Yıllardır eğitimin sorunları olarak gerçek problemler yerine tali problemler konuşulmamış olmasaydı bugün eğitim sorunumuz kalmazdı. Hem teşhis hem de tedavi yetersizliği; sorunlara yaklaşım biçimindeki yanlışlık, bizi kalıcı çözümlerden uzaklaştırmaktadır. Bunun sebeplerini sıralayabiliriz ama sorumlular düşünsünler.
BİLİNÇSİZ BİLGİ YÜKLEME
Ülkemizdeki eğitimin problemi, “sorgulamamak”, “öğretileni doğru olarak kabul etmek”, “kitapta yazılanı, öğretmenin söylediğini doğru varsaymaya ” dayanan, muhakemeye fırsat vermeyen, ezberci eğitim sistemidir. Neden ve niçini irdelenmeden, akıl süzgecinden geçirmeden, bilgi yüklenme olayıdır. Eğitimde asıl olan anlama, kendine mal etme ve anladığını en azından uygulama biçiminde düşünmedir.
Eğitimde verilenler fıtrata uygun olmalıdır ki kalıcı ve uygulanabilir olsun. Biz hala insanı tanımamışız, insanın fıtratına uygun olan eğitimi nasıl vereceğiz. İnsanın hem aklına hem manevi duygularına hitap eden bir eğitimi bugüne kadar ortaya çıkaramadık ki uygulamaya koyalım. Sonra da beklemediğimiz nesillerin yetişmesine yol açtık.
MERKEZİYETÇİ EĞİTİMİN ÖĞRETMENLERİ
Okullarımızda öğretilenlerin faydasına, öğretenler bile tam inanmamaktadır. Ancak merkeziyetçi bir program uygulama zorunluluğu, anlatılanların akılda kalmasına ve uygulanmasına imkan vermeyip, yılların harcanmasına neden olmaktadır. Öğretmenlerimizin eğitim konusunda ortaya insiyatif koyabilmeleri için yaptıracakları eğitime uygun bir öğretim programa tabi tutulmalıdır. Eğitimin herhangi bir kademesindeki bir öğretmen takılmadan öğrenciye uygulayabileceği bir programı olmalıdır. Ama elinde daha önceden dikte edilmiş bir program yoksa öğrenciye vereceği hiçbir alt yapısı olmayan öğretmen ile ne yetiştireceksiniz. Böyle bir öğretmen kadrosuyla ülkenin geleceğini teslim edeceğimiz insanları yetiştirmemiz zordur.
TEST VE TOST NESLİ YETİŞTİRİLMEKTEDİR
1974 yılına kadar üniversiteler kendi sınavlarını yaparken ÖSYM nin kurulması ile merkezi sistem uygulamasına başlanmıştır. İkibinli yılların başından beri alıntı bir tabir kullanıyor ve her yazımda da nazara veriyorum. “Test ve tost nesli yetiştiriyoruz.” Mevcut sınav sistemi test esasında dayanmaktadır. Test tekniği ile problemler yalnızca doğru ve yanlış mantığı ile açıklanmak, yani çok boyutlu nesneyi tek boyutta ifade etmenin eksikliği, muhakeme ve mantığı ortadan kaldırmaktadır. Bu eğitim ve sınav sisteminde evet ve hayırlara yer verilmektedir. Bunun ortası yoktur. Yani halen ara ifadelere, gri tonlara yani belki, olabilir gibi kavramlara fırsat tanınmamaktadır. Üstelik bu sistem üniversiteye girme dışında birçok alanda da uygulanmaktadır. Uygulama değişmiyor ama isim sürekli değişiyor.
ÖYS, ÖSS, OBP, LGS, LYS, TYT, YKS, KPDS, LES, ÜDS, vb.
Bu uygulama birçok alanda uygulanmakta ve sürekli değişikliğe uğramakta olan bir deneme sistemi hüküm sürmektedir. Sağlıklı bir nesil yetiştirdiğimizi beslenme açısından da ifade edemeyiz. Çünkü hazır ve gdo’su ile oynanmış, obeziteye ve ilaç tüketimine sebep olacak hastalıklara yol açan bir beslenme sistemi ile karşı karşıyayız. Hem gıda ve hem şifa olan tarhana çorbası içecek nesil yerine, hem obez ve hem hasta eden tostu tercih eden bir nesilden bahsediyoruz. .
SİSTEMLİ ÇALIŞMA YERİNE TOPTANCI
Bu sınav sistemi sayesinde öğrenci okulda ve derslerde bir şeyler öğrenme yerine, aklen ve mantıken gelişme ve düşünme alışkanlığı elde etme yerine, diğer taraftan da manevi duygularına hitap edilerek nereden geliyorum, nereye gidiyorum, burada vazifem nedir? sorgulayacak ve öğrenecek yerde; ilkokul sıralarından itibaren dershane kapılarında, gece gündüz, hafta sonları perişan olmaktadır. Burada öğretilenler bilgi birikimi ve tecrübe kazanma yerine, birtakım, hayatında kullanılamayan, ezberciliği teşvik eden test sınavlarında başarma taktiklerinden ibarettir. Bu değerlendirme sistemi, sorgulamayı ve düşünmeyi mahveden ve insanı insan olmaktan uzaklaştıran bir anlayıştır.
ÇOCUK AYNI FAKAT GENÇ UYUŞUK
Lisans öğrenimine kadar Türk Milli Eğitim sistemi, 11 yıllık bir maraton idi. Şimdi 4+4+4 sistemi geldi. O da tartışılıyor ve yeni sistemler çocuklar üzerinde denenecektir. Bu maratona 6-7 yaşında iken katılmaya başlayan çocuklarımız, diğer ülkelerin gibi, her şeyi merak eden, soran, çevresini öğrenmek üzere kendince gözlem yapan birer gözlemci olmalarına rağmen, biz bariyerler oluşturarak istediğimiz kulvara yönlendiriyoruz. Kimsenin bu yaş grubundaki çocukların yetenekleri ve öğrenme becerileri hakkında söyleyebileceği bir olumsuzluk bulunmamaktadır. Bu eğitimle kimse meyve toplamayı beklememektedir. Maratonu tamamlayabilen çocukların yanlış uygulamanın verdiği fikri yorgunlukla artık kendilerine gelemiyorlar. Her biri birer kullanılamaz, gereksiz bilgi hamalı durumuna getirilmektedir. Heyecan duyguları köreltilmiş, öğrenmede icat etme ve patent zevki tatmamış, sorma yerine her söyleneni kabullenen elemanlar haline sokulmaktadır.
3 SAATTE 12 YILLIK BİLGİ ÖLÇÜMÜ
12 yıllık eğitim boyunca çocuklarımıza uyguladığımız, lise giriş sınavı ve üniversiteye girmek icin yapılan seçme sınavı odaklı, öğrencinin pasif alıcı durumundaki, bilgi yüklemeli ezberci eğitim sisteminde ne kadar doğru şık isabet ettireceğim heyacanına kapılan nesilden ne bekliyeceğiz. O halde halen neden bu uygulamada ısrar ediliyor. Bu sistem değiştirilmesi kaçınılmazdır. Diğer taraftan da bunca yılın birikimini 3 saatlik bir maratonla ölçüp karara bağlama da diğer bir yanlış uygulamadır. Bunun yerine orta öğretimin sonuna kadar yapılacak yıllık sınav sonuçlarına göre Anadolu liselerine ve lise öğretiminin sonuna kadar yapılacak yıllık sınav sonuçlarına göre de üniversiteye öğrenci alınmalıdır. Bu sınavlar öğrencinin hem karnesi olmalı ve hem de meslek belirlemede yeteneklerini yönlendirici olmalıdır. Böylece ilk ve orta öğretim kademelerinin ve öğretmenlerin önemi de artmış olacaktır. Dershanelere neden ihtiyaç duyuluyor. Bu boşluğu lüzumsuz bilgi yükleme yerine ihtiyaç duyulun ve gerekli bilgilerin öğretilmesine çalışabiliriz.
PROF. Dr. Cahit Kurbanoğlu