Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
 

Kutlu Doğum 43

KUTLU DOĞUM 43    CENNET VE CEHENNEM     Acaba bütün benî-Âdemi (Âdemoğulları, insanları) arkasına alıp şu Arz üstünde durup,  arş-ı a’zama müteveccihen (Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin tecelli ettiği yere yönelerek) el kaldırıp,  nev’-i beşerin (insanlığın) hülâsa-i ubudiyetini câmi’ (ibadetlerin özünü kapsayan) hakikat-ı ubudiyet-i Ahmediye (A.S.M.) (Peygamberimizin kulluğunun aslı ve esası) içinde dua eden şu şeref-i nev’-i insan (insanlığın şerefi) ve  ferîd-i kevn ü zaman (zamanın ve yaratılan herşeyin bir tanesi) olan Fahr-i Kâinat (A.S.M.) (kâinatın kendisiyle övündüğü zât olan Peygamberimiz) ne istiyor, dinleyelim.    Bak, kendine ve ümmetine (Peygambere inanıp onun yolundan gidenlere)  saadet-i ebediye (sonsuz mutluluk) istiyor,  beka (sonsuzluk, kalıcılık) istiyor,  Cennet istiyor.  Hem mevcudat (varlıklar) âyinelerinde cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i İlahiye (Allah’ın her türlü kusur ve noksandan yüce isimleri) ile beraber istiyor.    O esmadan şefaat (bağışlanma için aracılık) taleb ediyor, görüyorsun.  Eğer âhiretin hesabsız esbab-ı mûcibesi (gerekli sebepleri),  delail-i vücudu (varlık delilleri) olmasa idi;  yalnız şu zâtın tek duası,  baharımızın icadı (var edilmesi) kadar  Hâlık-ı Rahîm’in (sonsuz merhamet ve şefkat sahibi ve herşeyi yoktan yaratan Allah’ın) kudretine hafif gelen şu Cennet’in binasına sebebiyet verecekti. (1)   (1). Evet, âhirete nisbeten (öldükten sonraki hayata kıyasla) gayet dar bir sahife hükmünde olan rû-yi zeminde (yer yüzünde) had ve hesaba gelmeyen harika san'at nümunelerini ve  haşir ve kıyametin (öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma ve dünyanın sonunun) misallerini göstermek ve  üç yüz bin kitap hükmünde olan muntazam envâ-ı masnuatı (san’at eseri varlık çeşitlerini)  o tek sahifede kemâl-i intizamla (tam ve mükemmel bir düzenle) yazıp derc etmek (yerleştirmek);  elbette geniş olan âlem-i âhirette (âhiret aleminde)  lâtif (güzel) ve muntazam (düzenli) Cennetin binasından ve icadından daha müşküldür (yaratılmasından daha zordur).    Evet, Cennet bahardan ne kadar yüksek ise, o derece bahar bahçelerinin hilkati, o Cennetten daha müşküldür ve hayretfezâdır (hayret vericidir) denilebilir.   Evet baharımızda yer yüzünü bir mahşer (toplanma yeri, haşir meydanı) eden,  yüzbin haşir nümunelerini (öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma misallerini) icad eden Kadîr-i Mutlak’a (herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah’a),  Cennet’in icadı nasıl ağır olabilir?  Demek nasılki onun risaleti (peygamberliği),  şu dâr-ı imtihanın (imtihan yeri dünyanın) açılmasına sebebiyet verdi,    لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَا خَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ sırrına mazhar oldu (sahip oldu, erişti). (2) (2) "Sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım." Ali el-Kâri, Şerhü'ş-Şifâ: 1:6; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:164.   Ayrıca el-Hâkim'in el-Müstedrek'inde bu mânâyı teyit eden şu sahih hadis naklediliyor: "Peygamber Efendimiz buyurdu: Allah İsâ'ya (a.s.) şöyle vahyetti, 'Ey İsâ, Muhammed'e iman et.  Ümmetine (İsâ peygambere inanıp yolunda gidenler) de emret ki onlardan ona ulaşanlar da iman etsinler.  Muhammed olmasaydı Âdem'i (insanlığı) yaratmazdım.  Muhammed olmasaydı Cennet ve Cehennemi yaratmazdım.  Su üzerinde Arşı yarattığımda arş çırpındı.  Üzerine Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Resûlullah yazdım, sakinleşti." (3) (3). (el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:615) Ayrıca bk. et-Taberâni, El-Mu'cemü'l-Evsât, 6:314; et-Taberânî, El-Mu'cemü's-Sağîr, 2:182; El-Hallâl, es-Sünne, 1:237; el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5:489.   Onun gibi, ubudiyeti (kulluğu) dahi öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet verdi. (Sözler 113)   Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu 19.12.2024
Ekleme Tarihi: 27 Aralık 2024 - Cuma

Kutlu Doğum 43

KUTLU DOĞUM 43 

 

CENNET VE CEHENNEM 

 

