Erol Aydın
Köşe Yazarı
Erol Aydın
 

KURU SOĞAN

Halk arasında ve toplumda, “Soğan ekmek yerim, yine de...” diye başlayan söz ile ilgili sosyolojik bir deneme bu yazının konusu olacaktır. Bu atasözünde, soğana yapılan vurgu, nimet olarak çokta önemli ve değerli bir ürün olmadığıdır. Yani ekmek ile birçok katık yanında soğan en son seçenek olarak itibarsızlaştırılmaktadır. Gerekirse kuru soğana razı olmak nefis terbiyesi olarak da bir seviye ve çıta olmaktadır. Soğan, tek başına bir yemek malzemesi olmasa da hemen hemen her yemeğe dahil olma gibi özelliği de mevcuttur. Acı soğanı soymak ve doğramak bir dert onu kavurması ise başka bir derttir. Yine toplumda, “Yiğidi kuru soğana muhtaç etmek!” diye bir özdeyiş vardır ki bu da meselenin başka bir boyutu olmaktadır. Muhtaçlık zor bir durum olmakla birlikte, kuru soğan vurgusu da yine beterin beteri bir pekiştirme durumudur. Kuru soğana muhtaç olmak, sıfırı tüketmenin en veciz bir ifadesidir. Eskiden kuru soğanın hor ve hakir görülmesine paralel olarak herkesin kolayca ulaşacağı bir konumdaydı. En ucuz sebze olarak; herkesin burun kıvırdığı, görmezden geldiği, yan gözle baktığı ve de olsa da olur olmasa da olur dediği bir misyona sahipti. Günümüzde ise, marketlerde 40 TL olarak karşımıza çıkarak âdeta tarihi zirvesini yaşamaktadır. Aslında üretici bu fiyatı görünce büyük bir şaşkınlık ile dumura uğrasa da sonuç değişmiyor. Aracılar vasıtasıyla köpürtülen satış fiyatı tarladan tezgaha gelinceye kadar katbekat artarak haksız kazanca sebep olmaktadır. Bu durum, hem üreticinin moral ve motivasyonunu bozmakta hem de vatandaşın parası âdeta cebinden çalınmaktadır. İnsanların etik olarak hiç bir değeri kalmadığı için ortaya çıkan durum aslında normalleşerek, kanıksanmaktadır. Bir şeyin normalleşmesi kadar toplumun dinamiklerini bozan başka bir şey mevcut değildir. Bu kanıksama giderek kontrol edilemez hale geldiğinde ipin ucu kaçmaktadır. Kontrol ve denetim konusunda ortaya çıkan zaafları kabul etmekle birlikte insanın bozulması ile tuz koktuğu için sözün bittiği yerdeyiz. Kuru soğanla başladık konu nereye geldi, derken meselenin kök nedeni insan olmaktadır. Klişe olacak ama, insanı düzelttiğinizde dünya düzelecektir! Sonuç olarak; bir kuru soğanı bile garip gurabaya hor gören, muhtaç edenlerin hayatı acılar içinde geçsin demek sadra şifa olmayacaktır fakat yürekleri soğutmak için de elzemdir. Kuru soğan hiç bir dönemde bu kadar acı olmamıştı, bu acı da mutlaka geçecektir, fakat etkisi uzun süre devam edecektir. Esenlik dileklerimle, Erol Aydın
Ekleme Tarihi: 10 Mart 2025 - Pazartesi

KURU SOĞAN

Halk arasında ve toplumda, “Soğan ekmek yerim, yine de...” diye başlayan söz ile ilgili sosyolojik bir deneme bu yazının konusu olacaktır. Bu atasözünde, soğana yapılan vurgu, nimet olarak çokta önemli ve değerli bir ürün olmadığıdır. Yani ekmek ile birçok katık yanında soğan en son seçenek olarak itibarsızlaştırılmaktadır. Gerekirse kuru soğana razı olmak nefis terbiyesi olarak da bir seviye ve çıta olmaktadır. Soğan, tek başına bir yemek malzemesi olmasa da hemen hemen her yemeğe dahil olma gibi özelliği de mevcuttur. Acı soğanı soymak ve doğramak bir dert onu kavurması ise başka bir derttir. Yine toplumda, “Yiğidi kuru soğana muhtaç etmek!” diye bir özdeyiş vardır ki bu da meselenin başka bir boyutu olmaktadır. Muhtaçlık zor bir durum olmakla birlikte, kuru soğan vurgusu da yine beterin beteri bir pekiştirme durumudur. Kuru soğana muhtaç olmak, sıfırı tüketmenin en veciz bir ifadesidir. Eskiden kuru soğanın hor ve hakir görülmesine paralel olarak herkesin kolayca ulaşacağı bir konumdaydı. En ucuz sebze olarak; herkesin burun kıvırdığı, görmezden geldiği, yan gözle baktığı ve de olsa da olur olmasa da olur dediği bir misyona sahipti. Günümüzde ise, marketlerde 40 TL olarak karşımıza çıkarak âdeta tarihi zirvesini yaşamaktadır. Aslında üretici bu fiyatı görünce büyük bir şaşkınlık ile dumura uğrasa da sonuç değişmiyor. Aracılar vasıtasıyla köpürtülen satış fiyatı tarladan tezgaha gelinceye kadar katbekat artarak haksız kazanca sebep olmaktadır. Bu durum, hem üreticinin moral ve motivasyonunu bozmakta hem de vatandaşın parası âdeta cebinden çalınmaktadır. İnsanların etik olarak hiç bir değeri kalmadığı için ortaya çıkan durum aslında normalleşerek, kanıksanmaktadır. Bir şeyin normalleşmesi kadar toplumun dinamiklerini bozan başka bir şey mevcut değildir. Bu kanıksama giderek kontrol edilemez hale geldiğinde ipin ucu kaçmaktadır. Kontrol ve denetim konusunda ortaya çıkan zaafları kabul etmekle birlikte insanın bozulması ile tuz koktuğu için sözün bittiği yerdeyiz. Kuru soğanla başladık konu nereye geldi, derken meselenin kök nedeni insan olmaktadır. Klişe olacak ama, insanı düzelttiğinizde dünya düzelecektir! Sonuç olarak; bir kuru soğanı bile garip gurabaya hor gören, muhtaç edenlerin hayatı acılar içinde geçsin demek sadra şifa olmayacaktır fakat yürekleri soğutmak için de elzemdir. Kuru soğan hiç bir dönemde bu kadar acı olmamıştı, bu acı da mutlaka geçecektir, fakat etkisi uzun süre devam edecektir. Esenlik dileklerimle, Erol Aydın
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.