(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 10
Mısır Ezher Üniversitesi ve Diyanet İşleri Reislerinden Şeyh Bahit İstanbul‘dadır.
Bu zamanlarda Mısır Câmi-ül Ezher Üniversitesi ve Diyanet İşleri reislerinden meşhur Şeyh Bahit Efendi İstanbul'a bir seyahat için gelmiştir. O esnada Bedîüzzaman da İstanbul'da bulunmaktadır.
Bedîüzzaman Said Nursî ile bilim yönünde başa çıkamayan İstanbul üleması, Şeyh Bahit'ten bu genç hocanın ilzam edilmesini (susturulmasını) isterler.
Şeyh Bahit de bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar. Bedîüzzaman arkadaşlarıyla bir namaz vakti Ayasofya Câmii'nden çıkıp çayhaneye oturduklarında bunu fırsat telakki eden Şeyh Bahit Efendi, yanında ülema hazır bulunduğu halde Bedîüzzaman'a hitaben:
“مَا تَقُولُ فِى حَقِّ الْاَوْرُوبَائِيَّةِ وَ الْعُثْمَانِيَّةِ””
Yani: "Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?" der.
Şeyh Bahit Efendi'nin bu sualden maksadı; Bedîüzzaman'ın şekk (şüphe) olmayan bir bahr-i umman (büyük deniz) gibi ilmini ve ateşpare-i zekâsını (sürekli çalışan bir zeka) tecrübe etmek değil, belki zaman-ı istikbale (gelecek zamana) ait şiddet-i ihatasını (geniş görüş gücü) ve idare-i âlemdeki (dünyanın yönetilmesi) siyasetini anlamak idi. Buna karşı Bedîüzzaman'ın verdiği cevab şu oldu:
“اِنَّ الْاَوْرُوبَا حَامِلَةٌ بِاْلاِسْلَامِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا وَ اِنَّ الْعُثْمَانِيَّةَ حَامِلَةٌ بِالْاَوْرُوبَائِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا”
Yani "Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir, o da onu doğuracak."
Bu cevaba karşı Şeyh Bahit Hazretleri:
-Bu gençle münazara edilmez, ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beligane (az sözle çok mana ifade etmek) bir tarzda ifade etmek, ancak Bedîüzzaman'a hastır.””(1/53)
Risale-i Nurlar neden çok okunuyor:
Ben bir bilim adamı olarak, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin eserlerini okumaya çalışıyorum. Risale-i Nur Külliyatını imkanım oldukça baştan tekrar tekrar okuyorum. Her okuduğum zaman, bu eserleri hiç okumamışım gibi geliyor. Her okuyuşumda farklı anlamlar ortaya çıkıyor. Her okuyuşumda ayrı şeyler anlıyorum ve yeni şeyler öğreniyorum.
Siz hangi eseri okursanız okuyun, ikinci okunuşunda sıkılırsınız. Üçüncüde ve dördüncüde ne okursunuz, ne de dinlemek isterseniz. O halde Risale-i Nur eserlerinin bu özelliğini kazandıran nedir, düşünmek gerekmez mi?
“İşte büyük ulema-i İslâm ve meşayih-i kiram (veliler, ermişler) çok tecrübe ve imtihanlarla şöyle bir kanaate varmışlardır ki: Bedîüzzaman ne söylerse hakikattir. Bedîüzzaman'ın eserleri, sünuhat-ı kalbiye olup (kalbe gelen manalar) cumhur-u ulemanın (çoğunluğun) tasdik ve takdirine mazhardır.
Ehl-i ilim, ehl-i tasavvuf ve ehl-i mektep ve fen, Bedîüzzaman’ın eserlerinden sadece istifaza ve istifade ederler (feyiz alır, faydalanırlar). Evet, üç aylık bir tahsili bulunan ve kırk seneden beri Kur’an-ı Kerîm’den başka bir kitapla iştigal etmeyen (meşgul olmayan) , yüz otuzu Türkçe, on beşi Arapça olan eserlerini telif ederken hiçbir kitaba müracaat etmediği, henüz hayatta olan kâtipleri tarafından şehadet edilen, esasen kütüphanesi de bulunmayan, yarım ümmi (yarım okuma yazma bilen) bir zat, öyle misilsiz bir ilanatla, ulûm-u cedide (yeni ilimler) de dâhil mütenevvi (her çeşit) ilimlerde, yüksek âlimler ve büyük mürşidlerle (doğru yolu gösterenlerle), genç yaşında yaptığı münazaraların hepsinde muvaffak olduğu meydandadır.” (4/836)
Bedîüzzaman hakkında bilgi edinmek isteyenler, bizim bu sınırlı yazılarımızla onu tanıyamazlar, yeterli bilgi edinemezler. Tanımak isteyen kardeşlerimize, bunun ancak ve ancak Risale-i Nur Külliyatı'nı dikkat ve devamla okumak suretiyle mümkün olduğunu yeri geldiğinde tekrar etmek zorundayım.
27.06.2019
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu