ÜNİVERSİTELERİMİZ
Ülkemiz Güney Kore ile mukayese edilecek olursa üniversite sayısında hemen hemen seviyeyi yakalamıştır. Bu da öğrenim noktasında istihdam alanının kat kat artması anlamına gelmektedir. Bunun için yeterli öğretim üyesi var mıdır? Elbette hayır ama bence bu ikmal edilebilir. Yetmezse göçmüş beyin gücünün kazanılması yoluna gidilebilir. Üniversitelerimiz vakıf ve şirketler kanalı ile bilgi ve teknoloji transferi yanında, uygulanacak akıllı ekonomik politikalarla bu güçlerini kalitenin ve kontenjanların artmasına ayırırlarsa buna çözüm getirilebilir. Ülkemizin sosyoekonomik dağılımına uygun bir üniversiteleşme hepimizin çıkarınadır. Devletin, ulaşmak isteyenlerin kolayca elde edebileceği yakın yerlere üniversite inşa etmeleri sosyal bir ihtiyaç ve vazifedir. Ondan sonraki yapılaşma istatistiki değerler sonunda fayda ve zarar analizine göre yapılmalıdır. Her ne kadar dengeler ülkenin neresinde ne tip bir üniversiteye ihtiyaç olduğunu zamanla ortaya koyar, ancak atıl yatırımlar ülkenin ekonomik kaybına yol açar. Onun için buna ilgililerin imkân tanımaması gerekir.
ÜNİVESİTELER GELENEKLERLE YAŞATILMALI
Üniversiteler gelenekleri ile yaşarlar. Bizim Üniversitelerimiz ise kanun ve yönetmelikler ile yaşamaktadır. Yıl geçmiyor ki bir değişikliğe uğruyor. Bu da üniversiteler veya bunun başındaki kurumların da ne yapmak istediği yerine göç yolda düzelir anlamına gelmektedir. Not değerlendirmesi, uygulama ve laboratuvar dersleri, stajlar ve hele de lisansüstü eğitimi devamlı değişmekte ve değişim beklemektedir. Öğrencilerin devam zorunluluğu, başarısını artırma yerine, dersi dinlemek istemeyen öğrencilere ve öğrenmek isteyenlere de engel olmaktadırlar. Üniversiteye gelen öğrencileri 12 Eylül politikaları gereği, kontrol altında tutmak için zorunlu yoklamalara tabi tutarak ve öğrencinin ders saatinde sokakta yaptığı taşkınlığın hesabından hocayı sorumlu tutmak yerine, sorumlu tutmuş olduğumuz müfredattan elde edilen başarı durumu önem arz etmelidir. Ders vermekte olan öğretim elemanlarının sunabilecekleri kitap veya ders notu hazırlığı mutlaka önceden ortaya koyulmalıdır. Kayıt yaptıran öğrenciler istediği zaman ulaşmalıdır. Öğretimden maksat bilgi seviyesini yükseltmek ise, bunda öğrenciye sorumluluk yüklemelidir. Eğitim elbette çok önemlidir ama müfredatlarda böyle bir yükümlülük maalesef yoktur. Bu milli bir politikadır ve tartışmalı temelleri ortaya koyulmaktadır. Kolektif ve aktif çalışmalar ile öğrenci sırasında oturanların da öğretime ortak olma sorumluluğu taşıyan bir öğrenim yapılmalıdır. Bunun için de slogan olarak kullandığım “test ve tost nesli” yetiştirmenin ülkeye muhakemesiz ve sağlıksız insanlar yetiştirdiği tartışmasız görülmelidir.
YETENEKLER ÖN PLANA ÇIKARILMALI
Eleştirme ve düşünme jimnastiğine yönelik, patent esaslı faaliyetler öne çıkarılmalıdır. Öğretim elemanlarının, öğrencilerin eğitim birimlerini özler bir hale getirmesini sağlayacak en önemli etkenlerden birisi ve belki de birincisi, tarafların bu eğitim ortamında yeteneklerini değerlendirme fırsatı bulmalarıdır. Heyecanı artıracak, nedenlerine inecek, tartışma ve sormaya açık, ifade etme ve anlamaya zaman tanıyan, sorumluluk veren ve eleştiriye açık seminer, bitirme ödevi vb. İle öğrenci mesleğinde çalışma yöntemini ve faaliyet alanını kararlaştırması sağlanmalıdır. Hatta yapılabilse de lise öğrenimindeki son sınıf yetenekli öğrencilerine de ülkemizde, meslek edinilecek alanların laboratuvarlarında inceleme yapmalarına imkân tanınarak, yeteneklerini keşfedip ona göre bir alan seçmelerine de yardımcı olunması gerektiğini düşünüyorum.
