Mehmet Bozkurt
Köşe Yazarı
Mehmet Bozkurt
 

■ BİR RAHMET AYINA GİRERKEN!?

İslam’ın beş temel esasından biri de yılda bir ay Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç ergenlik yaşına girmiş her Müslümana farz olan bir bedeni ibadettir. Oruç, aslında Farsça bir kelime olup, Arapçadaki karşılığı ise Savm, çoğulu Sıyam’dır. Sözlükte “tutmak, susmak ve hareketsiz kalmak" anlamına gelir. Fıkhi bir kavram olarak Oruç, "İmsaktan iftara kadar, başka bir deyişle fecr-i sadığın doğuşundan güneş batana kadar kişinin kendisini özel şartlarla yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten alıkoyması" demektir. Büyük İslam alimi Muhammed Hamidullah ise buna biraz farklı bir tanım yapmaktadır. O'na göre Oruç, "Ramazan ayının her günü ekvator ve sıcak ülkelerde fecirden guruba; yeryüzünün kırk beşinci enlem dairesinden uzak bölgelerinde, kırk beşinci derecedekilerin tuttuğu zamana eşit bir zaman kadar, mükellefin kendini yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten alıkoymasıdır." Ramazan ayı, bizzat Kur’an-ı Kerim’in açıkladığı gibi, semavi dinlerin bütün gerçeklerini bünyesinde toplayan son vahiyler topluluğunun insanlığa lütfedilmeye başlandığı aydır. Kur’an-ı Kerim, bir başka emrinde de kendisinin Kadir gecesinde indiğini bildirmektedir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile "bin aydan daha hayırlı olan" ve gecelerin en faziletlisi olan Kadir gecesi de Ramazan ayının içindedir. Konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v) diyor ki: "Hz. İbrahim’e indirilen vahiy sahifeleri Ramazan’ın ilk gecesinde, Hz. Musa’ya indirilen Tevrat Ramazan’ın altıncı gecesinde, Hz. İsa’ya indirilen İncil Ramazan’ın on dördüncü gecesinde, bana indirilen Kur’an-ı Kerim de Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde vahyedildi." Demek ki, Ramazan ayı, bütün semavi dinlerin vahiylerine iniş zamanı olmuş kutsal bir aydır. Oruc'un farz olmasında; insani, ahlaki, psikolojik, sosyolojik ve sıhhı pek çok faydalar vardır. Hz. Peygamber (s.a.v): “Oruç kötülüklere ve Cehennem'e karşı bir kalkan ve bir siperdir." İnsan, Oruç sayesinde nefsani arzularına direnerek iradesini güçlendirir. Oruç, nefsi terbiye ve iradeyi güçlendirir. İnsanı daha sabırlı ve tahammüllü yapar. Oruç, sağlık yönünden de fayda sağlayan bir ibadettir. Hz. Peygamber (s.a.v): "Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız." buyurmaktadır. Ramazan, günahların bağışlanıp gönüllerin nurlandığı, maddi ve manevi arınmanın gerçekleştiği aydır. Böyle bir aydan azami derecede istifade etmek, ancak Ramazan’ın ardından da aynı şevk ve çaba ile Allah’a ibadeti yerine getirmekle mümkün olabilir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v): "Her kim Ramazan orucunu tutar, sonra buna Şevval ayında altı gün daha eklerse bütün yıl oruç tutmuş gibi olur." buyurarak, Ramazan’dan sonra Oruç ibadetinin tamamen bırakılmamasını tavsiye etmiştir. Ramazan’dan önceki kötü alışkanlık ve davranışlara dönmek ise Ramazan’dan istifade edilmediğinin bir göstergesidir. Çünkü güzel kulluk yanlıca Ramazan’a has değil, hayatın tümüne şamil olmalıdır. Ramazan ayı; Allah’ın sonsuz rahmet, mağfiret ve affına erişmek için kaçırılmaz bir fırsattır. Ramazan ayı, af ve bağışlanma ayıdır. Toplumsal bir uzlaşmaya, on bir ayın yanlışlarını gözden geçirip, onları bırakmaya yol almaktır. Ramazan ayı, Cennet kapılarını aralamaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v): "Ramazan ayı gelince Cehennem kapıları kapanır, Cennet kapıları açılır, şeytanlar bağlanır." "Ramazan ayı öyle bir aydır ki; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtuluştur." Ramazan, ibadetlerin, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı, nefislerin terbiye edildiği, fakir ve yoksulların gözetildiği, sevap ve mükafatın, af ve mağfiretin zirveye ulaştığı bir aydır. Oruç, Medine’de hicretin 2. yılında farz kılınmıştır. Oruç ibadeti, Kur’an-ı Kerim’de 9 yerde geçmektedir. Dilimizde Oruc'un başlama vaktine İmsak, orucu bozma vaktine ise İftar