Gıda veya beslenme bilimi öğreten bir öğretmen, süt fabrikasının ham maddesinin hayvan sütü olduğunu; bunu pastörize etmek için birçok mühendislere, makinalara, kapalı alanlara ve fabrikalara ihtiyaç olduğunu anlatan bir öğretmen; acaba koyunun memelerinden sağılan, kan ve fışkı arasından süzülmüş bir şekilde elimize gelen bu rafine sütü, koyunun verebilmesi için, birçok mesleğin tahsilini hangi üniversitede yaptığını akıllılara getirmesi gerekmez mi?
Peki koyun o tahsili nereden aldı ki saman yiyip süt verme, saman yiyip et verme, saman yiyip elbise (yün kumaş) verme ve saman yiyip ayakkabı (deri-kösele) verme gibi birçok meslekleri birden öğrendi?
Hem de koca alanları işgal eden, çevre kirliliği, grev ve lokavtı olan bir fabrika yerine, koyun kadar büyüklüğü olan süt fabrikası...
Dahası da var... Aynı zamanda bu fabrika bir taraftan bu görevleri yerine getirirken, diğer taraftan da kendi alet ve makinelerini yeniliyor. Bitti mi? Hayır bitmedi, devam ediyor.
Başka ne var?
Ne olsun, bir de kendi gibi fabrikalar yapıyor. Nasıl yapıyor?
Bu lisansüstü tahsilli olan koyun var ya, o yapıyor!
Buna kargalar bile güler. Yapmayın buna doğa veya tabii demeyin! Buna tesadüf demeyin! Bunlara kendi kendine oluyor demeyin!
Aksi taktirde bilim insanları koyundan aşağı düşerler ve koyundan tahsil almak zorunda kalırlar.
İşte Allah’a imandan sonra bir insan için en önemli gaye Allah’a iman içerisinde Allah’ı tanımasıdır yâni marifetullahtır. Allah’ı bilme ilmidir.
Neden öğrettiklerimizi Allah’a dayandırmıyoruz? Bu halimizle insanlığımızı kaybediyoruz, çocuklarımızı elden çıkarıyoruz.
Sağlam temellere dayanan bir toplum ihdas edemiyoruz.
Peki marifetullah dersi versek insanımız ne kazanır? Evvela sorumluluk alır. Allah inancı olan bir insan, Allah beni ne için yarattı? Ben nereden geliyor, nereye gidiyorum, nereye sevk olunuyorum? Buraya niye geldim? Dünyada vazifelerim nelerdir? Gideceğim yer benden ne istiyor? Bütün bunlara cevap arayacaktır.
Bu cevapları pozitif olarak elde ettiği zaman, onu yaratanı hatırından çıkarmayacak, O’na karşı bir yakınlık, bunun sonucunda da yaratana karşı bir sevgi ve bir muhabbet meydana gelecektir.
Demek ki iman-ı billah, marifetullahsız olmaz. Marifetullah da insanı muhabbetullaha götürür yâni Allah’ı sevmeye götürür.
Bu ne sağlar? Bu tahkiki imanın insana kazandıracağı sonuçları sağlar.
İnsanın ruhu tatmin olur ve insan huzur içerisinde olur.
Sonra insanın kalbi tatmin olur.
Sonra da insan Allah’ın sürekli nazarı altında olduğuna, görür gibi iman eder ve bir sorumluluk içerisinde olur.
Etrafına yardım dağıtan, etrafına faydalı olan, çevresindeki problemlere çözüm arayan ve çözen insan o kadar mutluluk duyar ki tarifi zordur. Ne kadar imkanları varsa onları insanlık için seferber eder.
Bundan insanın ruhu da lezzet alır. Böyle bir insanın toplum sorumluluğu artar, ülkesini sever, toprağını sever, vatanı için canını verir.
Neden? Çünkü, artık önünde bir hedefi vardır. Dünya ve dünya içindekiler onun için bir vasıtadır. Sürekli düşünüp, kendine soracaktır.
Bu bildiğim, sevdiğim Allah CC benden ne istiyor?
Ben onun sevgisini nasıl kazanabilirim?
Bu soruların cevabını ararken sorumluluk altına giren bir insan, hem ailesine karşı sorumluluğun gereklerini, hem de sınıfına karşı öğretmenine karşı sorumluluğun gereklerini, hem de görevlilere, vatanına karşı sorumluluğun gereklerini lâyikiyle yerine getirmeye çalışacaktır.
Onun için Risale-i Nur’dan 20. Mektub’u okuyarak nasıl bir Allah’a iman ettiğini; Allah’ın birliğini, Allah’ın hayatı verdiğini, verdiği hayatı nimetlerle devam ettirdiğini, ölümü verdiğini, ölümden sonra ebedi hayat vereceğini, yolculuğun nereye olduğunu detaylı bir şekilde öğrenen bir insan, sorumluluk altına girmez mi?
Memleketini sevmez mi?
Anasayfa
Yazarlar
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Yazı Detayı
Bu yazı 1538+ kez okundu.
