KUTLU DOĞUM 19
BU EVREN, BU KASIR NEDEN İNŞA EDİLMİŞTİR
“Ey benimle bu hikâyeyi dinleyen arkadaş! Elbette anladın ki, o hâkim-i zîşan (şânı yüce hükümdar), bu kasrı (sarayı) şu mezkûr maksatlar (adı geçen gayeler) için bina etmiştir. Şu maksatların (istenilen şeylerin) husulü (meydana gelmesi) ise iki şeye mütevakkıftır (bağlıdır):
Birisi: Şu gördüğümüz ve nutkunu (konuşmasını) işittiğimiz üstadın vücududur (öğretmenimiz Resulullah’ın asm. varlığıdır). Çünkü, o bulunmazsa, bütün maksatlar (istenilen şeyler, gayeler) beyhude (sonuçsuz, boşuna) olur. Çünkü, anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz (öğretmensiz) olsa, mânâsız bir kâğıttan ibaret kalır.
İkincisi: Ahali (halk), o üstadın (öğretmenin) sözünü kabul edip dinlemesidir.
Demek, vücud-u üstad (öğretmenin varlığı), vücud-u kasrın dâisidir (sarayın var olmasına sebeptir).
Ve ahalinin istimâı (halkın dinlemesi), kasrın bekâsına (sarayın kalıcılığına, devamına) sebeptir.
Öyle ise, denilebilir ki, eğer şu üstad (öğretmen) olmasaydı, o melik-i zîşan (şanı yüce hükümdar), şu kasrı bina etmezdi (o sarayı inşa etmezdi).
Hem yine denilebilir ki, o üstadın talimatını ahali (öğretmenin emirlerini halk) dinlemedikleri vakit,
elbette o kasr tebdil ve tahvil edilecek (o saray değiştirilecek ve başka hale dönüştürülecektir).
Bakınız bu tarif edici öğretmen Peygamberimiz Aleyhisselat-u Vesselam ve öğrencileri de ins, cin ve meleklerdir. Bize bu tebliğ yapılmamış olsaydı;
Biz nereden geliyoruz?
Burada vazifemiz nedir?
Nereye gidiyoruz?
Bunları nasıl öğrenecektik ve bize kim öğretecekti?
Bu öğretmenimiz Peygamberimiz Aleyhisselat-u Vesselam ne diyor?
Ey öğrencilerim bu yaşadığımız sarayın yaratanı, bu sanatlarıyla kedisini size tanıttırmak istiyor.
Siz özellikle onu güzel tanıyınız.
Hiç düşünmüyor musunuz ki; ana rahimi sarayında yarattığı ve dokuz ay beslediği insan sanatını, dünya sarayına göndereceği zaman, kan ve fışkı arasından onun yiyeceğini, anne memelerinden çocuğu takdim eden kimdir?
Onun için onu güzelce tanımaya çalışmalıyız. Ben onu tanıtmakla görevliyim. Beni iyi dinleyiniz!
Yapma bir çiçek veya bebek ne kadar güzel olursa olsun, biz ona usanmadan ne kadar bakabiliriz, sevebiliriz, koklayabiliriz?
Bir çiçeğe ve bebeğe senelerce yüzüne, gözüne, saçına, kokusuna vb. bakıyorsunuz, usanıyor musunuz?
Hayır yerine göre uykumuzu, istirahatımızı terk edip temaşaya devam ediyoruz.
O halde o çiçeği ve bebeği, yaratan adına beğeniniz ve seviniz.
Ta ki onun sanatkârı da seni sevsin.
Bu sultanın yarattığı bu kasırda bize öyle muhteşem dersler var ki; anlatmaktan aciziz.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
10.05.2024