Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
 

Ben Tarihçi Değilim Ancak Kaynaklar Var

BEN TARİHÇİ DEĞİLİM ANCAK KAYNAKLAR VAR “(İŞGALCİLERDEN KURTULMAK İÇİN LAİKLİK KALKSIN DEVLETİN DİNİ İSLÂM OLSUN) “13/27 Nisan 1909’da Sebetaist kabbalaist pakrudini terörist hareket ordusu, masonlar ve yerli işbirlikçileri (Akif, Elmalı, iskilipli, saidinursi, msabri) destekleriyle ittihat Terakki’ciler halifeyi Osmanlıyı yıktı. “ Adem Çevik     Bir yalan söz doğruların da okunmasına engel olur. Öncelikle tanımadığınız bilmediğiniz şey hakkında geçerli kaynak ve delile dayanmayan ifadeler, ne kadar hak söyleseniz de dinlenmesine mâni olur.  1907'de İstanbul'a gelen Bediüzzaman, Meşrutiyetin ilanından evvel söylediği bir nutkunda, Sultân Abdülhamid'i, “Yaşasın yaraları tedavi etmek fikrinde olan halife-i Peygamberî” diye vasıflandırmaktadır.                                                Said Nursî, hayatı boyunca hürriyet ve meşrûtiyet taraftarı olduğu için, Sultan Abdülhamid'in mutlâkiyet rejimine muhalefet etmiştir. Üstelik, doğruları haykırmaktan çekinmediği için bu muhalefetinden dolayı da herhangi bir pişmanlık duymamıştır.     15 Şubat 1919 tarihinde sonradan Teâli-i İslâm Cemiyeti adını alan Cemiyet-i Müderrisîn'in kurucu azaları arasında yer almıştır. Said Nursi 1919'da Mesnevî-i Nuriye adlı eserini yazmaya başlamış, “Sünûhât”, “Hakikat Çekirdekleri” (1920), “Nokta” (1921), “Rumûz” (1922) gibi bazı kitapçıkları kaleme almıştır.  “İttihat ve Terakki cemiyeti ile hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen sadece hürriyet ve meşrutiyet düşüncelerinden dolayı onlara zaman zaman destek olmuş dostlar edinmiştir.  Bedîüzzamân, “İttihad ve Terakki hakkında bakış açısını ve yöneltilen bir soruya,  “Kıymetlerini takdirle beraber, siyasiyyunlarındaki şiddete muterizim” (Münazarat, s.912) sözleriyle karşılık vermiştir.  İttihat ve Terakki’nin iktisat ve eğitim alanındaki çalışmalarını ve hürriyete taraftarlıklarını desteklemiştir.  Bedîüzzamân, “gerçek hürriyeti” tarif ederken,  “Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir. Şüphesiz, gaye haktır; ama mücadele üslûbu uygun değildir” (Münazarat, s.563) tespitinde bulunmuştur.                                    Bedîüzzamân Said Nursi, İttihat ve Terakki’nin siyasetin başına geçtikten sonra yaptıkları icraatları beğenmez ve onların yanlışlıklarını tenkit eder. İttihat ve Terakki’nin Bedîüzzamân tarafından eleştirilen yönleri “istibdatçı” uygulamaları, “dinde laubalilikleri” ve özellikle Cemiyet’in “İstanbul şubesinin uygulamalarıdır.” (Divan-ı Harb-i Örfi, İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi)  Bedîüzzamân, İttihatçıların azim ve sebatlarıyla “İslam’ın şu intibahına sebep oldukları halde, dinde lakaytlıklarından dolayı milletin nefretini kazandıklarını belirtir. Hatta İslam dünyasının İttihatçılara sempatisini de dindeki lakaytlıklarını bilmemelerine” bağlar. (Mesnevi-i Nuriye, Hubab)  Bu konuda, “İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükût ediyorsun?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap verir: “Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatidir. Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir." (Sünuhat 67, Rüyada Bir Hitabe)  Yazı sahibinde biraz tarih bilgisi olsaydı, maruz kalacağı bilgisizlik ittihamından endişe ederek, bu iddiada bulunamazdı. Zira bu iddia tarihçe bilenen bir bilgiyi inkara dönüktür.    Hemen ifade edelim ki, II. Meşrutiyetin ilânı esnasında İttihatçılarla birlikte hareket eden Üstad Bediüzzaman’ın ne önce ne de sonradan Sultan Abdülhamid’in şahsına yönelik tahkir veya tezyif edici herhangi bir ifadesi olmamıştır.  İttihatçıların iç politikadaki icraatlarını beğenmeyen Said Nursî, ülkenin haricî saldırılara maruz kaldığı yıllarda (1914–18) ise, hükümetin yanında ve ordunun içinde yer alarak, talebeleriyle birlikte canla başla çalışmaktır.  Said Nursî, onun zamanındaki rejimi “hafif”, İttihatçılar devrindeki rejimi ise “şiddetli” istibdat mânâsında görüp şu şekilde yorumluyor:  “Vaktaki hürriyet divanelikle yâd olunurdu (1907–8); zayıf istibdat, tımarhaneyi bana mektep eyledi. Vaktaki îtidal, istikamet irtica ile iltibas olundu (1909); meşrûtiyette şiddetli istibdat, bana hapishaneyi mektep eyledi.” (D.H. Örfî, ilk paragraf.)     Bu hususta, 1909’da kendisine tevcih edilen “Sen Selanik’te İttihat ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?” şeklindeki suâle, bizzat Üstad Bediüzzaman aynen şu şekilde cevap veriyor: “Cevap: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lâkin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar. Hamiyetlerinden şüphem yoktur, fakat mukabillerinde garaz hissettiler; onlar da tabiî, garaza ittiba ettiler. “…Ben hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim.  Ben Selanik’te Meydan–ı Hürriyet’te okuduğum nutuk ile ilân ettiğim mesleğimi, şimdi de takip ediyorum.” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 97; Beyanat ve Tenvirler, s.107.) Bu husus, bazı dostlarının da dikkatini çekmiş ve İttihatçılara muarız olmasına rağmen, nasıl olup da harp esnasında onların yanında yer aldığını sorgulamışlar. Bediüzzaman ise, onlara susturucu ve bir o kadar da ibretli şu cevabı vermiştir:  Temenni edelim ki, Said Nursî’nin Sultan Abdülhamid’e bakış ve değerlendirmesinin yanı sıra, İttihatçılarla olan münasebetlerinin de, nerede başlayıp nerede kesildiği hususu biraz olsun açıklığa kavuşmuştur. Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu 15.03.2025 Kaynak: Said Nursi ve İttihad Terakki hakkında az bilinenler - M.S. MARDİN  sorularlasaidnursi
Ekleme Tarihi: 16 Mart 2025 - Pazar