ÜCRET POLİTİKASI DEĞİŞTİRİLMELİ VE DERS ÜCRETLERİ KALDIRILMALI
Uygulamalı derslerin laboratuvar, atölye vb. gibi derse paralel olarak atölyede yapılması için ders ücret politikasının engel olduğu artık görülmeli ve uygulama ve teorik yük politikası sorgulanmalıdır. Ders ücretli olmazsa, çok derse girme yerine kaliteli program gündeme gelecektir. Bu da öğretimde toplam kalite demektir. Ders ücret politikaları ile öğretim elemanlarının gelirleri daha çok ders ücretlerine dayandırılmaktadır. Bu uygulama öğrencileri gereksiz dersler almaya mecbur etmektedir. Bu durumda verilmekte olan bu bilgilerin o aday için kullanılabileceği veya bir işe yarayabileceği tartışma konusu olmaktadır. Böyle dersler için öğretim elemanlarına ilave öğretimler ile lisansüstü seviyesinde ders verdirilerek öğretimde istihdam edilebilir. Bu bilgiler uygulama alanlarına özelleştirilerek faydalı hale getirilebilir. Ders ücretinden hedeflenen akademisyenlerin gelirlerine katkıda bulunmak ise; bunun için başka formüller üretilebilir. Aksi takdirde bu eğitimi etkilemekte ve kaliteyi düşürmektedir.
ARAŞTIRMA MERKEZLERİ VE ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİ
Üniversitelerin bilim ve araştırma hedefleri ortaya konulmadığından, toplumun gelişmesine rehberlik yapamamaktadır. Üniversitelerdeki araştırmaların büyük bir kısmı bazı bilim adamlarının titrlerine vasıta ve basamak yapılmakta; önceden belirlenecek bilim politikaları ve hedefleri bu yöne kanalize edilmektedir. Diğer taraftan her hangi bir şekilde bilim adamlarımız tarafından yapılan çok orijinal araştırmalar da maalesef ülkemizde uygulama alanına koyulamamaktadır. Bazı şehirlerde büyük yatırımlarla üniversitelerin kurmuş olduğu merkezi laboratuvarlara, maalesef kuranlar anahtar vurmakta, kendi kontrolü dışında kimsenin kullanmasına izin verilmiyor, zaman geçtikçe de alınan o deney cihazları miadını doldurarak kullanılamaz hale geliyor. Böyle yatırımlar kolektif çalışmalarda desteklenmeli, kişi ve hatta bir kurum inisiyatifine bırakılmamalıdır. Değil laboratuvarların kapılarını kapatmak, böyle merkezlerde araştırma yapılacak yetenekli araştırmacılara öncülük yapmak gerekir.
AVRUPA BİRLİĞİ PROJELERİ
Avrupa birliği projeleri yanında, ülke çıkarlarını öne alan araştırma –geliştirme (AR – GE) ve sanayi–üniversite işbirliğinin sağlanmasına katkıda bulunan projeler de üniversitelerin ve hatta kurumların gündeminin ilk maddesi olmalıdır. Birliğe ortak olmak gereği, bu projede bir sürü milli paramız var, ancak bize kullandırılmıyor veya biz yeterince ağırlık veremiyoruz. Bunu bir devlet politikası haline getirerek, her türlü desteği organizasyonlarla vererek, bu projelerden pay almak gerektiğine inanıyorum. Bu da akademisyenlerin bilgilerini ve ufuklarını birbirlerine açması ile mümkündür. Oysa ülkemizde böyle bir irade ve organizasyon henüz yoktur. Olsa da yayın bazında vaziyeti kurtarmak için birbirlerini tanımayan bilim ortakları bazında kalmaktadır.
LİSANSÜSTÜ ÖĞRETİM
Lisansüstü öğretim de artık milli bir politika gütme zamanı geldi hatta geçiyor. Biz yurtdışında bilimsel ihtiyaç olan alanlarda kariyer yapmak için gönderdiğimiz elemanlarımız, çoğu bizim isteğimiz dışında ülkemizde ihtiyacı olmayan alanlarda doktora yapılmaya zorlanarak ülkemize gönderiliyor. Biz yurtdışına seçerek yetenekli elemanları gönderiyoruz. Geriye dönenlerden bazıları, yardım doçent olmanın ilerisine gidemediler. Bizim bu yetenekli elemanlarımızın yetenekleri orada tüketilerek bize iade mi ediliyor, sorgulamamız gerekmez mi? İngiltere’de Lisansüstü eğitimi süresince öğrencilerimizle ilgileniyorlar, ders veriyorlar, tez konusunu belirliyorlar. Eğitim süresi dolunca, tez nerede kaldıysa o şekliyle çalışmayı tamamlanmış kabul ederek elemanımıza doktora unvanı verip gönderiyorlar. Ama bunu kendi elemanlarına uygulamıyorlar. Bu ülkelerden nasıl objektif bilim adamı yetiştirmelerini bekleyeceğiz. Objektif ve evrensel bilim adamı yetiştirmesini sağlama, oralarda yakın takip ile mümkündür, onun dışında mümkün değildir. Önemli olan doktoranın orijinal olması değil midir? Birçok şeyi ihraç ettiğimize göre ülkemizde bundan kurtulmak için çalışma yaptıracağımız çok alan olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
YABANCI DİL VE ALES
Bir kere hakkını vermemiz gereken bir şey var biz Türkiye’de yabancı dil öğretemiyoruz, bu noktada başarısız durumdayız. Onun için yabancı dil eğitimini veya öğretimini müfredattan çıkarıp buna yönelik vasıtalar üzerine gitmemiz lazım. Bunlar yabancı dil okulları olur yabancı kursları olur vs. Başarısına göre bu alanlarda tercihi arttırabiliriz. Lisansüstü eğitimde yüksek lisansta dil şartı kaldırılmalı, doktora öğreniminde aranmalıdır. Hatta ülke çapında tercüme merkezleri kurarak, anında ülkemizde ve dünyadaki çalışmalar Türkçe olarak her Türk bilim adamının kullanımına sunulmalıdır. ALES sınavının Lisansüstü öğretimine ön şart olması kaldırılmalıdır. Görülmektedir ki öğrenimde kariyer arttıkça ALES’te vb. başarı düşmektedir. Yani lisan öğrencisi Lisans mezunundan, lisans mezunu, yüksek lisans mezunundan, yüksek lisans mezunu da doktora öğrencisinden ALES’ te daha çok puan alıyor. Bu üniversite öğrenimini inkâr etme veya sorgulama anlamına gelmez mi?
DİĞER ARAŞTIRMA MERKEZLERİ
Üniversite Araştırma Merkezleri aslında belirli bir program çerçevesinde bütün fakülte, bölüm veya birimlere kadar inerek iyi bir planlama ve organizasyon içinde entegre proje konuları üretir ve koordinasyon sağlar. Ancak öğretim dışında kurulan bu enstitüler, başına geçenlere akademik ve yayın imtiyazı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Daha sonra da alınan aletler demode olduğu için atılmak zorunda kalıyor. Devletin kurumları hiçbir zaman birilerine hizmet vermek için kullandırılmamalıdır. Hele özellikle merkezi laboratuvarlar iyi bir planlamadan geçip, daha daha çok şehrin ve üniversitenin faydalanacağı bir şekilde yer belirlenip ona göre kurulmalı, aksi takdirde zamanla atıl yatırım haline geliyorlar.
LİSANSÜSTÜ TEZLERİ UYGULANABİLİR VE YÖRESEL PROBLEMLERE ÇÖZÜM GETİRMELİ
Kariyer yaptıran fen, sağlık ve sosyal bilimler enstitüleri öncelikle danışman atamasında tecrübeli bir danışman hocanın yanında yeni tez çalışmasına başlayan ya da doktora tezi çalışmasına başlayan hocanın yer alması, bundan sonraki kariyer çalışmalarına katkı sağlayacaktır. Bu şekilde tez disiplini, yürütülmesi, tezlerden beklenenler ve elde edilenlerin kullanılması kültürünü kariyer yaptıranlara kazandırmak belki bu tarz çalışmalarda önemli bir yer teşkil etmelidir. Diğer taraftan lisansüstü eğitiminde gerek Yüksek lisans ve gerek doktora da neden ülkemizin ihtiyacı olan alanlarda tez konuları vererek elemanlarımızın gelişmesine imkân tanımıyoruz. Tez konularını yöre problemleri üzerine oluşturmalı ve tez savunulmadan önce mahsuru yoksa bir yabancı yayın, özellik arz eden çalışmalarda ise yerli bir yayın teşebbüsüne başlanmalıdır. Çalışma ile ilgili böyle bir başlangıç tez konusuna ve çalışana disiplin ve sorumluluk getirecektir. Bazen da sonuçlarını kullanamayacağımız çalışmaları değerlendirmek için ve teorik çalışmaların laboratuvarlarda deneylerini yapmak için yurtdışında laboratuvarlar da aranabilir. Bu tarz bir çalışma hem tez yaptırana ve hem de tez yapana bir disiplin ve gelenek kazandıracaktır. Aksi takdirde önüne gelene danışmanlık vererek çalışmalar yaptırmak eğitimin seviyesini düşürmekten başka bir şeye hizmet etmez.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu