İSLAM BİLİM ADAMLARI
BEDİÜZZAMAN LAKABI
Emirdağ Lahikasında Siirt’te Molla Fethullah Efendi ile görüşmeye gittiği, Fethullah Efendi’nin yaptığı imtihanda soruların hepsini doğru cevaplandırdığı, bu arada Harîrî’nin el-Maḳāmât’ından (Osmanlı medreselerinde ileri Arapça öğretimi kitabı) verilen metni bir defa okuduktan sonra ezberden tekrarladığı, bunun üzerine hâfızası ve zekâsı ile ün salan diğer bir Maḳāmât yazarı Bedîüzzaman el-Hemedânî’ye (Edebiyatın sırrına ve özüne vâkıf, sihirli, veciz ve son derece şaşırtıcı bir üslûba sahip Arap asıllı bir bilim adamıdır) atfen kendisine Bedîüzzaman lakabının verildiği nakletmektedir.
İNSANLIĞIN TEDAVİSİ
Bediüzzaman dava adamıydı ve kendisini önce İslâma ve sonra da Türk milletine hizmet etmeye programlamıştır. Devlet ve millet şeklen İslâm’a bağlı olmakla birlikte mânâ plânında İslâm’dan kopmuş, Batı’yı da anlayamamıştır. Teşhisini bu şekilde koyan Bediüzzaman, tedavi metodunu da geliştirmiştir. Onun metodu aklı fen, kalp ve manevi duyguları din ilimleriyle teçhiz eden “Tahkiki İman” metodudur.
YÜKSEK İSLÂM ŞURASI AZASI, KAFKAS CEPHESİ KOMUTANI VE RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI
İslâm âlimi, müfessir ve yazar. Dârü’l-Hikmetil-İslâmiye (Şeyhülislâm Kapısı-Yüksek İslâm Şurası) azalığı, I. Dünya Savaşı'nın Kafkasya Cephesi'nde milis alay kumandanlığıyapmıştır. İslam üzerine yazılmış ve 300 kadar ayeti tefsir eden (Kur’an ayetlerini açıklayan) Risale-i Nur isimli (1925 yılında yazılmaya başlamış ve 24 yılda tamamlanmış) 50’den fazla dile çevrilen külliyat yazarıdır.
MEDRESETÜ’Z-ZEHRA
Hayalini kurup ve özellikle Van’da gerçekleştirmek için zihinsel hazırlığını yaptığı fen ve din ilimlerinin beraber okutulacağı Medresetü’z-Zehra (Öncelikle Doğu ve Güneydoğuda, daha sonra bütün yurtta İslâm İlimleri ile Fen Bilimlerinin beraber okutulmasını planladığı üniversite) projesi gerçekleştirmek istemektedir.
Bediüzzaman: “Vicdanın ziyası (ışığı), ulûm-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir (fenler, müspet bilimlerdir). İkisinin imtizacıyla (kaynaştırılmasıyla) hakikat tecelli eder… İftirak ettikleri (ayrıştıkları) vakit, birincisinde taassup (tutuculuk), ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder (doğar)” demektedir.
Görüşlerini Padişah’a sunmak için 1907 yılında İstanbul’a gelmiştir. Fakat İmparatorlukla birlikte İmparatorluğun başkenti İstanbul da çok problemlidir. Düşüncelerini gazetelere yansıtması sarayı tedirgin etmiştir.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
25.10.2022