, diyorlar,” deyip güldü.
“Başka ne diyorlar?”
“Sermayen ne ki bir makas, bir tarak diyerek küçümsüyorlar. Aslında berberlik bir sanat hem de ince sanat. Müşteriyi tanıyacaksın, çok soru sormadan ona yakışan saç şeklini, tıraşını yapacaksın memnun kalmalı…”
“Bir gün buradan geçerken, Bülent usta tıraşım gelmiş mi, diye seslensem ne dersin.” diye sordum.
“Berbere üç numara tıraşlı bir adam, tıraşım gelmiş mi diye sormuş, iki numara yapalım, demiş, derim. Berberin işi tıraş etmek,” deyince güldük.
Berberlikte Eski Deyince:
“Sen daha çok gençsin lakin her meslekte eski, şimdi kıyaslaması yapılır. Sen nasıl anlatırsın bu ayrımı?”
Gülmeye başladı.
“Aslında benim başlamam ile bu gün arasında bile bu önemli bir fark! Şöyle, bizim meslekte de teknoloji çok gelişti. Ben ilk meslek yıllarımda sakal tıraşını ustura ile yapardık. Şimdi ustura kullanan kaldı mı bilmiyorum. Tıraş sırasında kayışla usturayı bilerdik. Her akşam dakikalarca usturayı taşta biler ertesi güne hazır hale getirirdik. Tıraş makinaları elle çalışırdı. Parmak kuvvetine dayalıydı. Benim ilk yaptığım tıraşta yarıda kaldım. Artık parmaklarım hareket etmiyordu. Tıraşı ustam tamamladı. Bu unutamadığım bir hatıra olarak kaldı. Sonraki günlerde makinayı alıp parmaklarımı alıştırdım.”
Hayallerin:
“Evim olsun, dükkânım olsun, arabam olsun, diyordum. Hepsi zamanla oluyormuş.”
Meslek iyi bir meslek, kazancıda fena değil. Yalnız günden güne tükeniyor. Terzilikten sonra berberlerin sonunun geleceğini düşünüyor. Berberlik usta çırak ilişkisiyle öğrenilir. Çırak gelmiyor. Gelen çırakların babası, “Bunu yetiştir adam olsun,” annesi arayıp, “Çocuğuma kıyma” diyormuş. Hem çırak yaz tatilinde üç aylığına yetişmez. Yazın getiriyorlar çırak veriyorlar. Bu çocuk haylazlık yapmasın, burada sahip olunsun diye getiriliyor. Okulların dörder yıllık olmaları ve sürekli olması çıraklığı bitiriyor. Lise bitince çocuğun yaşı geçmiş oluyor. On sekiz yaşından sonra bir kişi çıraklık yapmaz. Çocuğu daha önce yönlendirmek gerekiyor.
Güzel Bir Söz:
İnsan ile uğraşmak zor, herkesin bir huyu var. Berberlik bir sanat dedik ya filim seyrederken bile erkeklerin tıraşına dikkat ediyorum. İnsana yakışanı yapacaksın.
Eskiden bir delikanlı bir kızla buluşmaya gidecekse sinekkaydı tıraş, düzgün bir saçla giderdi. Şimdi hoş olmayan bir şekilde gidiyorlar. Galiba kızlar zevkini kaybetti.
Müşteriler bizi sır saklayıcı olarak bilirler. Koltuğa oturup tıraş bitene kadar anlayanlar var. Evinde olanları, dışarda yaptıklarını, ‘kimseye söyleme’ diyerek bize anlatıyorlar.
Yaptığın işi seviyorsan, tıraşı güzel yaparsın. O zaman ucuz jilet kullanmazsın.
Korona Virüs Yasakları:
Esnafı zor durumda koydu. Çark dönmüyor. Yasak kalkalı neredeyse iki ay oldu bir daha aynı müşteri seviyesine ulaşamadık. Çok kişi tıraş makinası aldı, evde saçını üç numaraya vurduruyor. Çok kişi aynı şeyi yaptığı için sokakta göz alışkanlığı oldu. Şimdi evde tıraş makinası var, artık berbere gitmiyor.
Sokaktaki insanların sakalları uzadı, saçları kısaldı. Yani bizim sanat dediğimiz saç tıraşımız birden bire son buldu. Yeni saç sakal alışkanlığı müşteriyi bizden kaçırdı.
Berberlik Harici Konuşacakların:
“Babam hafta içi hep çalışırdı. Pazar günü ise kahveye giderdi. Hep böyleydi. Benimle hiç beraber olmadı. İçimde ukde olarak kaldı. Ben onun bize yaptığını kızıma yapmadım. Pazar günleri eşimle birlikte kızımı alıp bir yerlere götürürüm, bir parkta dondurma yeriz, deniz kenarında gezeriz, bir yerde çay içeriz, paramız olunca bir öğün yemeyi dışarıda yeriz.”
Berberlerde sosyal hayat bu kadar oluyor. Sabahtan akşama kadar ayakta iş yapan bir meslek, elbet bu insanlar yoruluyorlar.
İçeri müşteri girdi. Bülent Usta, makası, tarağı eline aldı, ben müsaade isteyip yanından ayrıldım.
Berber dükkânında berberlik haricinde çok şey konuşlanır; spor, siyaset, ekonomi, ülke meseleleri gibi ama Berber Bülent yeni nesilden, düşüncesi ailesi.