İSLAM BİLİM ADAMLARI
Bediüzzaman Said Nursi 36
“Şükrün mikyâsı (ölçüsü) kanaattir (Allah’ın nasip ettiği rızka razı olma) ve iktisattır (tutumluluktur) ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı (tartıcısı, terazisi) hırstır (açgözlülüktür) ve israftır (savurganlık), hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.” Mektubat 508
Yirmi Sekizinci Mektup, Altıncı Risale Olan Altınci Meselede Vehhâbilik meselesine ve ayrılıklara açıklık getirmektedir. Bu konuda kanaate varmak için konunun anlaşılır bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.
Ancak ben burada İkinci Nüktenin birincisinde insanlığın devirlerine temas etmektedir. Bilimsel olarak üzerinde durulması gerektiği kanaatindeyim. Şöyle ki:
“Ehl-i dünyanın (dünyaya dalıp, ahireti unutanların) ve maddî tarihin nazarıyla (bakışıyla), nev-i beşerin (insanlığın) hayat-ı içtimâiyesi (toplum hayatı) noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye (siyasi toplum hayatı) itibariyle (özelliğiyle) beşer (insanlık) birkaç devri geçirmiş.
· Birinci devri vahşet ve bedevîlik (ilkellik ve göçebelik) devri,
· ikinci devri memlûkiyet (kölelik) devri,
· üçüncü devri esir devri (feodalizm, sömürgecilik dönemi),
· dördüncüsü ecir devri (Sanayi Devrimiyle gelen işçilik dönemi),
· beşincisi malikiyet (serbest mülkiyet) ve serbestiyet devridir” Mektubat, 513.
Yedinci Risale Olan Yedinci Mesele, Üçüncü sebepte, buraya kadar nazara vermek istediğim Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini gerçekten anlatmada kendimi çok eksik buluyorum. Onun için de her eseri ile ilgili bir konu anlatırken, okuyucuları kaynağına davet ediyorum. Burada kendi ifadesi ile eserlere bir nebze bakalım.
“Sözler hakkında, tevazu suretinde (alçakgönüllülükle) demiyorum; belki bir hakikati beyan etmek (gerçeği açıklamak) için derim ki:
Sözlerdeki hakaik (doğru gerçekler) ve kemâlât (mükemmellikler, kusursuzluklar) benim değil, Kur'ân'ındır ve Kur'ân'dan tereşşuh etmiştir (damlamıştır, sızmıştır). Hattâ Onuncu Söz, yüzer âyât-ı Kur'âniyeden (Kur’an âyetlerinden) süzülmüş bazı katarattır (damlalardır). Sair risaleler (başka Risale-i Nurun bölümleri) dahi umumen (bütünüyle) öyledir.
Madem ben öyle biliyorum. Ve madem ben fâniyim (ölümlüyüm), gideceğim. Elbette bâki (devamlı, kalıcı) olacak birşey ve bir eser, benimle bağlanmamak gerektir ve bağlanmamalı. Ve madem ehl-i dalâlet ve tuğyan (doğru yoldan sapmış olanlar ve azgınlıkta ileri gidenler), işlerine gelmeyen bir eseri, eser sahibini çürütmekle eseri çürütmek âdetleridir. Elbette, semâ-yı Kur'ân'ın (Kur’ân semasının) yıldızlarıyla bağlanan risaleler, benim gibi çok itirazâta (itirazlara) ve tenkidâta (tenkitlere, eleştirilere) medar (sebep) olabilen ve sukut edebilen (düşebilen) çürük bir direkle bağlanmamalı.” Mektubat 519.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
20.07.2023