EĞİTİMİN TEMELİ 2
Gıda veya beslenme bilimi öğreten bir öğretmen, süt fabrikasının ham maddesinin hayvan sütü olduğunu; bunu pastörize etmek için birçok mühendislere, makinalara, kapalı alanlara ve fabrikalara ihtiyaç olduğunu anlatan bir öğretmen; acaba koyunun memelerinden sağılan, kan ve fışkı arasından süzülmüş bir şekilde elimize gelen bu rafine sütü, koyunun verebilmesi için, birçok mesleğin tahsilini hangi üniversitede yaptığını akıllılara getirmesi gerekmez mi?
Peki koyun o tahsili nereden aldı ki saman yiyip süt verme, saman yiyip et verme, saman yiyip elbise (yün kumaş) verme ve saman yiyip ayakkabı (deri-kösele) verme gibi birçok meslekleri birden öğrendi?
Hem de koca alanları işgal eden, çevre kirliliği, grev ve lokavtı olan bir fabrika yerine, koyun kadar büyüklüğü olan süt fabrikası...
Dahası da var... Aynı zamanda bu fabrika bir taraftan bu görevleri yerine getirirken, diğer taraftan da kendi alet ve makinelerini yeniliyor. Bitti mi? Hayır bitmedi, devam ediyor.
Başka ne var?
Ne olsun, bir de kendi gibi fabrikalar yapıyor. Nasıl yapıyor?
Bu lisansüstü tahsilli olan koyun var ya, o yapıyor!
Buna kargalar bile güler. Yapmayın buna doğa veya tabii demeyin! Buna tesadüf demeyin! Bunlara kendi kendine oluyor demeyin!
Aksi taktirde bilim insanları koyundan aşağı düşerler ve koyundan tahsil almak zorunda kalırlar.
İşte Allah’a imandan sonra bir insan için en önemli gaye Allah’a iman içerisinde Allah’ı tanımasıdır yâni marifetullahtır. Allah’ı bilme ilmidir.
Neden öğrettiklerimizi Allah’a dayandırmıyoruz? Bu halimizle insanlığımızı kaybediyoruz, çocuklarımızı elden çıkarıyoruz.
Sağlam temellere dayanan bir toplum ihdas edemiyoruz.
Peki marifetullah dersi versek insanımız ne kazanır? Evvela sorumluluk alır. Allah inancı olan bir insan, Allah beni ne için yarattı? Ben nereden geliyor, nereye gidiyorum, nereye sevk olunuyorum? Buraya niye geldim? Dünyada vazifelerim nelerdir? Gideceğim yer benden ne istiyor? Bütün bunlara cevap arayacaktır.
Bu cevapları pozitif olarak elde ettiği zaman, onu yaratanı hatırından çıkarmayacak, O’na karşı bir yakınlık, bunun sonucunda da yaratana karşı bir sevgi ve bir muhabbet meydana gelecektir.
Demek ki iman-ı billah, marifetullahsız olmaz. Marifetullah da insanı muhabbetullaha götürür yâni Allah’ı sevmeye götürür.
Bu ne sağlar? Bu tahkiki imanın insana kazandıracağı sonuçları sağlar.
İnsanın ruhu tatmin olur ve insan huzur içerisinde olur.
Sonra insanın kalbi tatmin olur.
Sonra da insan Allah’ın sürekli nazarı altında olduğuna, görür gibi iman eder ve bir sorumluluk içerisinde olur.
Etrafına yardım dağıtan, etrafına faydalı olan, çevresindeki problemlere çözüm arayan ve çözen insan o kadar mutluluk duyar ki tarifi zordur. Ne kadar imkanları varsa onları insanlık için seferber eder.
Bundan insanın ruhu da lezzet alır. Böyle bir insanın toplum sorumluluğu artar, ülkesini sever, toprağını sever, vatanı için canını verir.
Neden? Çünkü, artık önünde bir hedefi vardır. Dünya ve dünya içindekiler onun için bir vasıtadır. Sürekli düşünüp, kendine soracaktır.
Bu bildiğim, sevdiğim Allah CC benden ne istiyor?
Ben onun sevgisini nasıl kazanabilirim?
Bu soruların cevabını ararken sorumluluk altına giren bir insan, hem ailesine karşı sorumluluğun gereklerini, hem de sınıfına karşı öğretmenine karşı sorumluluğun gereklerini, hem de görevlilere, vatanına karşı sorumluluğun gereklerini lâyikiyle yerine getirmeye çalışacaktır.
Onun için Risale-i Nur’dan 20. Mektub’u okuyarak nasıl bir Allah’a iman ettiğini; Allah’ın birliğini, Allah’ın hayatı verdiğini, verdiği hayatı nimetlerle devam ettirdiğini, ölümü verdiğini, ölümden sonra ebedi hayat vereceğini, yolculuğun nereye olduğunu detaylı bir şekilde öğrenen bir insan, sorumluluk altına girmez mi?
Memleketini sevmez mi?
Ekleme
Tarihi: 05 Şubat 2019 - Salı
EĞİTİMİN TEMELİ 2
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.