denilmektedir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “Ey İman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz." "Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (ihtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." Bakara, 2/183 Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlayasınız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı ta’zim  etmeniz, şükretmeniz içindir." Oruç konusunu düzenleyen bu Ayetlere göre, Allah’ın emri olarak Müslümanlara yüklenmiş bir görevdir. Oruç, hem beden ve hem de ruh temizliğini temin eden bir ibadettir. Aynı zamanda ruh sağlığı ve kalp temizliği yönünden son derece önemli bir ibadettir. İnsandaki hayır ve şer duyguları birbirleriyle çarpışma halindedir. Önceki ümmetlere de Oruç, ruhsal yükselişi sağlayan yollardan biri olarak farz kılınmıştır. Farz olan Oruc'un günleri, Ramazan ayının günleridir. Bu günlerde hastalık yahut yolculuk nedeniyle Oruç tutamayanlar, tutamadıkları gün sayısınca orucu başka günlerde tutarlar. Oruc'a zorluk ve güçlük nedeniyle tahammül edemeyenler, Oruç yerine fidye verebilirler. Ancak Oruc'a zorlukla dayanabilenlerin Oruç tutmaları, kendileri için daha hayırlıdır. Bu konuda Allah’ın temel tavrı, kulları için kolaylık istemek, güçlük istemek değildir. İnsan hürdür ve ibadet bu hürriyet içinde yapıldığında anlam taşır. İnsanın eğer içten niyeti yoksa ona Oruç tutturmak doğru değildir. Tutması halinde de bir anlam taşımaz. Oruç, varlıkların birbirinden seçilebileceği sabahın erken saatlerinde başlar, güneşin batması ile biter. Oruç, her şeyden önce, Allah rızası için tutulur. Ancak faydası Allah’ındır anlamı bulunmaz. Çünkü Allah Oruç tutmamıza muhtaç değildir. İslami ibadetlerin çoğu, özellikle de Oruç, sabır ve kararlılık huylarını kazandırma özelliğini içerirler. Ruhi bir egzersiz, bedene galebe çalma ve insanda bulunan hayvani istekler için bir gemleme ve onları kontrol altına almaktan ibarettir. Mutlak hakim olan Allah’ın kullarına emrettiklerinde, hiç şüphesiz gerek fert ve gerekse toplumla ilgili birçok faydalar vardır. İbadetler yerine getirilirken katlanılan mahrumiyetler, Allah’a kullukta ruhi bir idman içindir. Bu nedenle Oruç tutmak da fert ve toplum hayatıyla ilgili bazı faydalar ve hayatın çeşitli güçlüklerine karşı hazırlık sağlar. İnsanı sürekli olarak kötülüğe çekmek için uğraşan nefis, oruç ibadeti ile sükunet bulur ve nefsin harama karşı isteği kırılır. Yoksullara karşı acımayı ve şefkatli davranmayı öğretir. Bu şekilde nefis, açlığın acısını tadınca, yoksulların halinden anlar ve yapacağı yardımlarla Allah katında güzel bir karşılığa ulaşır. Yoksulların katlandıkları güçlükleri bizzat yaşar ve onların sıkıntılarını daha iyi anlamış olur. Bu da kendisini, onların sorunlarına eğilmeye ve çözüm aramaya sevk eder. Kişi böylece Allah katında önemli bir derece kazanmış olur. Kısacası, doktorun tavsiyesine göre veya mecbur oldukları için Oruç tutamayanlar, bunun sadece maddi faydalarından yararlanırlar. Ancak buna hiçbir ruhi niyeti katmayanlar, manevi mükafattan istifade edemezler. Müslümanlar, Allah’ın emirlerine uymak niyetiyle oruç tutarlar. Dolayısıyla Müslümanlar, takvayla hareket ederler ve bu nedenle mükafatlanırlar. Aynı zamanda amellerinin fiziki ve maddi yararlarını da kaybetmezler. Bazı rivayetlerde Hz. İbrahim (a.s)’in her ayın üç gününde oruç tuttuğu nakledilmektedir. Daha önce verdiğimiz ilgili Ayette bunun geçmiş ümmetlere de farz kılındığı ifade edilir. Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s)’den sonra Araplara hususi bir Peygamber gönderilmediğine göre, İslam’dan önce Arapların tutmuş oldukları Oruc'un Hz. İbrahim (a.s)’den kalmış olması muhtemeldir. Yukarıda arz edilen Ayette bu duruma işaret edilmiştir. Aslında Oruç ibadeti Hz. İbrahim (a.s)’den önce de Hz. Nuh (a.s)’un tufan ile ilgili olarak tuttuğu Muharrem orucu, İslam’daki Aşure orucunun kaynağı olarak görülmektedir. Nitekim bir Hadis’te Hz. Nuh (a.s)’un, Ramazan ve Kurban bayramları hariç, bütün yılı oruç tutarak geçirdiği bildirilmiştir. Oruç, Kur’an-ı Kerim bağlılarına, Allah’ın emri olarak yüklenmiş bir görevdir. Fidye imkanı ile toplumda yoksulluk ve imkansızlığa çare yaratmak amaçlanmıştır. Ancak gerçekten Oruç tutmaya engel bir hastalığı olmayan veya yolculuğu Oruç tutmaya engelleyecek kadar uzun ve meşakkatli olmayanın, ya da bu ruhsatı kullanmayı haklı çıkaracak kadar ağır şartlarda çalışmayanın, yani hakkı olmadığı halde bu ruhsattan yararlanmak isteyenlerin Ramazan Oruc"unu terk etmekle, Allah’ı değil, aslında sadece kendilerini kandırmış olacaklarını hatırlatmak bu konuda yeterli olacaktır. Kur’an-ı Kerim’in temel kabullerine göre, bir insanın diğer insanlara hizmet ve yardım ulaştırması, yalnız kendi nefsi için diğer dünya yatırımı yapmasından üstündür. İnsan hürdür, ibadet bu hürriyet içinde yapıldığında anlam taşır. İnsanın eğer içten niyeti yoksa ona Oruç tutturmak bir anlam taşımaz. Allah’ın kullarına lütfettiği ruhsat ve kolaylıkları, onların elinden almakla hayırlı bir iş yapılmaz. Böyle bir durumda onları gösteriş yapmaya itmiş oluruz. Oruçlu olunan saatlerde cinsel hayatın devamı yasaklanmış, geceleri serbest bırakılmıştır. Ancak Mescit’lerde İtikaf’ta  olanlar bunu yapamazlar. Oruç, varlıkların birbirinden seçilebileceği sabahın erken saatlerinde başlar, güneşin batışıyla biter. Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin 187. Ayeti bunu açıkça belirlemiştir. Oruc'a niyet ederek tan yeri ağarmaya başladığı andan, akşam güneşi batıncaya kadar yeme-içme ve cinsel arzu ve isteklerden uzak kalmak suretiyle eda edilen bir ibadettir. Büyük ölçüde bedeni bir ibadet olan orucun sayılmayacak kadar çok sağlıkla ilgili yararları vardır. Bugün tıbben de sabit olduğu üzere, birçok bedeni hastalıkların tedavisi ancak Oruç ile yani perhizle mümkün olmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v): “Oruç tutun ki, sıhhat bulasınız." Hadisinde de buna işaret etmektedir. Oruç sayesinde, yeme içme açısından zengin-fakir ayırımı büyük ölçüde giderilmektedir. Dini bir görevi yerine getirmek amacıyla tutulan Oruç, aynı zamanda iradeyi kuvvetlendirir. Açlığa, susuzluğa dayanma gücü verir. Oruç sayesinde Müslümanlar, haramları daha fazla terk ederek helalleri aramaya yönelir. Ramazan’dan sonraki aylarda da, daha disiplinli ibadet etme alışkanlığını kazanır. İslam’ın oruç ibadetinde, diğer bazı dinlerin Oruc'a benzer ibadetlerinden mevcut olan perhiz, belirli gıdaların dışında bir şey yememe, iki gün geceli-gündüzlü aç kalma gibi haller yoktur. Oruç, tamamen mü’minin yemek ve ruhi disiplinini sağlamayı hedef almıştır. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Hz. Musa (a.s) ile Hz. İsa (a.s)’in uygulamalarından kalma 40 güne kadar varan ve perhizi esas alan bir anlayış, İslam’ın oruç ibadetinde görülmez. İslam dininin emirlerinden olan oruç ibadeti, kötülüklere karşı bir kalkandır. Bir ay boyunca nefsin isteklerini yerine getirmemek vasıtasıyla nefis, söz dinlemesini öğrenir ve isyandan vazgeçer. Ayrıca Oruç ibadeti ile açlığı yaşayan zenginler, aç insanların halini daha iyi anlarlar. Anlatılır ki, Hz. Yusuf (a.s) Mısır Aziz’i iken, kıtlık yıllarında doyuncaya kadar yemiyordu. "Hazine eliniz altında iken niçin aç kalıyorsunuz?" diye sorulunca, şu anlamlı cevabı verir: "Tok karınla aç insanları unutmaktan korkuyorum." Zengin Müslümanlar, Ramazan ayı boyunca iftarlar vererek fakirlerin gönlünü hoş eztmeliler. Zenginlerden ikram gören fakirler, onlara düşman değil, duacı olurlar. Böylece toplumda sosyal bir denge tesis edilmiş olur. Ancak bu sofralarda zengin ve seçkin insanlar için verilen iftarlarda Allah’ın rızasını aramak mümkün değildir. Eğer basın ve medyaya da açık yapılıyorsa, riyadan uzak görmemek mümkün değildir. Bundan azami kaçınmak gerekir. Yapılan işte Allah’ın rızasını kazanmak amaç olarak kabul edilmemişse, o işte sahibi için hiçbir kazanç olmadığı gibi zarar söz konusudur. İnsanların en cömerdi olan Hz. Peygamber (s.a.v)’in, Ramazan’da daha çok ikramda ve ihsanda bulunması olayından hareketle, zengin Müslümanlar zekatlarını özellikle Ramazan