Ekonomi kendi kuralları içerisinde var olan, evrensel bir oluşumdur. Dolayısı ile ekonomik anlamda arz ve talep birbirini sürekli dengede tutmak zorundadır. Bu denge bir tarafın lehine veya aleyhine bozulduğu zaman ortaya çıkan durum kaos ile birlikte aynı zamanda fırsatçılıktır.
Bir mala talep ne kadar çok olursa, fiyatı da o oranda artacaktır. Serbest piyasa ekonomisinde: yönetimlerin müdahalesi sınırlı olduğuna göre alıcı ve satıcı uzlaştığı müddetçe bu süreç bu şekilde devam edip gidecektir. Ekonomik ilişkiler ve kapitalist sistemde, etik değerler söz konusu olmadığına göre her şey mubah anlayışı ortaya çıkmış olacaktır.
Burada ahlaki anlamda bir sonuç beklemek söz konusu olmadığına göre bu sisteme dâhil olan insan, kukladan ibarettir. İnsan birey olarak bu sistemin dışına çıkmak istese de sistem onu otomatik olarak refüze edecektir.
Bu durumda geriye ne kalıyor? Üreticiden, tüketiciye varıncaya kadar arada bulunan zincirin her bir halkası aracı konumundadır. Bu zincir, dolayısı aracılar ne kadar çok olursa istismarda o oranda artarak, olan tüketiciye olacaktır. Bu aracıların çoğu kurumsal olmadıkları için, insan olarak vicdani hareket etmeleri meselenin halli yolunda önemli bir ivme ve işaret fişeği olacaktır.
İnsanlığını kaybetmemiş olan bireysel aracılar eğer isterlerse bu düzene çomak sokabilirler. Fakat bunu yapabilmek için çok büyük erdem sahibi olmak gerekir. Ortada bir talan varken, herkes bir şekilde etik olmadan bundan istifade ediyorsa, nefis taşıyan insan da bu durumdan etkilenecektir. Böyle olunca da “Tuz kokmuş oluyor” ki ipin ucu kaçtığı için de bir daha yakalama imkânı olmayacaktır.
Bu fırsatçılara bir anlamda bizlerinde bilerek veya bilmeyerek çanak tutuyor olmamız da meselenin diğer bir boyutudur. İhtiyacımızın çok üstünde stokçuluğa varan taleple, bulduğumuz her şeye saldırmak da fırsatçıların iştahını kabartmaktadır. Ortada: savaş, kıtlık, salgın ve de olağanüstü bir durum olmadan izansız bu davranışı sürü psikolojiyle açıklamak için sosyoloji ilmi bile aciz kalacaktır. Allah insanı, “Eşrefi mahlûkat” olarak yaratmış olsa da sağduyusunu kaybettiğinde bir “Mankurt’a” dönmesi an meselesidir.
Sonuç olarak: fırsatçıların kim oldukları açık olmakla birlikte, niye fırsatçılık yaptıklarını anlatmak için bütün değerleri tekrar gözden geçirmek gerekecektir. Biz nerede yanlış yaptık? Hangi ara insanlığımızı kaybederek gayya kuyularına yuvarlandık diye bakmak, meseleyi çözmese de teşhis için kaçınılmaz olacaktır.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın