Anasayfa
Yazarlar
Erol Aydın
Yazı Detayı
Bu yazı 715 kez okundu.
HALKIN İRADESİ Mİ?
Gündem kayyumlar olduğu için bu konuyu es geçmek olmazdı. Dolayısıyla herkes kendi bakış açısını yansıttığı böyle bir ortamda algı oluşturma ve yankı odası çerçevesinde doğal olarak at izi it izine karışmaktadır.
Yaşanan bu süreçte en fazla dillendirilen ifade, “Halkın iradesi gasp ediliyor!” olmaktadır. Kulağa hoş gelen, insanları ortak paydada buluşturan bu yaklaşım aslında meseleyi sulandırmaktan başka bir şey değildir.
Burada sorulacak en kritik soru hangi halkın iradesi olmaktadır. Temsili demokrasilerde toplumun yönetime katılma isteğini tercihleri doğrultusunda seçtiği temsilcileri aracılığıyla sandığa yansıtması şeklinde teorikte kabul edilebilir. Fakat uygulamada durum hiçte öyle değildir. Bizim toplumda parti tutma gibi bir bağnazlık olduğu için parti ve lideri kimi aday gösterdi ise onu oylamaktadır. Seçmen için adayın kim olduğu önemli değildir, parti aidiyeti çerçevesinde oyunu partisine ve dolayısıyla o adaya vermektedir. Şimdi bu durumda halkın iradesi mi sandığa yansımış olmaktadır? Gerçek bir demokrasi ve halkın iradesi olması için birçok adayın ön seçime girerek o sandıktan çıktıktan sonra aday yapılmasıdır. Bunu hiç bir parti ve lider yapmadığı için de aslında ortaya çıkan irade liderin iradesi olmaktadır. Ön seçimi, halka ve ferasetine güvenmedikleri için yapmıyorlar. Ya onların istedikleri aday sandıktan çıkmazsa ona hükmedemeyecekleri için bu riski göze alamıyorlar. Sonra da çıkıp; parti içi demokrasi, tarafsızlık, hak, hukuk, adalet, eşitlik, liyakat diye ahkâm kesiyorlar, yersen tabii!
O yüzden de atanan kayyumlar sonrası demokrasi çığırtkanlığı yapmak çok samimi ve inandırıcı olmuyor. Partiler geçmişi karanlık, şaibeli işlere bulaşmış ve de sakıncalı kişileri bile isteye aday göstermektedirler. Bundan siyasi rant elde etme peşinde koşarak bir mağduriyet yaratabilmenin hesabıyla ülkeye zarar verse de kimin umurumda, onlar ballı maaş ve ceylan derisi koltuklarda oturdukları sürece gerisi fasarya olmaktadır.
Siyaset, ateşten bir gömlek olarak kimin üstüne geçtiyse onu yakıp, yok etmektedir. Akla hayale gelmedik siyasi mühendislik hesapları ile şeytana bile pabucunu ters giydirecek bir düzlemde icra edilmektedir. Zavallı halk ise iradesi ile yönetime ortak olduğu avuntusu ile kendini teselli ederken atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olmaktadır.
Sonuç olarak; kayyum atamaları yasal çerçevede devletin kendisini koruma ve muhafaza etme refleksinden başka bir şey değildir. İdeolojik olarak meseleyi başka mecralara çeken mahfillerin tuzağına düşmemek gerekiyor. Devletin bekası ve ortak devlet aklıyla sadece bir rutin icra edilmektedir. Bunu siyaset üstü bir vizyonla değerlendirmek tüm tuzakları boşa çıkaracaktır, asil Türk milleti her devirde olduğu gibi ülkesine sahip çıkacaktır, iç ve dış mihraklar istemeseler de su akıp mecrasını bulacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın
Ekleme
Tarihi: 25 Kasım 2024 - Pazartesi
HALKIN İRADESİ Mİ?
Gündem kayyumlar olduğu için bu konuyu es geçmek olmazdı. Dolayısıyla herkes kendi bakış açısını yansıttığı böyle bir ortamda algı oluşturma ve yankı odası çerçevesinde doğal olarak at izi it izine karışmaktadır.
Yaşanan bu süreçte en fazla dillendirilen ifade, “Halkın iradesi gasp ediliyor!” olmaktadır. Kulağa hoş gelen, insanları ortak paydada buluşturan bu yaklaşım aslında meseleyi sulandırmaktan başka bir şey değildir.
Burada sorulacak en kritik soru hangi halkın iradesi olmaktadır. Temsili demokrasilerde toplumun yönetime katılma isteğini tercihleri doğrultusunda seçtiği temsilcileri aracılığıyla sandığa yansıtması şeklinde teorikte kabul edilebilir. Fakat uygulamada durum hiçte öyle değildir. Bizim toplumda parti tutma gibi bir bağnazlık olduğu için parti ve lideri kimi aday gösterdi ise onu oylamaktadır. Seçmen için adayın kim olduğu önemli değildir, parti aidiyeti çerçevesinde oyunu partisine ve dolayısıyla o adaya vermektedir. Şimdi bu durumda halkın iradesi mi sandığa yansımış olmaktadır? Gerçek bir demokrasi ve halkın iradesi olması için birçok adayın ön seçime girerek o sandıktan çıktıktan sonra aday yapılmasıdır. Bunu hiç bir parti ve lider yapmadığı için de aslında ortaya çıkan irade liderin iradesi olmaktadır. Ön seçimi, halka ve ferasetine güvenmedikleri için yapmıyorlar. Ya onların istedikleri aday sandıktan çıkmazsa ona hükmedemeyecekleri için bu riski göze alamıyorlar. Sonra da çıkıp; parti içi demokrasi, tarafsızlık, hak, hukuk, adalet, eşitlik, liyakat diye ahkâm kesiyorlar, yersen tabii!
O yüzden de atanan kayyumlar sonrası demokrasi çığırtkanlığı yapmak çok samimi ve inandırıcı olmuyor. Partiler geçmişi karanlık, şaibeli işlere bulaşmış ve de sakıncalı kişileri bile isteye aday göstermektedirler. Bundan siyasi rant elde etme peşinde koşarak bir mağduriyet yaratabilmenin hesabıyla ülkeye zarar verse de kimin umurumda, onlar ballı maaş ve ceylan derisi koltuklarda oturdukları sürece gerisi fasarya olmaktadır.
Siyaset, ateşten bir gömlek olarak kimin üstüne geçtiyse onu yakıp, yok etmektedir. Akla hayale gelmedik siyasi mühendislik hesapları ile şeytana bile pabucunu ters giydirecek bir düzlemde icra edilmektedir. Zavallı halk ise iradesi ile yönetime ortak olduğu avuntusu ile kendini teselli ederken atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olmaktadır.
Sonuç olarak; kayyum atamaları yasal çerçevede devletin kendisini koruma ve muhafaza etme refleksinden başka bir şey değildir. İdeolojik olarak meseleyi başka mecralara çeken mahfillerin tuzağına düşmemek gerekiyor. Devletin bekası ve ortak devlet aklıyla sadece bir rutin icra edilmektedir. Bunu siyaset üstü bir vizyonla değerlendirmek tüm tuzakları boşa çıkaracaktır, asil Türk milleti her devirde olduğu gibi ülkesine sahip çıkacaktır, iç ve dış mihraklar istemeseler de su akıp mecrasını bulacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.