Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
 

ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM 26

(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle) BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 26 Ülkemize siyaset yolu ile hizmet etmeyi denemiştir, sonuç alamamıştır. Bediüzzaman Hazretleri ikinci cihan harbinden sonra memleketin içerisine düştüğü durumu görerek, çok çırpınmıştır. İçtimaiyatın her alanında ülkenin ileri gelenleri ve söz sahipleri ile istişareler yapmıştır. İsyan ve ihtilallerin bastırılmasında aktif rol almıştır. Gerek harbin evvelinde, gerek padişahlığın ve hilafetin son demlerinde ve gerekse Cumhuriyetin ilk yıllarında yoğun bir faaliyette bulunmuştur. Diğer taraftan da milletin maddi gerilemesini bir türlü kabullenememiştir. Milletimizin dünya ve ahiret hayatının kurtuluş reçetesinin ancak dinimizde, Kur’an-ı Kerim’de ve İslâmiyet’te olduğunu dile getirmekte ve kendi davasını Risale-i Nurlardan, Muhakamat adlı eserinde aşağıdaki şekilde özetlemektedir: “Cihan’ın bütün aslanlarının bağlandıkları bir zinciri, hilekar bir tilkinin koparmasına imkan var mıdır? Emma ba’d : Şu fakir, garib (kimsesiz) Nursî ki; Bid’atü'z-zaman (zamanın acib ve garibi) lâkabıyla müsemmâ olmaya (adlandırılmaya) layık iken, haberi olmadan Bediüzzaman ile meşhur olan bîçare; tedennî-i milletten (milletin gerilemesinden) ciğeri yanmış gibi, feryad u fîgan ederek, ah!.. ah!.. ah!.. vâ esefâ (yazık) der ki: İslâmiyet'in mağz (içini) ve lübbünü (özünü) terk ederek kışrına (kabuğuna) ve zâhirine (görünüşüne) vakf-ı nazar ettik (baktık) ve aldandık... Ve su-i fehm (yanlış anlama) ve su-i edeb (saygısızlık) ile İslâmiyet'in hakkını ve müstehak olduğu (hak ettiği) hürmeti îfa edemedik. Tâ, O da bizden nefret ederek, evham (kuruntular) ve hayâlâtın (hayallerin) bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi (gizlendi)... Hem de hakkı var. Zirâ biz, İsrâiliyât'ı  usûlüne (yahudilikten kalma asılsız bilgileri esaslarına) ve hikâyâtı akàidine (hikayeleri iman esaslarına) ve mecâzâtı hakàikına  (anlamı dışında kullanılanları doğrularına) karıştırarak, kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak, bizi dünyada te'dib için (cezalandırmak için) zillet ve sefâlet (alçaklık ve yoksulluk) içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine O'nun merhametidir. Öyle ise, ey ihvân-ı müslimîn (müslüman kardeşler)!.. Geliniz, O'na tarziye vereceğiz (özür dileyeceğiz). El birliğiyle dest-i sadakatı (dostluk elini) uzatacağız, bîat edeceğiz (güvenimizi bildireceğiz). O’nun hablü’l-metînine (sağlam ipine) sarılacağız. "(14/8) Herkesin ümitsizliğe düştüğü ve kurtuluş için bir çare aradığı, İslâmiyet’e darbelerin üstüste geldiği bir dönemde o İstikbalde yalnız ve yalnız İslamiyetin hakim olacağını şu veciz sözleri ile dile getiriyor: “Hem de îtikadımdır (gönülden inanıyorum) ki; İstikbale hüküm sürecek ve her kıt’asında hâkim-i mutlak (sonsuz güç sahibi) olacak yalnız hakikat-ı İslâmiyet’tir. Evet, saâdet-saray-ı istikbâlde (geleceğin mutluluk sarayında) taht-nişîn (tahta oturan) hakaik ve maârif (gerçekler ve bilim), yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek (çözecek) yalnız O'dur; emareler (belirtileri) görünüyorlar... Ve bizdeki mâni ise: İstibdâd-ı mütenevvî (çeşitli baskı ve zorbalık) ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahval (durumların düzensizliği) ve atâleti intâc eden yeisdir (tembelliği netice veren ümitsizliktir) ki; şems-i İslâmiyet’in (İslâmiyet güneşinin) küsûfa (kararmaya) yüz tutmasına sebep olmuşlardır.”(14/9) Genelde İslamiyet hakkında bilgisi olmayan ya da bilmediğine düşman olanlar, maalesef geri kalmışlığımızın, tembelliğimizin, bilimsel yerinde saymamızın sebebi olarak, dinimizi göstermektedirler. Peşin hüküm ve taraflı bir düşünceden başka bir şey değildir. Bu husus Risale-i Nurda bir çok yerde misalleri ile anlatılmaktadır. Detaylı bilgiyi oradan elde etmek mümkündür. Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri İslâmiyetin hakim olmasına engel olan sebepleri Muhakamat adlı eserinde detaylı bir şekilde dile getirmektedir. Kaynak olarak orayı gösterdikten sonra, İslamiyetin hakimiyetine engel olan şeyleri nazara verirken sekiz tane sebep göstermektedir. Bunlardan sekizincisi ama en önemlisi noktasında, birincisi olan engeli şöyle anlatmaktadır: “Sekizinci ve en birinci mâni ve belâ budur: Biz ile ecnebiler (başka milletten olanlar), bazı zevâhir-i İslâmiyet (İslamiyetin dış görünüşü) ve bazı mesâil-i fünûn (fenlerin meseleleri) ortasında hayal-i bâtıl (!) (asılsız ve uydurma hayal) ile tevehhüm eylediğimiz (asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapıldığımız) müsâdemet (çarpışmalar) ve münâkazattır (zıtlıklardır). Âferin maârifin himmet-i feyyâzanesine (çalışma gayretine) ve fünûnun himmet-i merdanesine (fenlerin mertçe çalışmasına) ki; meyl-i taharri-i hakikat (gerçeği araştırma isteği) ve muhabbet-i insâniyet (insan sevgisi) ve meyl-i insaf (gerçeği kabul etme isteği) olan hakaikı techiz ederek (doğrularla donatarak), o mânilere gönderip, zîr ü zeber (alt üst) etmiş ve ediyor. Evet, en büyük sebeb ki; bizi dünya rahatından ve ecnebîleri âhiret saâdetinden mahrum eden, şems-i İslâmiyet'i münkesif ettiren (İslamiyet güneşini gölgeleyen) , su-i tefehhüm (yanlış anlama) ile tevehhüm-ü müsâdemet (kuruntuya kapılma) ve muhalefettir. Feyâ li'l-aceb!.. Köle, efendisine ve hizmetkâr, reisine ve veled (çocuk), pederine (babasına) nasıl düşman ve muârız olabilir (karşı gelir)? Halbuki; İslâmiyet, fünûnun seyyidi (ilimlerin efendisi) ve mürşidi (doğru yolu gösteren) ve ulûm-u hakikiyenin (gerçek ilimlerin) reis ve pederidir."(14/9) 30.08.2019 Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Ekleme Tarihi: 31 Ağustos 2019 - Cumartesi

ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM 26

(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 26

Ülkemize siyaset yolu ile hizmet etmeyi denemiştir, sonuç alamamıştır.

Bediüzzaman Hazretleri ikinci cihan harbinden sonra memleketin içerisine düştüğü durumu görerek, çok çırpınmıştır. İçtimaiyatın her alanında ülkenin ileri gelenleri ve söz sahipleri ile istişareler yapmıştır. İsyan ve ihtilallerin bastırılmasında aktif rol almıştır. Gerek harbin evvelinde, gerek padişahlığın ve hilafetin son demlerinde ve gerekse Cumhuriyetin ilk yıllarında yoğun bir faaliyette bulunmuştur. Diğer taraftan da milletin maddi gerilemesini bir türlü kabullenememiştir. Milletimizin dünya ve ahiret hayatının kurtuluş reçetesinin ancak dinimizde, Kur’an-ı Kerim’de ve İslâmiyet’te olduğunu dile getirmekte ve kendi davasını Risale-i Nurlardan, Muhakamat adlı eserinde aşağıdaki şekilde özetlemektedir:

“Cihan’ın bütün aslanlarının bağlandıkları bir zinciri,

hilekar bir tilkinin koparmasına imkan var mıdır?

Emma ba’d : Şu fakir, garib (kimsesiz) Nursî ki; Bid’atü'z-zaman (zamanın acib ve garibi) lâkabıyla müsemmâ olmaya (adlandırılmaya) layık iken, haberi olmadan Bediüzzaman ile meşhur olan bîçare; tedennî-i milletten (milletin gerilemesinden) ciğeri yanmış gibi, feryad u fîgan ederek, ah!.. ah!.. ah!.. vâ esefâ (yazık) der ki:

İslâmiyet'in mağz (içini) ve lübbünü (özünü) terk ederek kışrına (kabuğuna) ve zâhirine (görünüşüne) vakf-ı nazar ettik (baktık) ve aldandık... Ve su-i fehm (yanlış anlama) ve su-i edeb (saygısızlık) ile İslâmiyet'in hakkını ve müstehak olduğu (hak ettiği) hürmeti îfa edemedik. Tâ, O da bizden nefret ederek, evham (kuruntular) ve hayâlâtın (hayallerin) bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi (gizlendi)...