ayında vermeye gayret etmelidir. Ayrıca bu ayda daha çok sadaka verilmelidir. İşte bütün bunlar, bu mübarek ayın sosyal dengelerin tesis edildiği mübarek bir ay olmasına sebebiyet vermiştir. Oruç, beden ile yapılan bir ibadettir. İnsana merhamet ve şefkat duygusunu aşılayarak, fakir-zengin ilişkisini ve eşitliğini temin eder. Nefse hakimiyeti sağlayarak, bütün arzulara gem vurmayı sağlar. Ramazan ayında verilen “Sadaka-ı Fitr” nedeniyle toplumsal bir yardımlaşma ayıdır. Oruç, ilahi iradeye bağlılığı sağlar. Bedenin ve sağlıklı yaşamın zekatıdır. Oruç, insana sabırlı olmaya alıştırır, insana tahammül gücü verir ve insanı daima ibadet halinde tutar. Oruç, insanı açlığa alıştırır ve insanı ruhen ve bedenen temizler. Oruç, insanın Allah’a tam teslimiyetini sağlar. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi, Ramazan ayında olduğundan dolayı, mübarek bir ayda yerine getirilen bir ibadettir. Oruç ile ilgili ilk Ayet nazil olunca Müslümanlar Oruç ibadetine, Yahudilerin yaptığı gibi, güneş battıktan sonra başlıyor ve ertesi gün, gün batana kadar yirmi dört saat gece ve gündüz devam ediyorlardı. Daha sonra konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: "Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için, sonra Oruc'u geceye kadar tamamlayınız." emri ile Oruç, yalnız gündüze mahsus kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim Oruç ile ilgili bir takım yenilikler getirmiştir. Bu Ayetteki "iplik" kelimesi mecazi anlamda kullanılmıştır. Bununla gündüzün beyazlığı ve gecenin karanlığı arasındaki sınır kastedilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) "Sahur yapın, çünkü sahurda bereket vardır." Buna göre gecenin sonuna doğru, imsaktan önce kalkıp bir şeyler yemek ve içmek hem sünnet ve hem de bunun ruh ve bedene faydaları vardır. Sahurun tehiri, vaktin sonuna doğru yenmesi Hz. Peygamber(s.a.v)’in tavsiyesi ve sahabenin adetlerindendir. Oruç, hicretten bir buçuk yıl sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılındı. Farz olduğu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Kur’an-ı Kerim’deki sistematik ibadetlerden sayabileceğimiz bir ibadet de Oruçtur. Oruç bedeni bir ibadettir. Diğer ibadetlerden farklı olarak ne bir söz ve ne de bir fiil içermez. Oruç ibadeti dinen farz kategorisinde telakki edilmiştir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: "Ey İman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz." buyurarak, Ayette bu durum açıkça belirtilmekte ve Hz. Peygamber (s.a.v) ifadesiyle, oruç İslam’ın beş temel esası içinde gösterilir. "İslam dini, beş temel üzerine kurulmuştur. Kelime-i Şehadet, Namaz kılmak, Zekat vermek, Haccetmek, Oruç tutmak, Haccetmek." Oruç her yıl Kameri ay takvimine göre Ramazan ayında yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Ramazan ayının başlangıcı konusunda bazı çevrelerde her yıl özellikle gündeme getirilen tartışmalara iltifat etmeksizin, herkes bulunduğu ülkenin takvimi uyarınca Orucunu tutar ve bayramını yapar. Bütün İslam dünyasının ya da dünyadaki bütün Müslümanların aynı gün Oruc'a başlayıp, aynı gün bayram yapmaları tercihe şayan olmakla birlikte, bölgeler arasındaki zaman farkı nedeniyle uygulamada mümkün olamamakta, bunun sonucunda bir takım İslam ülkeleri arasında Ramazan başlangıcı ve bayram konusunda kaçınılmaz olarak farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu konu fazlaca abartılmaktadır. Çok yakın ülkeler arasında farklı zaman tayinlerini doğru görmek mümkün olmasa da, farklı kıtalardaki ülkeler arasında, farklı zamanlarda ve zaman farkı da göz önüne alındığında Hilal’in görülmesi nedeniyle Oruc'a farklı günlerde başlanması normaldır. Bunu Müslümanların zaafı olarak görmek doğru değildir. Ramazanınızı en kalbi dileklerimle tebrik ediyorum... Saygılarımla... Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar Kaynak: Bana ait kitap: "İSLAM HIRİSTİYANLIK YAHUDİLİKTE İNANÇ VE İBADETLERİN FELSEFİ VE SOSYOLOJİK BOYUTLARI"
Ekleme Tarihi: 18 Nisan 2022 - Pazartesi

■ BİR RAHMET AYINA GİRERKEN!?

İslam’ın beş temel esasından biri de yılda bir ay Ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç ergenlik yaşına girmiş her Müslümana farz olan bir bedeni ibadettir. Oruç, aslında Farsça bir kelime olup, Arapçadaki karşılığı ise Savm, çoğulu Sıyam’dır. Sözlükte “tutmak, susmak ve hareketsiz kalmak" anlamına gelir. Fıkhi bir kavram olarak Oruç, "İmsaktan iftara kadar, başka bir deyişle fecr-i sadığın doğuşundan güneş batana kadar kişinin kendisini özel şartlarla yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten alıkoyması" demektir. Büyük İslam alimi Muhammed Hamidullah ise buna biraz farklı bir tanım yapmaktadır. O'na göre Oruç, "Ramazan ayının her günü ekvator ve sıcak ülkelerde fecirden guruba; yeryüzünün kırk beşinci enlem dairesinden uzak bölgelerinde, kırk beşinci derecedekilerin tuttuğu zamana eşit bir zaman kadar, mükellefin kendini yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten alıkoymasıdır." Ramazan ayı, bizzat Kur’an-ı Kerim’in açıkladığı gibi, semavi dinlerin bütün gerçeklerini bünyesinde toplayan son vahiyler topluluğunun insanlığa lütfedilmeye başlandığı aydır. Kur’an-ı Kerim, bir başka emrinde de kendisinin Kadir gecesinde indiğini bildirmektedir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile "bin aydan daha hayırlı olan" ve gecelerin en faziletlisi olan Kadir gecesi de Ramazan ayının içindedir. Konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.v) diyor ki: "Hz. İbrahim’e indirilen vahiy sahifeleri Ramazan’ın ilk gecesinde, Hz. Musa’ya indirilen Tevrat Ramazan’ın altıncı gecesinde, Hz. İsa’ya indirilen İncil Ramazan’ın on dördüncü gecesinde, bana indirilen Kur’an-ı Kerim de Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde vahyedildi." Demek ki, Ramazan ayı, bütün semavi dinlerin vahiylerine iniş zamanı olmuş kutsal bir aydır. Oruc'un farz olmasında; insani, ahlaki, psikolojik, sosyolojik ve sıhhı pek çok faydalar vardır. Hz. Peygamber (s.a.v): “Oruç kötülüklere ve Cehennem'e karşı bir kalkan ve bir siperdir." İnsan, Oruç sayesinde nefsani arzularına direnerek iradesini güçlendirir. Oruç, nefsi terbiye ve iradeyi güçlendirir. İnsanı daha sabırlı ve tahammüllü yapar. Oruç, sağlık yönünden de fayda sağlayan bir ibadettir. Hz. Peygamber (s.a.v): "Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız." buyurmaktadır. Ramazan, günahların bağışlanıp gönüllerin nurlandığı, maddi ve manevi arınmanın gerçekleştiği aydır. Böyle bir aydan azami derecede istifade etmek, ancak Ramazan’ın ardından da aynı şevk ve çaba ile Allah’a ibadeti yerine getirmekle mümkün olabilir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v): "Her kim Ramazan orucunu tutar, sonra buna Şevval ayında altı gün daha eklerse bütün yıl oruç tutmuş gibi olur." buyurarak, Ramazan’dan sonra Oruç ibadetinin tamamen bırakılmamasını tavsiye etmiştir. Ramazan’dan önceki kötü alışkanlık ve davranışlara dönmek ise Ramazan’dan istifade edilmediğinin bir göstergesidir. Çünkü güzel kulluk yanlıca Ramazan’a has değil, hayatın tümüne şamil olmalıdır. Ramazan ayı; Allah’ın sonsuz rahmet, mağfiret ve affına erişmek için kaçırılmaz bir fırsattır. Ramazan ayı, af ve bağışlanma ayıdır. Toplumsal bir uzlaşmaya, on bir ayın yanlışlarını gözden geçirip, onları bırakmaya yol almaktır. Ramazan ayı, Cennet kapılarını aralamaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v): "Ramazan ayı gelince Cehennem kapıları kapanır, Cennet kapıları açılır, şeytanlar bağlanır." "Ramazan ayı öyle bir aydır ki; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtuluştur." Ramazan, ibadetlerin, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı, nefislerin terbiye edildiği, fakir ve yoksulların gözetildiği, sevap ve mükafatın, af ve mağfiretin zirveye ulaştığı bir aydır. Oruç, Medine’de hicretin 2. yılında farz kılınmıştır. Oruç ibadeti, Kur’an-ı Kerim’de 9 yerde geçmektedir. Dilimizde Oruc'un başlama vaktine İmsak, orucu bozma vaktine ise İftar denilmektedir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: “Ey İman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz." "Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (ihtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." Bakara, 2/183 Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlayasınız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı ta’zim  etmeniz, şükretmeniz içindir." Oruç konusunu düzenleyen bu Ayetlere göre, Allah’ın emri olarak Müslümanlara yüklenmiş bir görevdir. Oruç, hem beden ve hem de ruh temizliğini temin eden bir ibadettir. Aynı zamanda ruh sağlığı ve kalp temizliği yönünden son derece önemli bir ibadettir. İnsandaki hayır ve şer duyguları birbirleriyle çarpışma halindedir. Önceki ümmetlere de Oruç, ruhsal yükselişi sağlayan yollardan biri olarak farz kılınmıştır. Farz olan Oruc'un günleri, Ramazan ayının günleridir. Bu günlerde hastalık yahut yolculuk nedeniyle Oruç tutamayanlar, tutamadıkları gün sayısınca orucu başka günlerde tutarlar. Oruc'a zorluk ve güçlük nedeniyle tahammül edemeyenler, Oruç yerine fidye verebilirler. Ancak Oruc'a zorlukla dayanabilenlerin Oruç tutmaları, kendileri için daha hayırlıdır. Bu konuda Allah’ın temel tavrı, kulları için kolaylık istemek, güçlük istemek değildir. İnsan hürdür ve ibadet bu hürriyet içinde yapıldığında anlam taşır. İnsanın eğer içten niyeti yoksa ona Oruç tutturmak doğru değildir. Tutması halinde de bir anlam taşımaz. Oruç, varlıkların birbirinden seçilebileceği sabahın erken saatlerinde başlar, güneşin batması ile biter. Oruç, her şeyden önce, Allah rızası için tutulur. Ancak faydası Allah’ındır anlamı bulunmaz. Çünkü Allah Oruç tutmamıza muhtaç değildir. İslami ibadetlerin çoğu, özellikle de Oruç, sabır ve kararlılık huylarını kazandırma özelliğini içerirler. Ruhi bir egzersiz, bedene galebe çalma ve insanda bulunan hayvani istekler için bir gemleme ve onları kontrol altına almaktan ibarettir. Mutlak hakim olan Allah’ın kullarına emrettiklerinde, hiç şüphesiz gerek fert ve gerekse toplumla ilgili birçok faydalar vardır. İbadetler yerine getirilirken katlanılan mahrumiyetler, Allah’a kullukta ruhi bir idman içindir. Bu nedenle Oruç tutmak da fert ve toplum hayatıyla ilgili bazı faydalar ve hayatın çeşitli güçlüklerine karşı hazırlık sağlar. İnsanı sürekli olarak kötülüğe çekmek için uğraşan nefis, oruç ibadeti ile sükunet bulur ve nefsin harama karşı isteği kırılır. Yoksullara karşı acımayı ve şefkatli davranmayı öğretir. Bu şekilde nefis, açlığın acısını tadınca, yoksulların halinden anlar ve yapacağı yardımlarla Allah katında güzel bir karşılığa ulaşır. Yoksulların katlandıkları güçlükleri bizzat yaşar ve onların sıkıntılarını daha iyi anlamış olur. Bu da kendisini, onların sorunlarına eğilmeye ve çözüm aramaya sevk eder. Kişi böylece Allah katında önemli bir derece kazanmış olur. Kısacası, doktorun tavsiyesine göre veya mecbur oldukları için Oruç tutamayanlar, bunun sadece maddi faydalarından yararlanırlar. Ancak buna hiçbir ruhi niyeti katmayanlar, manevi mükafattan istifade edemezler. Müslümanlar, Allah’ın emirlerine uymak niyetiyle oruç tutarlar. Dolayısıyla Müslümanlar, takvayla hareket ederler ve bu nedenle mükafatlanırlar. Aynı zamanda amellerinin fiziki ve maddi yararlarını da kaybetmezler. Bazı rivayetlerde Hz. İbrahim (a.s)’in her ayın üç gününde oruç tuttuğu nakledilmektedir. Daha önce verdiğimiz ilgili Ayette bunun geçmiş ümmetlere de farz kılındığı ifade edilir. Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s)’den sonra Araplara hususi bir Peygamber gönderilmediğine göre, İslam’dan önce Arapların tutmuş oldukları Oruc'un Hz. İbrahim (a.s)’den kalmış olması muhtemeldir. Yukarıda arz edilen Ayette bu duruma işaret edilmiştir. Aslında Oruç ibadeti Hz. İbrahim (a.s)’den önce de Hz. Nuh (a.s)’un tufan ile ilgili olarak tuttuğu Muharrem orucu, İslam’daki Aşure orucunun kaynağı olarak görülmektedir. Nitekim bir Hadis’te Hz. Nuh (a.s)’un, Ramazan ve Kurban bayramları hariç, bütün yılı oruç tutarak geçirdiği bildirilmiştir. Oruç, Kur’an-ı Kerim bağlılarına, Allah’ın emri olarak yüklenmiş bir görevdir. Fidye imkanı ile toplumda yoksulluk ve imkansızlığa çare yaratmak amaçlanmıştır. Ancak gerçekten Oruç tutmaya engel bir hastalığı olmayan veya yolculuğu Oruç tutmaya engelleyecek kadar uzun ve meşakkatli olmayanın, ya da bu ruhsatı kullanmayı haklı çıkaracak kadar ağır şartlarda çalışmayanın, yani hakkı olmadığı halde bu ruhsattan yararlanmak isteyenlerin Ramazan Oruc"unu terk etmekle, Allah’ı değil, aslında sadece kendilerini kandırmış olacaklarını hatırlatmak bu konuda yeterli olacaktır. Kur’an-ı Kerim’in temel kabullerine göre, bir insanın diğer insanlara hizmet ve yardım ulaştırması, yalnız kendi nefsi için diğer dünya yatırımı yapmasından üstündür. İnsan hürdür, ibadet bu hürriyet içinde yapıldığında anlam taşır. İnsanın eğer içten niyeti yoksa ona Oruç tutturmak bir anlam taşımaz. Allah’ın kullarına lütfettiği ruhsat ve kolaylıkları, onların elinden almakla hayırlı bir iş yapılmaz. Böyle bir durumda onları gösteriş yapmaya itmiş oluruz. Oruçlu olunan saatlerde cinsel hayatın devamı yasaklanmış, geceleri serbest bırakılmıştır. Ancak Mescit’lerde İtikaf’ta  olanlar bunu yapamazlar. Oruç, varlıkların birbirinden seçilebileceği sabahın erken saatlerinde başlar, güneşin batışıyla biter. Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinin 187. Ayeti bunu açıkça belirlemiştir. Oruc'a niyet ederek tan yeri ağarmaya başladığı andan, akşam güneşi batıncaya kadar yeme-içme ve cinsel arzu ve isteklerden uzak kalmak suretiyle eda edilen bir ibadettir. Büyük ölçüde bedeni bir ibadet olan orucun sayılmayacak kadar çok sağlıkla ilgili yararları vardır. Bugün tıbben de sabit olduğu üzere, birçok bedeni hastalıkların tedavisi ancak Oruç ile yani perhizle mümkün olmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v): “Oruç tutun ki, sıhhat bulasınız." Hadisinde de buna işaret etmektedir. Oruç sayesinde, yeme içme açısından zengin-fakir ayırımı büyük ölçüde giderilmektedir. Dini bir görevi yerine getirmek amacıyla tutulan Oruç, aynı zamanda iradeyi kuvvetlendirir. Açlığa, susuzluğa dayanma gücü verir. Oruç sayesinde Müslümanlar, haramları daha fazla terk ederek helalleri aramaya yönelir. Ramazan’dan sonraki aylarda da, daha disiplinli ibadet etme alışkanlığını kazanır. İslam’ın oruç ibadetinde, diğer bazı dinlerin Oruc'a benzer ibadetlerinden mevcut olan perhiz, belirli gıdaların dışında bir şey yememe, iki gün geceli-gündüzlü aç kalma gibi haller yoktur. Oruç, tamamen mü’minin yemek ve ruhi disiplinini sağlamayı hedef almıştır. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Hz. Musa (a.s) ile Hz. İsa (a.s)’in uygulamalarından kalma 40 güne kadar varan ve perhizi esas alan bir anlayış, İslam’ın oruç ibadetinde görülmez. İslam dininin emirlerinden olan oruç ibadeti, kötülüklere karşı bir kalkandır. Bir ay boyunca nefsin isteklerini yerine getirmemek vasıtasıyla nefis, söz dinlemesini öğrenir ve isyandan vazgeçer. Ayrıca Oruç ibadeti ile açlığı yaşayan zenginler, aç insanların halini daha iyi anlarlar. Anlatılır ki, Hz. Yusuf (a.s) Mısır Aziz’i iken, kıtlık yıllarında doyuncaya kadar yemiyordu. "Hazine eliniz altında iken niçin aç kalıyorsunuz?" diye sorulunca, şu anlamlı cevabı verir: "Tok karınla aç insanları unutmaktan korkuyorum." Zengin Müslümanlar, Ramazan ayı boyunca iftarlar vererek fakirlerin gönlünü hoş eztmeliler. Zenginlerden ikram gören fakirler, onlara düşman değil, duacı olurlar. Böylece toplumda sosyal bir denge tesis edilmiş olur. Ancak bu sofralarda zengin ve seçkin insanlar için verilen iftarlarda Allah’ın rızasını aramak mümkün değildir. Eğer basın ve medyaya da açık yapılıyorsa, riyadan uzak görmemek mümkün değildir. Bundan azami kaçınmak gerekir. Yapılan işte Allah’ın rızasını kazanmak amaç olarak kabul edilmemişse, o işte sahibi için hiçbir kazanç olmadığı gibi zarar söz konusudur. İnsanların en cömerdi olan Hz. Peygamber (s.a.v)’in, Ramazan’da daha çok ikramda ve ihsanda bulunması olayından hareketle, zengin Müslümanlar zekatlarını özellikle Ramazan ayında vermeye gayret etmelidir. Ayrıca bu ayda daha çok sadaka verilmelidir. İşte bütün bunlar, bu mübarek ayın sosyal dengelerin tesis edildiği mübarek bir ay olmasına sebebiyet vermiştir. Oruç, beden ile yapılan bir ibadettir. İnsana merhamet ve şefkat duygusunu aşılayarak, fakir-zengin ilişkisini ve eşitliğini temin eder. Nefse hakimiyeti sağlayarak, bütün arzulara gem vurmayı sağlar. Ramazan ayında verilen “Sadaka-ı Fitr” nedeniyle toplumsal bir yardımlaşma ayıdır. Oruç, ilahi iradeye bağlılığı sağlar. Bedenin ve sağlıklı yaşamın zekatıdır. Oruç, insana sabırlı olmaya alıştırır, insana tahammül gücü verir ve insanı daima ibadet halinde tutar. Oruç, insanı açlığa alıştırır ve insanı ruhen ve bedenen temizler. Oruç, insanın Allah’a tam teslimiyetini sağlar. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi, Ramazan ayında olduğundan dolayı, mübarek bir ayda yerine getirilen bir ibadettir. Oruç ile ilgili ilk Ayet nazil olunca Müslümanlar Oruç ibadetine, Yahudilerin yaptığı gibi, güneş battıktan sonra başlıyor ve ertesi gün, gün batana kadar yirmi dört saat gece ve gündüz devam ediyorlardı. Daha sonra konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: "Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için, sonra Oruc'u geceye kadar tamamlayınız." emri ile Oruç, yalnız gündüze mahsus kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim Oruç ile ilgili bir takım yenilikler getirmiştir. Bu Ayetteki "iplik" kelimesi mecazi anlamda kullanılmıştır. Bununla gündüzün beyazlığı ve gecenin karanlığı arasındaki sınır kastedilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) "Sahur yapın, çünkü sahurda bereket vardır." Buna göre gecenin sonuna doğru, imsaktan önce kalkıp bir şeyler yemek ve içmek hem sünnet ve hem de bunun ruh ve bedene faydaları vardır. Sahurun tehiri, vaktin sonuna doğru yenmesi Hz. Peygamber(s.a.v)’in tavsiyesi ve sahabenin adetlerindendir. Oruç, hicretten bir buçuk yıl sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılındı. Farz olduğu Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Kur’an-ı Kerim’deki sistematik ibadetlerden sayabileceğimiz bir ibadet de Oruçtur. Oruç bedeni bir ibadettir. Diğer ibadetlerden farklı olarak ne bir söz ve ne de bir fiil içermez. Oruç ibadeti dinen farz kategorisinde telakki edilmiştir. Konu ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim: "Ey İman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz." buyurarak, Ayette bu durum açıkça belirtilmekte ve Hz. Peygamber (s.a.v) ifadesiyle, oruç İslam’ın beş temel esası içinde gösterilir. "İslam dini, beş temel üzerine kurulmuştur. Kelime-i Şehadet, Namaz kılmak, Zekat vermek, Haccetmek, Oruç tutmak, Haccetmek." Oruç her yıl Kameri ay takvimine göre Ramazan ayında yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Ramazan ayının başlangıcı konusunda bazı çevrelerde her yıl özellikle gündeme getirilen tartışmalara iltifat etmeksizin, herkes bulunduğu ülkenin takvimi uyarınca Orucunu tutar ve bayramını yapar. Bütün İslam dünyasının ya da dünyadaki bütün Müslümanların aynı gün Oruc'a başlayıp, aynı gün bayram yapmaları tercihe şayan olmakla birlikte, bölgeler arasındaki zaman farkı nedeniyle uygulamada mümkün olamamakta, bunun sonucunda bir takım İslam ülkeleri arasında Ramazan başlangıcı ve bayram konusunda kaçınılmaz olarak farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bu konu fazlaca abartılmaktadır. Çok yakın ülkeler arasında farklı zaman tayinlerini doğru görmek mümkün olmasa da, farklı kıtalardaki ülkeler arasında, farklı zamanlarda ve zaman farkı da göz önüne alındığında Hilal’in görülmesi nedeniyle Oruc'a farklı günlerde başlanması normaldır. Bunu Müslümanların zaafı olarak görmek doğru değildir. Ramazanınızı en kalbi dileklerimle tebrik ediyorum... Saygılarımla... Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar Kaynak: Bana ait kitap: "İSLAM HIRİSTİYANLIK YAHUDİLİKTE İNANÇ VE İBADETLERİN FELSEFİ VE SOSYOLOJİK BOYUTLARI"
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.