Ben Tarihçi Değilim Ancak Kaynaklar Var

BEN TARİHÇİ DEĞİLİM ANCAK KAYNAKLAR VAR

“(İŞGALCİLERDEN KURTULMAK İÇİN LAİKLİK KALKSIN DEVLETİN DİNİ İSLÂM OLSUN)
“13/27 Nisan 1909’da Sebetaist kabbalaist pakrudini terörist hareket ordusu, masonlar ve yerli işbirlikçileri (Akif, Elmalı, iskilipli, saidinursi, msabri) destekleriyle ittihat Terakki’ciler halifeyi Osmanlıyı yıktı. “ Adem Çevik

    Bir yalan söz doğruların da okunmasına engel olur. Öncelikle tanımadığınız bilmediğiniz şey hakkında geçerli kaynak ve delile dayanmayan ifadeler, ne kadar hak söyleseniz de dinlenmesine mâni olur. 

1907'de İstanbul'a gelen Bediüzzaman, Meşrutiyetin ilanından evvel söylediği bir nutkunda, Sultân Abdülhamid'i, “Yaşasın yaraları tedavi etmek fikrinde olan halife-i Peygamberî” diye vasıflandırmaktadır.                                                Said Nursî, hayatı boyunca hürriyet ve meşrûtiyet taraftarı olduğu için, Sultan Abdülhamid'in mutlâkiyet rejimine muhalefet etmiştir. Üstelik, doğruları haykırmaktan çekinmediği için bu muhalefetinden dolayı da herhangi bir pişmanlık duymamıştır.    

15 Şubat 1919 tarihinde sonradan Teâli-i İslâm Cemiyeti adını alan Cemiyet-i Müderrisîn'in kurucu azaları arasında yer almıştır. Said Nursi 1919'da Mesnevî-i Nuriye adlı eserini yazmaya başlamış, “Sünûhât”, “Hakikat Çekirdekleri” (1920), “Nokta” (1921), “Rumûz” (1922) gibi bazı kitapçıkları kaleme almıştır. 

“İttihat ve Terakki cemiyeti ile hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen sadece hürriyet ve meşrutiyet düşüncelerinden dolayı onlara zaman zaman destek olmuş dostlar edinmiştir. 