Hem de hakkı var. Zirâ biz, İsrâiliyât'ı  usûlüne (yahudilikten kalma asılsız bilgileri esaslarına) ve hikâyâtı akàidine (hikayeleri iman esaslarına) ve mecâzâtı hakàikına  (anlamı dışında kullanılanları doğrularına) karıştırarak, kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak, bizi dünyada te'dib için (cezalandırmak için) zillet ve sefâlet (alçaklık ve yoksulluk) içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine O'nun merhametidir.

Öyle ise, ey ihvân-ı müslimîn (müslüman kardeşler)!.. Geliniz, O'na tarziye vereceğiz (özür dileyeceğiz). El birliğiyle dest-i sadakatı (dostluk elini) uzatacağız, bîat edeceğiz (güvenimizi bildireceğiz). O’nun hablü’l-metînine (sağlam ipine) sarılacağız. "(14/8)

Herkesin ümitsizliğe düştüğü ve kurtuluş için bir çare aradığı, İslâmiyet’e darbelerin üstüste geldiği bir dönemde o İstikbalde yalnız ve yalnız İslamiyetin hakim olacağını şu veciz sözleri ile dile getiriyor:

“Hem de îtikadımdır (gönülden inanıyorum) ki; İstikbale hüküm sürecek ve her kıt’asında hâkim-i mutlak (sonsuz güç sahibi) olacak yalnız hakikat-ı İslâmiyet’tir. Evet, saâdet-saray-ı istikbâlde (geleceğin mutluluk sarayında) taht-nişîn (tahta oturan) hakaik ve maârif (gerçekler ve bilim), yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek (çözecek) yalnız O'dur; emareler (belirtileri) görünüyorlar...

Ve bizdeki mâni ise: İstibdâd-ı mütenevvî (çeşitli baskı ve zorbalık) ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahval (durumların düzensizliği) ve atâleti intâc eden yeisdir (tembelliği netice veren ümitsizliktir) ki; şems-i İslâmiyet’in (İslâmiyet güneşinin) küsûfa (kararmaya) yüz tutmasına sebep olmuşlardır.”(14/9)

Genelde İslamiyet hakkında bilgisi olmayan ya da bilmediğine düşman olanlar, maalesef geri kalmışlığımızın, tembelliğimizin, bilimsel yerinde saymamızın sebebi olarak, dinimizi göstermektedirler. Peşin hüküm ve taraflı bir düşünceden başka bir şey değildir. Bu husus Risale-i Nurda bir çok yerde misalleri ile anlatılmaktadır. Detaylı bilgiyi oradan elde etmek mümkündür.

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri İslâmiyetin hakim olmasına engel olan sebepleri Muhakamat adlı eserinde detaylı bir şekilde dile getirmektedir. Kaynak olarak orayı gösterdikten sonra, İslamiyetin hakimiyetine engel olan şeyleri nazara verirken sekiz tane sebep göstermektedir. Bunlardan sekizincisi ama en önemlisi noktasında, birincisi olan engeli şöyle anlatmaktadır:

“Sekizinci ve en birinci mâni ve belâ budur:

Biz ile ecnebiler (başka milletten olanlar), bazı zevâhir-i İslâmiyet (İslamiyetin dış görünüşü) ve bazı mesâil-i fünûn (fenlerin meseleleri) ortasında hayal-i bâtıl (!) (asılsız ve uydurma hayal) ile tevehhüm eylediğimiz (asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapıldığımız) müsâdemet (çarpışmalar) ve münâkazattır (zıtlıklardır). Âferin maârifin himmet-i feyyâzanesine (çalışma gayretine) ve fünûnun himmet-i merdanesine (fenlerin mertçe çalışmasına) ki; meyl-i taharri-i hakikat (gerçeği araştırma isteği) ve muhabbet-i insâniyet (insan sevgisi) ve meyl-i insaf (gerçeği kabul etme isteği) olan hakaikı techiz ederek (doğrularla donatarak), o mânilere gönderip, zîr ü zeber (alt üst) etmiş ve ediyor.

Evet, en büyük sebeb ki; bizi dünya rahatından ve ecnebîleri âhiret saâdetinden mahrum eden, şems-i İslâmiyet'i münkesif ettiren (İslamiyet güneşini gölgeleyen) , su-i tefehhüm (yanlış anlama) ile tevehhüm-ü müsâdemet (kuruntuya kapılma) ve muhalefettir.

Feyâ li'l-aceb!.. Köle, efendisine ve hizmetkâr, reisine ve veled (çocuk), pederine (babasına) nasıl düşman ve muârız olabilir (karşı gelir)? Halbuki; İslâmiyet, fünûnun seyyidi (ilimlerin efendisi) ve mürşidi (doğru yolu gösteren) ve ulûm-u hakikiyenin (gerçek ilimlerin) reis ve pederidir."(14/9)

30.08.2019

Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.