Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi (r.a.) hazretleri Ankara’ya Meclise davet edildi ve resmi törenle karşılandı. TBMM'de kürsüye çıkıp dua etti.
O günün resmi tutanaklarında törenle ilgili kayıtlar:
Ulemâdan Bediüzzaman Said Efendi Hazretlerine beyan-ı hoşâmedi:
Reis:
"Efendim, Bitlis Mebusu Arif Bey'le rüfekasının takriri var.”
Riyaset-i Celileye:
"Vilâyat-ı Şarkiye ulemâ-yı benamından olup Anadolu gazilerini ve Meclis-i Âli'yi ziyaret etmek üzere İstanbul'dan buraya gelerek samiin locasında bulunan Bediüzzaman Molla Said Efendi Hazretlerine hoşâmedi edilmesini teklif ediyoruz.”
"Bitlis-Arif, Bitlis-Derviş, Muş-Kasım, Muş-(İlyas Sami), Siirt- Salih, Bitlis-Resul, Ergani-Hakkı"
(Milletvekilkerinin Alkışları)
Rasih Efendi (Antalya): "Kürsüye teşriflerini ve dua etmelerini kendilerinden rica ederiz."
Bediüzzaman Said Nursî (r.a.) hazretleri bunun üzerine kürsüye çıkar, Millî Mücadele gazilerini tebrik eder ve dua eder. Bu merasim, tebrik konuşması ve duadan bir sonraki gün çıkan Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi de şöyle bahseder:
"Vilayet-i Şarkiyye ulema-ı beyamından olup Anadolu gazilerini ve meclis-i âliyi ziyaret etmek üzere İstanbul'dan buraya gelen ve samiin locasında bulunan Bediüzzaman Molla Said Efendi Hazretlerine beyan-ı hoşamedi edilmesi hakkındaki Bitlis Mebusu Arif Bey ve rüfekasının takriri alkışlar arasından kıraat edildi."
Bediüzzaman hazretleri, Meclisteki mebusların çoğunun, dinî vecibelerini yerine getirmede gevşek ve lakayt bir tutum sergilediklerini müşahede etti ve çok endişelendi. Ankara'ya gelmekteki asıl maksadı, Kur'ân'ı ve İslâm şeriatını esas alan bir hükümetin tesisiydi.
Meclis'te, sadece dine karşı lakaytlık yoktu. Ayrıca, dinsizlik ve ateiizm fikirlerinin de propagandası da yapılıyordu. Bu dehşetli cereyanı Bediüzzaman hazretleri şöyle anlatır:
“1338'de Ankara'ya gittim. İslâm Ordusu'nun Yunan'a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zmdıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasâne çalıştığını gördüm. "Eyvah," dedim. "Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!"
Bediüzzaman hazretleri, Meclis'te gözlemlediği dine karşı lakaytlık ve "dinsizlik cereyanı" karşısında, Hubab ve Zeylü'l-Zeyl adlarında inkârcılığı ve dinsizlik fikrini çürüten Arapça iki eser telif etti. Fakat kendi ifadeleriyle "maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli burhan tesirini göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri, hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu."
Bununla birlikte, Bediüzzaman hazretlerinin Ankara'daki esas gayesi, mebuslara İslâm'a bağlı kalmalarını ve dinî vazifelerini eda etmelerini, böylesi kritik bir dönemde tekrar hatırlatmaktan ibaretti. Bu istikamette on maddelik bir beyanname hazırladı ve bütün mebuslara dağıttı. Bu beyanname, Kazım Karabekir Paşa tarafından M. Kemal'e de okundu.
Bediüzzaman hazretleri ilk olarak, halkı yöneten liderlerin ve halkın temsilcisi konumundaki vekillerin dinî vecibelerini yerine getirmeleri gerektiğini; bunu yapmamaları hâlinde halka büyük zarar vereceklerini dile getirir.
Meclis'e sunduğu bu beyanname ve yaptığı şiddetli teşvik ve tavsiyeler oldukça etkili oldu ve 60'tan fazla mebus, düzenli olarak namaz kılmaya başladılar. Bu yoğun alakadan dolayı, mescit olarak kullanılan küçük odanın yerine, daha büyük bir oda kullanılmaya başlandı. Mebuslar üzerinde ciddi tesir bırakan bu beyanname, Meclis Başkanı M. Kemal’in tepkisini çekti. Çok sayıda mebusun bulunduğu bir zeminde Bediüzzaman hazretlerine şöyle dedi:
"Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi, yüksek fikirlerizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz."
Bediüzzaman hazretleri çok kızgın ve şiddetli bir cevap verdi:
"Paşa! Paşa! İslâmiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur."
O esnada hazır bulunan mebuslar, Bediüzzaman hazretleri için endişeye kapılmışlardı. Bu sözlerinden dolayı ona bir zarar verilebilirdi. Fakat M. Kemal Bediüzzaman hazretlerinden zımnen özür diledi ve iki gün sonra, makamında iki saatlik tekrar bir görüşme yaptı.