KUTLU DOĞUM 41
ÖĞRETMENSİZ KİTAP ORTADA KALIR
Evet madem gayet manidar (anlamlı) bir kitab, onu ders verecek bir muallim (öğretmen) ister.
Ve gayet güzel bir cemal, kendini görecek ve gösterecek bir âyine iktiza eder (ayna gerektirir).
Ve gayet kemalde (kusursuz) bir san’at, teşhirci bir dellâl (sergileyen bir ilancı) ister.
Elbette herbir harfinde yüzer manalar, hikmetler (faydalar) bulunan bu kitab-ı kebir-i kâinatın (büyük bir kitabı andıran kâinatın) muhatabı (hitap edileni) olan nev’-i insan (insanlar) içinde elbette bir rehber-i ekmel (en mükemmel rehber), bir muallim-i ekber (en büyük öğretmen) bulunacak.
Tâ ki, o kitabda bulunan kudsî ve hakikî hikmetleri (her türlü kusur ve noksandan uzak olan gerçek faydaları) ders verecek;
belki kâinattaki hikmetlerin vücudunu bildirecek;
belki kâinatın hilkatindeki (yaratılışındaki) makasıd-ı Rabbaniyenin (herşeyin Rabbi olan Allah’ın yüce gayelerinin) zuhuruna (ortaya çıkmasına),
belki husulüne (meydana gelmesine) vesile (aracı) olacak;
ve umum kâinatta Hâlık (bütün evrende herşeyi yaratan) tarafından gayet ehemmiyetle izharını (gösterilmesini) irade ettiği (dilediği) kemal-i san’atını (eksiksiz mükemmel sanatını), cemal-i esmasını (isimlerinin güzelliğini) bildirecek, âyinedarlık edecek (aynada yansıtacak).
Ve o Hâlık (herşeyi yaratan Allah), bütün mevcudatla (varlıklarla) kendini sevdirmek ve zîşuur mahluklarından (şuur sahibi varlıklardan) mukabele (karşılık vermelerini) istediğinden,
o zîşuurların namına (şuur sahipleri adına) birisi o geniş tezahürat-ı rububiyete (Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin gözle görülür olmasına) karşı geniş bir ubudiyet (Allah’a kulluk) ile mukabele edip (karşılık verip),
berr ve bahri cezbeye getirecek (kara ve denizler kendinden geçecek),
Semavat ve Arz’ı (gökleri ve yeri) çınlatacak bir velvele-i teşhir ve takdis (güzellikleri dile getirme ve kusursuzluğu ilân etme sesleri) ile,
o zîşuurların nazarını (şuur sahiplerinin bakışlarını),
o san’atların Sâni’ine (herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah’a) çevirecek;
ve kudsî (her türlü kusur ve noksandan uzak) dersler ve talimatla bütün ehl-i aklın (akıl sahiplerinin) kulaklarını kendine çevirecek
bir Kur’an-ı Azîmüşşan’la (şan ve şerefi yüce olan Kur’ân’la),
o Sâni’-i Hakem-i Hakîm’in (her varlığa hakkını veren, herşeyi hikmetle ve san’atla yaratan Allah’ın)
makasıd-ı İlahiyesini (varlıkları yaratmasındaki Allah’ın maksatlarını) en güzel bir surette gösterecek;
ve bütün hikmetlerinin tezahürüne (faydaların ortaya çıkmasına) ve
tezahürat-ı cemaliye ve celaliyesine (Allah’ın sonsuz güzelliğiyle birlikte heybet ve haşmetinin sürekli bir şekilde kendini göstermesine) karşı en ekmel (en mükemmel) bir mukabele edecek (karşılık verecek) bir zât,
Güneş’in vücudu gibi bu kâinata lâzımdır, zarurîdir (zorunludur).
Ve öyle eden ve en ekmel (en mükemmel) bir surette (şekilde) o vazifeleri yapan, bilmüşahede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dır (Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)).
Öyle ise; Güneş ziyayı (ışığı), ziya (ışık) gündüzü istilzam ettiği (gösterdiği) derecede;
kâinattaki hikmetler (faydalar),
risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) (Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğini) istilzam eder. Lem’alar (574–575)
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
09.12.2024