Bedîüzzamân, “İttihad ve Terakki hakkında bakış açısını ve yöneltilen bir soruya, 
“Kıymetlerini takdirle beraber, siyasiyyunlarındaki şiddete muterizim” (Münazarat, s.912) sözleriyle karşılık vermiştir. 
İttihat ve Terakki’nin iktisat ve eğitim alanındaki çalışmalarını ve hürriyete taraftarlıklarını desteklemiştir. 
Bedîüzzamân, “gerçek hürriyeti” tarif ederken, 
“Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir. Şüphesiz, gaye haktır; ama mücadele üslûbu uygun değildir” (Münazarat, s.563) tespitinde bulunmuştur.                                    Bedîüzzamân Said Nursi, İttihat ve Terakki’nin siyasetin başına geçtikten sonra yaptıkları icraatları beğenmez ve onların yanlışlıklarını tenkit eder. İttihat ve Terakki’nin Bedîüzzamân tarafından eleştirilen yönleri “istibdatçı” uygulamaları, “dinde laubalilikleri” ve özellikle Cemiyet’in “İstanbul şubesinin uygulamalarıdır.” (Divan-ı Harb-i Örfi, İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi) 
Bedîüzzamân, İttihatçıların azim ve sebatlarıyla “İslam’ın şu intibahına sebep oldukları halde, dinde lakaytlıklarından dolayı milletin nefretini kazandıklarını belirtir. Hatta İslam dünyasının İttihatçılara sempatisini de dindeki lakaytlıklarını bilmemelerine” bağlar. (Mesnevi-i Nuriye, Hubab) 
Bu konuda, “İttihada şedit bir muarızdın. Neden şimdi sükût ediyorsun?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap verir: “Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azim ve sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatidir. Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir." (Sünuhat 67, Rüyada Bir Hitabe) 
Yazı sahibinde biraz tarih bilgisi olsaydı, maruz kalacağı bilgisizlik ittihamından endişe ederek, bu iddiada bulunamazdı. Zira bu iddia tarihçe bilenen bir bilgiyi inkara dönüktür.    Hemen ifade edelim ki, II. Meşrutiyetin ilânı esnasında İttihatçılarla birlikte hareket eden Üstad Bediüzzaman’ın ne önce ne de sonradan Sultan Abdülhamid’in şahsına yönelik tahkir veya tezyif edici herhangi bir ifadesi olmamıştır. 
İttihatçıların iç politikadaki icraatlarını beğenmeyen Said Nursî, ülkenin haricî saldırılara maruz kaldığı yıllarda (1914–18) ise, hükümetin yanında ve ordunun içinde yer alarak, talebeleriyle birlikte canla başla çalışmaktır. 
Said Nursî, onun zamanındaki rejimi “hafif”, İttihatçılar devrindeki rejimi ise “şiddetli” istibdat mânâsında görüp şu şekilde yorumluyor: 
“Vaktaki hürriyet divanelikle yâd olunurdu (1907–8); zayıf istibdat, tımarhaneyi bana mektep eyledi. Vaktaki îtidal, istikamet irtica ile iltibas olundu (1909); meşrûtiyette şiddetli istibdat, bana hapishaneyi mektep eyledi.” (D.H. Örfî, ilk paragraf.)    
Bu hususta, 1909’da kendisine tevcih edilen “Sen Selanik’te İttihat ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın?” şeklindeki suâle, bizzat Üstad Bediüzzaman aynen şu şekilde cevap veriyor:
“Cevap: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lâkin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar. Hamiyetlerinden şüphem yoktur, fakat mukabillerinde garaz hissettiler; onlar da tabiî, garaza ittiba ettiler.
“…Ben hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim. 
Ben Selanik’te Meydan–ı Hürriyet’te okuduğum nutuk ile ilân ettiğim mesleğimi, şimdi de takip ediyorum.” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 97; Beyanat ve Tenvirler, s.107.) Bu husus, bazı dostlarının da dikkatini çekmiş ve İttihatçılara muarız olmasına rağmen, nasıl olup da harp esnasında onların yanında yer aldığını sorgulamışlar. Bediüzzaman ise, onlara susturucu ve bir o kadar da ibretli şu cevabı vermiştir: 
Temenni edelim ki, Said Nursî’nin Sultan Abdülhamid’e bakış ve değerlendirmesinin yanı sıra, İttihatçılarla olan münasebetlerinin de, nerede başlayıp nerede kesildiği hususu biraz olsun açıklığa kavuşmuştur.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
15.03.2025
Kaynak: Said Nursi ve İttihad Terakki hakkında az bilinenler - M.S. MARDİN 
sorularlasaidnursi

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.