SEFFANE, HZ. RESULULLAH’A: “BEN KİMİN KIZIYIM BİLİYOR MUSUNUZ?”
Efendimizin (asm) nübüvvetinin ilk yılları. Yemen taraflarında büyük bir kabile olan Tay kabilesi ve bu kabilenin meliki, diğer bir ifade ile kralı, Hatem (Hatem-i Tai) adında biriydi. Hatem, tüm Arabistan’da cömertliğiyle meşhur idi.
Hatem, Fels adlı bir puta tapardı. Yaşadığı müddet içinde, kabilesi, Mekke’ye hayli uzak bir yerde bulunduğu için, Peygamberimizin (asm) geldiğinden ve insanları Allah’a imana davet ettiğinden hiç haberi olmamıştı. Dolayısıyla müslüman olmadan ve hicretin 8. yılında ölmüştü.
Peygamberimiz (asm), İslam’dan önce de, sonra da, halkın dilinden Hatem-i Tai’nin cömertliğiyle alakalı çok şeyleri duymuş ve bu sebeple, onun destanlaşan cömertliğini hep takdirle etmiş ve onun İslam’dan bihaber dünyadan göçmesinden dolayı da üzüntü duymuştu.
Hicretin 9.yılında, Hz. Ali’nin komutanllığındaki ordu, Tay kabilesini İslam’a davet etmişti.
Hatem-i Tai’nin ölümünden sonra kabilenin başına, Hatem’in oğlu Adiyy geçmişti. Yeni kral Adiyy, İslam ordusunun haberini alır almaz, tüm mal varlığını ve aile fertlerini geride bırakarak kendisi Şam taraflarına kaçmıştı. Hatem’in kızı Seffane, kabilesiyle birlikte geride kalmıştı. Hz. Ali, onu teslim aldı ve Medine’ye geri döndü.
Seffane’yi kimse tanımıyordu. Bu sebeple kabilesinin diğer kadın esirleriyle birlikte, Hz. Resulullah’ın (asm) mescidine yakın bir odaya konulmuştu. Seffane, bir prensesti. Zeki ve başı dik bir kadındı. Bir gün Allah Resûlü (asm), onun esir tutulduğu odanın önünden geçiyordu.
Seffane, Efendimize (asm) adıyla seslendi. Peygamberimiz sese kulak verince, kendini tanıtma fırsatını buldu.
- Yâ Muhammed! Ben kimin kızıyım biliyor musunuz?
- Kimin kızısın?
- Ben zorda kalan ailelere hamilik yapan, esirlerin esaret bağını çözerek onları özgür kılan, açları doyuran, çıplakları giydiren, misafir ağırlamayı büyük bir onur sayan, halkı arasında selamlaşmayı yaygın hale getiren bir zatın kızıyım.
- Kim bu zat?
- Babam Hatem-i Tai idi. Tay kabilesinin eski kralı. Ben onun kızıyım.
Hatem-i Tai’nin yaptığı iyilikler Peygamberimizi duygulandırmıştı.
- Bu saydığın vasıfların hepsi mü’minlerde olması gereken özelliklerdir. İslam’ın emrettiği değerlerdir, dedi.
Seffane, Peygamberimizin Hatem-i Tai ismine karşı duyarlı olduğunu görünce, başından geçenleri anlatmaya başladı:
- Babam, geçen yıl dünyadan göçüp gitti. Senin getirdiğin İslam’dan hiç haberi olmadı. Yerine geçen kardeşim Adiyy ise, can korkusuna düşüp Şam tarafına kaçtı. Kurtulmak için verecek bir fidyem yok. Çünkü tüm mal varlığımıza ganimet olarak el kondu. Hürriyetime kavuşmak istiyorum. Bunun için sizin yüksek affınıza ve merhametinize sığınmaktan başka çare de bulamıyorum.
Allah Resûlü (asm), Seffane’nin akıllı ve yetenekli bir kadın olduğunu anlamıştı. Onu esir tutulduğu odadan çıkarttırdı. Seffane’ye son söz olarak:
- Keşke baban hayata olsaydı da, ona İslam’ı anlatsaydık. Kabul ederek imana gelseydi de onu rahmetle ansaydık, buyurdu.
Hz. Resulullah (asm), bir Müslümana yakışan vasıflara sahip olan her insanı, hangi inançta, hangi ırkta olursa olsun takdir eder, ona değer verip saygı gösterirdi. Hatem’in sahip olduğu meziyetlerin tümü, bir Müslümanda olması gereken meziyetlerdi. Bu sebeple Hatem’e ve ailesine bu saygınlıklarına uygun muamelede bulundu.
