KUR’AN-I KERIM ALLAH’IN KELAMI, İNSANLIĞIN MUKADDES KİTABIDIR 3
Buraya kadar Kur’an-ı Kerim’i İsviçre’de yapılan haddini aşan davranışı nazarlara vermeye çalışmıştık. Yani karşımdakileri tahkir ve tenkit değil, hedefim gerçeği ortaya koymaya çalışmaktır.
Ancak şunu bir kere açıkla söylemek istedim; Kur’an Allah’ın kelamıdır. O halde neden İslam alemi, hatta ibadet kastıyla okumuş olduğumuz kitaba, haddini bilmez birilerinin yapmış olduğu davranışlar karşısında suskun kalıyor?
Peki o zaman biz bu yapılan hareketi suskun kalmakla tasvib mi ediyoruz, elbette değil. Bunun farkındayım ama kuvveden fiile çıkacak hiçbir şey yok mu? Bir telin de mi yapılamaz? İslâm Ülkelerinin İdarecileri sizlere yazıyorum. Acaba bu yapılan davranış karşısında Kur’an-ı Kerim bizim de mukaddes kitabımızdır, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türklerin mukaddes kitabı değildir, diye iki kelimeyle karşılık vermekte mi çok büyük bir iş?
Bunu da aslında söz konusu etmeden geçmeyeceğim. Çünkü dünya imtihan dünyası, herkes yaptığının karşılığını görecektir. “Zerre miktar hayır işleyen onun karşılığını görecek ve zerre miktar da şer işleyen onun cezasını görecektir.” Rabbimin emridir. Allah bize bu imtihanımızı kaybettirmesin. Bu yazımızı Risale-i Nur’dan bazı paragraflarla sonlandıracağım.
“Ey âlem-i İslâm (İslâm dünyası)! Uyan, Kur'ân'a sarıl, İslâmiyete maddî ve mânevî bütün varlığınla müteveccih ol (yönel)!
Ve Ey Kur'ân'a bin yıllık tarihinin şehadetiyle
hâdim olan (şahitliğiyle hizmetkâr olan) ve İslâmiyet nurunun zemin (yer) yüzünde nâşiri bulunan (yayan) yüksek ecdadın evlâdı! Kur'ân'a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu'cize-i mânevîsi olan Nur Risalelerini mütalâa etmeye (incelemeye) çalış. Lisanın, Kur'ân'ın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar (davranışların)
ve ahlâkın da onun mânâsını neşretsin; lisan-ı hâlinle (beden dilinle) de Kur'ân'ı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi (lideri) ve insaniyetin vasıta-i saadeti (mutluluk vasıtası) olursun.
Ey asırlardan beri Kur'ân'ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda (dünyada) en mukaddes
(yüce) ve muhterem (saygıdeğer) bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş (yüksek mevkiyi kazanmış) olan ecdadın (atalarımızın) evlât ve torunları! Uyanınız! Âlem-i İslâmın (İsâm dünyasının) fecr-i sâdıkında (gerçek aydınlığında, sabahında) gaflette bulunmak (umursamazlık), kat'iyen akıl kârı değil!“, Tarihçe-i Hayat, 198
"Elbette, nev-i beşer (insanlık) bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir
kıyamet başlarına kopmazsa, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere'nin Kur'ân'ı kabul etmeye çalışan meşhur hatipleri (tanınmış konuşmacıları) ve Amerika'nın din-i hakkı (İslâm’ı) arayan ehemmiyetli cemiyeti (toplulukları) gibi, rû-yi zeminin (yer yüzünün) geniş kıt'aları ve büyük hükûmetleri, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânı (açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Allah’ın kitabını) arayacaklar ve hakikatlerini (esaslarını) anladıktan sonra bütün
ruh-u canlarıyla (içtenlikle) sarılacaklar. Çünkü bu hakikat (gerçek) noktasında kat'iyen
Kur'ân'ın misli (benzeri) yoktur ve olamaz. Ve hiçbir şey bu mu'cize-i ekberin (en büyük mucizenin) yerini tutamaz."Emirdağı Lahikası 2 523
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
05.02.2023