Kaybolan Bir Haslet: Diğerkâmlık
Ramazan ayının güzelliklerinden biri olsa gerek ki zihnimizde ve gönlümüzde birçok güzel kavram yeniden canlanıyor. Unuttuğumuz değerler, ertelediğimiz duygular, varlığını fark etmediğimiz insanlar ve daha niceleri.
Dinimizin emrettiği ibadetlerden olan zekat, vacip olan fitre sadakası ve bunun gibi çeşitli vesilelerle ihtiyaç sahiplerine yardımlarını ulaştırıyor hali vakti ve niyeti olanlar. Ve bu ibadetleri bu ayın feyzinden yararlanmak için özellikle ramazan ayı içerisinde gerçekleştirmeye dikkat ediyoruz biz Müslümanlar. Bu sayede görüyoruz ki insanlar ellerindeki maldan mülkten sadece dinimizin gerektirdiği kadar bile paylaşsa çok daha güzelleşecek şu dünya. Bazı siyasi ve ekonomik ütopyalar “herkesin eşit malı mülkü olsun”u savunurken herkes eşit olmasa da birbirimize yardım ettiğimiz, düşenin elinden tuttuğumuz, bu vesileyle birbirimize daha çok muhabbet duyduğumuz günlerin hayali daha güzel gelir bana.
Zamanımız ne yazık ki “benlik”lerin ön plana çıktığı bir zaman. Günümüz insanı tüm olayların ve hayatın merkezine kendisini ve çıkarını koyuyor. Bütün kişisel gelişim kitapları “sen şöylesin, sen aslansın, sen yaparsın, sen başarırsın, sen hak ediyorsun, başarmak için hiçbir engeli görmeyeceksin, her yolu deneyeceksin.” gibi enaniyetimizi ve hırsımızı körükleyen ve de dinimizle hiç alakası olmayan telkinatla yüklü. Hatta Yazar Bülent Akyürek bu kitapların cümlelerini “Şeytan’ın Ayetleri” diyerek tanımlıyor.
Evet, zamanımız “benlik”lerin ön plana çıktığı bir zaman. Fakat bu her zaman böyle miydi, tartışılır. Mesela hepimizin malumu olan bir hadise vardır Sultan Fatih zamanında geçen. Fatih, tebdil-i kıyafet tebaasını teftişe çıkarken bir esnaftan alışveriş yapar. Esnaftan farklı bir ürün daha istediği zaman, “Beyim, yan taraftaki komşum henüz siftah etmedi. O alacağınızı da ondan alın. Onun da evine rızık gitsin.” diye karşılık görmüştür. Oysa bu davranışı hiç de o esnafın çıkarına bir davranış değildir. Daha çok satış yapıp, daha çok para kazanmak varken o müşterisini kendi eliyle rakibine yönlendirmiştir. Bu, çağımız insanının aklının alabileceği bir şey değildir. İnsanın yalnız kendi çıkarını düşünmesine “hodgamlık” derlermiş eskiler. Hodfüruş, hodendiş, hodbin gibi farklı kelimeler de kullanılırmış bu halin tanımında. Oysa bunun tam tersi “diğerkamlık” veya “diğergamlık” hasleti günümüzde unutulmaya yüz tutmuş hasletlerden biridir. Yani ki kendinden ziyade karşıdakini düşünmek. Bu karşıdaki kardeşimiz, dostumuz, arkadaşımız, artık her kimse.
Diğerkam olan birisi yediği yemeğin görselini değil kendisini paylaşır ihtiyaç sahipleriyle. Çünkü bilir ki onun rızkında garibanın, fukaranın da hakkı vardır. O yüzden dinimiz de bu ibadete, zekat, yani “tezkiye eden, temizleyen” anlamındaki kelime ile isim vermiştir.
Diğerkam olan birisi “Nasılsın?” diye sorduğunda birisine “ Kötüyüm bu sıralar.” Cevabını alınca gece rahat uyuyamaz. Kardeşinin derdine bir çare düşünmezse içini bir kurt kemirir, yüreği sızlar durur.
Diğerkamlığın bir üst boyutu vardır ki ona da Asr-ı Saadette rastlıyoruz. Efendimiz zamanında birçok sahabe, kendisi bile yardıma muhtaçken kendisinden daha çok yardıma muhtaç olduğunu düşündüğü kardeşlerine vermiştir elinde avucunda olanı. Buna “isar hasleti” denmektedir. Hz. Ebubekir döneminde Bizans ile yapılan Yermük savaşında bu hali en iyi anlatan hadiselerden biri gerçekleşmiştir. Şehit olmak üzere olan bir Müslümana susuzluğunu bir nebze gidermek için birkaç yudumluk bir su uzatılır ki su savaş alanında ve çölde bulunması çok mümkün olan bir şey değildir. O asker kendisi susuzluktan kurumasına rağmen hemen yan tarafta şehit olmakta olan bir diğer Müslüman kardeşine uzatır suyu. O da yanındakine, diğeri yanındakine. Ve onlarcası kardeşine o bir yudum suyu ikram ederken oracıkta şehit olmuştur.
Dinimiz birlikte yaşamaya, yardımlaşmaya, birbirimizi sevmeye en üst düzeyde değer vermiştir. Hatta peygamberimiz “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” diyerek bize “biz” olmayı böyle tarif etmiştir. “Komşu aç iken tok yatan bizden değildir.” hadisini hatırlayıp kalbimizi gözden geçirmenin vakti değil de nedir? Hele ki bu ayda…
Bir dönem yaşanmış ki zekat verilecek kimse bulunamayacak hale gelmiş memlekette. Günümüzde bu manzaraya hayli uzağız. Ama gönlünde ve niyetinde kardeşlerini sevmek, onlara yardım etmek olan kişi; sağ eli sol elini görmeden hallediyor bu meseleyi. Yeter ki nazarımızı kendimizden gayrısına bir çevirmeyi bilelim. Yeter ki bizim dışımızda bir dünya olduğunun ve bu dünyada bizden çok çok daha zor şartlarda yaşamaya çalışan kardeşlerimiz olduğunu hatırlayalım. Özellikle en yakınlarımızdan başlayarak bir garibanın, bir yoksulun, bir çocuğun tebessümüne vesile olmayı kalbimize yerleştirelim. Bakın görün mutluluk bizim şahsımızdan başlayıp dalga dalga nasıl yayılacak çevremize. Hatta nasıl saracak dünyayı paylaşmanın güzelliği.
Mesut Köseoğlu