Efendimiz, Seffane’yi serbest bıraktırdı. Ona bol harçlık ve hediyeler verdi. Kardeşi Adiyy’in yanına gitmek isteyince, onu bir ticari kervana katarak Şam tarafına yolladı. Allah Resûlü’nün (asm), Seffane’ye karşı iyi niyetli tavırlar sergilemesi onu çok etkilemişti. Seffane’nin gönlü İslam’a meyilli hale getirmişti.
Seffane Şam’a varınca, kardeşi Adiyy’i kolayca buldu. Ona Peygamberimizi övgüyle anlattı. Babalarında olan güzel vasıfların hepsinin, daha ileri halinin onda bulunduğunu söyledi. Seffane’nin samimi sözleri, ağabeyi Adiyy’i de etkiledi. İki kardeş, İslam’ı ve Efendimizi daha yakından tanımak için Medine’ye geldiler.
Allah Resûlü (asm), Adiyy’i bizzat kendi evinde ağırlamak istedi. Birlikte mescitten çıkıp Efendimizin evine doğru giderken, yolda yaşlı bir kadın, Allah Resûlü’nün önüne çıktı. Allah Resûlü’nden bazı istekleri olduğunu söyledi. Allah Resûlü, bu yaşlı kadınla ilgilenmekten yüksünmedi. İsteklerini de en güzel şekilde karşıladı.
Peygamberimizin halktan yaşlı bir kadınla bu derece ilgilenmesi, sabırla onu dinlemesi, cömertçe onun tüm isteklerini karşılaması, Adiyy’i çok etkiledi. Onda babasının meziyetlerini gördü. Allah Resûlündeki bu sabır, bu tevazu, bu şefkat bir kralda, bir hükümdarda asla görülmeyen bir özellikti.
Peygamberimizin (asm) evine girdiklerinde, evin sadeliği, eşyaların azlığı da Adiyy’i etkiledi.
Evin içinde, deriden yapılma sadece bir minder vardı. Efendimiz bu minderi, üzerinde oturması için Adiyy’e uzattı. Kendisi çıplak yerde oturdu. Adiyy minderi almak istemedi. Ama Peygamberimiz (asm) ısrarla onu mindere oturttu.
Halkı üzerinde büyük bir otoritesi olan bir zatın bu derece sade, gösterişsiz bir hayat yaşaması şaşırtıcı bir olaydı.
İçinden:
- Böyle sade ve mütevazi bir yaşayış, ama halkı üzerinde tam bir otorite ve güçlü bir iktidar, sıradan bir insanda olabilecek vasıflar değildi. Bu hal, olsa olsa, ancak bir Peygamberde olabilir, diye düşündü.
Allah Resûlü (asm), Adiyy’le uzun uzun konuştu. İslam’daki ahlak anlayışının yanında, İslam’ın yükselen gücünü, iyi bir yönetici olan Adiyy’in anlayacağı bir üslupla veciz şekilde açıklaması, Adiyy’e yetmişti.
Adiyy, gönül kilidinin birden İslam’a açıldığını hissetti. Allah Resûlünün huzurunda hemen Müslüman oldu. Kısa zaman içinde de ashabın büyükleri içinde saygın bir yer edindi.
Seffane de, abisinin Müslüman olması üzerine tereddütsüz şekilde İslam’a girdi. Böylece eski putperest Tai kabilesi, İslam ile müşerref oldu…
Cömertliğin bir Müslüman vasfı olduğu ve bu cömertlik sayesinde nam salan ve çocukları müslüman olan Hatem-i Tai’nin bahsi Risale-i nur külliyatında şöyle geçmektedir:
Bir zaman, dünyaca sehavetle meşhur Hâtem-i Tâî, mühim bir ziyafet veriyor. Misafirlerine gayet fazla hediyeler verdiği vakit, çölde gezmeye çıkıyor. Bakar ki: Bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş; cesedine batıyor, kanatıyor. Hâtem ona dedi: "Hâtem-i Tâî, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet veriyor. Sen de oraya git; beş kuruşluk bu çalı yüküne bedel, beş yüz kuruş alırsın." O muktesid ihtiyar demiş ki: "Ben, bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım. Hâtem-i Tâî'nin minnetini almam." Sonra, Hâtem-i Tâî'den sormuşlar:
"Sen kendinden daha civanmerd, aziz, kimi bulmuşsun?" Demiş: "İşte o sahrada rast geldiğim o muktesid ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmerd gördüm." (Lem'alar 143)