 Acaba bütün benî-Âdemi (Âdemoğulları, insanları) arkasına alıp şu Arz üstünde durup, 

arş-ı a’zama müteveccihen (Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin tecelli ettiği yere yönelerek) el kaldırıp, 

nev’-i beşerin (insanlığın) hülâsa-i ubudiyetini câmi’ (ibadetlerin özünü kapsayan) hakikat-ı ubudiyet-i Ahmediye (A.S.M.) (Peygamberimizin kulluğunun aslı ve esası) içinde dua eden şu şeref-i nev’-i insan (insanlığın şerefi) ve 

ferîd-i kevn ü zaman (zamanın ve yaratılan herşeyin bir tanesi) olan Fahr-i Kâinat (A.S.M.) (kâinatın kendisiyle övündüğü zât olan Peygamberimiz) ne istiyor, dinleyelim. 

 

Bak, kendine ve ümmetine (Peygambere inanıp onun yolundan gidenlere) 

saadet-i ebediye (sonsuz mutluluk) istiyor, 

beka (sonsuzluk, kalıcılık) istiyor, 

Cennet istiyor. 

Hem mevcudat (varlıklar) âyinelerinde cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i İlahiye (Allah’ın her türlü kusur ve noksandan yüce isimleri) ile beraber istiyor. 

 

O esmadan şefaat (bağışlanma için aracılık) taleb ediyor, görüyorsun. 

Eğer âhiretin hesabsız esbab-ı mûcibesi (gerekli sebepleri), 

delail-i vücudu (varlık delilleri) olmasa idi; 

yalnız şu zâtın tek duası, 

baharımızın icadı (var edilmesi) kadar 

Hâlık-ı Rahîm’in (sonsuz merhamet ve şefkat sahibi ve herşeyi yoktan yaratan Allah’ın) kudretine hafif gelen şu Cennet’in binasına sebebiyet verecekti. (1)

 

(1). Evet, âhirete nisbeten (öldükten sonraki hayata kıyasla) gayet dar bir sahife hükmünde olan rû-yi zeminde (yer yüzünde) had ve hesaba gelmeyen harika san'at nümunelerini ve 

haşir ve kıyametin (öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma ve dünyanın sonunun) misallerini göstermek ve 

üç yüz bin kitap hükmünde olan muntazam envâ-ı masnuatı (san’at eseri varlık çeşitlerini) 

o tek sahifede kemâl-i intizamla (tam ve mükemmel bir düzenle) yazıp derc etmek (yerleştirmek); 

elbette geniş olan âlem-i âhirette (âhiret aleminde)  lâtif (güzel) ve muntazam (düzenli) Cennetin binasından ve icadından daha müşküldür (yaratılmasından daha zordur). 

 

Evet, Cennet bahardan ne kadar yüksek ise, o derece bahar bahçelerinin hilkati, o Cennetten daha müşküldür ve hayretfezâdır (hayret vericidir) denilebilir.

 

Evet baharımızda yer yüzünü bir mahşer (toplanma yeri, haşir meydanı) eden, 

yüzbin haşir nümunelerini (öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma misallerini) icad eden Kadîr-i Mutlak’a (herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah’a), 

Cennet’in icadı nasıl ağır olabilir? 

Demek nasılki onun risaleti (peygamberliği), 

şu dâr-ı imtihanın (imtihan yeri dünyanın) açılmasına sebebiyet verdi,

 

 لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَا خَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ sırrına mazhar oldu (sahip oldu, erişti). (2)

(2) "Sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım." Ali el-Kâri, Şerhü'ş-Şifâ: 1:6; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:164.

 

Ayrıca el-Hâkim'in el-Müstedrek'inde bu mânâyı teyit eden şu sahih hadis naklediliyor: "Peygamber Efendimiz buyurdu: Allah İsâ'ya (a.s.) şöyle vahyetti, 'Ey İsâ, Muhammed'e iman et. 

Ümmetine (İsâ peygambere inanıp yolunda gidenler) de emret ki onlardan ona ulaşanlar da iman etsinler. 

Muhammed olmasaydı Âdem'i (insanlığı) yaratmazdım. 

Muhammed olmasaydı Cennet ve Cehennemi yaratmazdım. 

Su üzerinde Arşı yarattığımda arş çırpındı. 

Üzerine Lâ ilâhe İllallah Muhammedun Resûlullah yazdım, sakinleşti." (3)

(3). (el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:615) Ayrıca bk. et-Taberâni, El-Mu'cemü'l-Evsât, 6:314; et-Taberânî, El-Mu'cemü's-Sağîr, 2:182; El-Hallâl, es-Sünne, 1:237; el-Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 5:489.

 

Onun gibi, ubudiyeti (kulluğu) dahi öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet verdi. (Sözler 113)

 

Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu

19.12.2024

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

27
Aralık
27
Aralık
19
Aralık
09
Aralık
30
Kasım
18
Kasım
06
Kasım
26
Ekim
15
Ekim
30
Eylül
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.