Nikâh şahidim Altaylı’ya* mektup
Sevgili ağabey!
Sabah namazına uyandığımda elime telefonu alınca gördüm ki bana evladının şehit olduğu haberini alan babaların, ailelerin basına yansımadığını iddia ettiğin feryat figan acılarının ve isyanlarının görüntülerini atmışsın altına da not etmişsin “bunu mutlaka paylaş, görmeyen kalmasın”…
Sevgili ağabey whatsapp üzerinden propaganda şeklinde gönderdiğin neredeyse her mesajına bakmaya çalışıyorum bazen o kadar çok şey paylaşıyorsun ki hepsine bakmam imkânsız oluyor bazen de zincir paylaşımlar olunca senden önce gönderenler olduğu için seninkine bakamıyorum.
Ağabey, sana kıymet verip nikâhımda şahit olmanı arzu ettim. Sağ ol var ol kırmadın icabet ettin. Çünkü ben seni manevi değerlerine bağlı, mukaddesatından tavizsiz, büyük şehit Muhsin Başkan’ın bir neferi bildiğim için nikâhımı şereflendirmene bahtiyar oldum. Lakin ağabey
Öyle şeyler paylaşıyorsun ki sen kimsin? Ben seni tanıyamıyorum. Ben ajanları sadece filmlerden bilirim. Üzgünüm ama senin paylamışların bana CIA ajanlarını hatırlatıyor. Hükümete karşı olsun ama hangi cepheden olursa olsun, ister Marksist cepheden, ister mukaddesatçı cepheden olsun sürekli ortaya karışık komplo teorileri paylaşıp duruyorsun. Birisi gerçekse ikisi kurgu üçü algı operasyonu beşi de yalan hepsi ortaya karışık... Bu hassas dönemde hissiyatıma yenik düşüp keşke seni karşıma almasaydım lakin damarıma dokunuyor.
Yahu ağabey ben seni tevhit derslerinde tanıdım. En müşkül iman esaslarının ispat edildiği, tabiri caizse ahiretin sokaklarının tarif edildiği somut ispatlarla cennet ve cehennemim varlığının ortaya konulduğu derslerde seni gördüm. Lakin sen en bedihi bir tevhit hakikatini dahi anlayamamışsın kusura bakma! Paylaştıklarından bunu görüyorum. Ağabey, artık atasözü haline gelmiş “ölüm mukadderdir” ayetinin mealini dahi anlayamamış gibi bir çığırtkanlık içindesiniz.
Yahu ağabey senin de evlatların var, benim de. Allah cümle ümmeti Muhammedîn evladını onlara bağışlasın, duamız budur elbette. Empati kavramı bi-hakkalyakin yaşamaya çalışan insanlarız. Nasıl ki değil evladımın ölümünü tahayyül etmek, onun ayağına batacak diken dahi benim içimi kanatıyor. Elbette her ana baba için durum aynıdır. Anaların babaların evlatlarının acılarını ta yüreklerinde hissetmeleri, bunun için kanlı gözyaşları dökmeleri, göğüslerini parçalamaları anlaşılabilir bir şeydir…
Sen ki şehit lider Muhsin Başkanın vekil adayı olmuş salim imanlı birisin yani ben böyle biliyorum. Sırf hükümet düşmanlığından neden sürekli kaderi tenkit edip duruyorsun yeter artık, başını örse vurup kırıyorsun.
Ölüm mukadderdir ne demek bu? Ölüm; kaderle sabitlenmiş bir zamana bağlıdır, ölümün şekli değişir lakin vakti değişmez demektir. Allaha iman eden buna da inanmak zorundadır. Şimdi Mehmetçiğimiz, canlarımız harpte olmasaydı yaşayacak mıydı? Canı sağ mı olacaktı? Ağabey, eğer ehlisünnet inancındaysan mutezile vesaire görüşlerde değilsen ölüm hakikatinin kaderle kayıtlı, bundan teşkil ettiğini bilmen lazım gelir. Buna ancak itikadı ve imanı zayıf olanlar ya da imanı olmayanlar itiraz eder, bu gerçeği bilmezler, bu hakikati kavrayamazlar. Başkası der ama senin bunu demen hatadır. Efendim “ateş düştüğü yeri yakarmış” amenna buna itirazım yok bizatihi olmasa da bu acı bizim de ıstırabımızdır. Evet, acılı insanın yanında bu kelamı etmek elbette zordur o an bunu onun mütevekkil karşılaması çok zor, hatta imkânsız… Lakin meşhurdur Sokrates İdam edilmeden önce karısı Xanthippe, Sokrates'e şöyle der: "Ama sen suçsuzsun; suçsuz yere idam ediliyorsun."
Sokrates de buna karşılık şöyle bir cevap verir: "Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?" şimdi madem ecel birdir değişmez, o zaman sen neyin kafasını yaşıyorsun Mehmedimiz vatan savunmasında değil de aynı dakikada yatağında mı can verseydi? Çığ altında, ya da bir trafik kazasında mı bu dünyadan gitseydi de ona peygamberlikten sonra gelen en mühim makam olan şehadet nasip olmasaydı bunu mu diyorsun? Elbette İdlip, Suriye vatan mı ki Mehmedim orada diyeceksin bu mevzuda çok söz söylendiği için buna girmiyorum. Bu nasıl bir bakış açısı, bu nasıl bir milliyetçilik, bu nasıl bir kadere iman, bu nasıl bir ahirete iman? Bu nasıl bir şehadet anlayışı? Ki sen acılı ailelerin isyanlarını zincirleme bir paylaşımla servis ediyorsun, bana bu samimi gelmiyor. Bu düpedüz bir provokasyon, hem de CIA vari bir provokasyon…
Siyasi garaz ve hükümet düşmanlığı sizde öyle bir ayyuka çıkmış ki savunduğunuz bütün değerleri yerle yeksan ediyorsunuz…
Elbette bu sözlerimin muhatabı sadece evlilik şahidim olan siz değil, ülkemizde bu düşünceyi benimseyen ve sizin üzerinizde tecessüs etmiş, vücut bulmuş ruh halinin tamamınadır. FETÖ’cüsü de bu cesette PKK’sı da bu cesette, Marksist’i de ve sizin gibi bir kısım milliyetçisi de bu vücutta ittihat etmişler dolayısıyla sizin üzerinizden bütün onlara sesleniyorum…
…
• Şahsi gibi dursa da yazının bir konsepti bu, emin olun eşim bile hatırlamaz sizi, lütfen şahsi bir hedef olarak algılamayınız. Onca attığınız whatsapp mesajlarınıza toplu bir cevap olarak kabul ediniz.
Bilal Dursun YILMAZ