Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
 

Kutlu Doğum 44

KUTLU DOĞUM 44  Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeylinin İkinci Nüktesinde, Peygamberimizin asm duası hürmetine kâinat ve âlem yaratılmıştır. Cenab-ı Allah CC peygamberimizi asm çok sevdiği için ebedî alemi de yaratmıştır. Bunun için çok önem arz eden bu konu yerinden tahlil edilebilir. Burada bir nükteye bakacağız. İKİNCİ NÜKTE  Duanın tesiri azîmdir (büyüktür). Hususan dua külliyet kesbederek (özellikle dua edenler çoğalarak) devam etse; netice vermesi galibdir, belki daimîdir.  Hattâ denilebilir ki: Sebeb-i hilkat-ı âlemin (âlemin yaratılış sebebinin) birisi de duadır.  Yani, kâinatın hilkatinden (yaratılışından) sonra,  başta nev’-i beşer (insanlık) ve  onun başında âlem-i İslâm (islâm dünyası) ve  onun başında Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın muazzam olan duası (onun başında Arabistan’dan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in asm, muazzam duası),  bir sebeb-i hilkat-ı âlemdir (âlemin yaratılış sebebidir).  Yani: Hâlık-ı Âlem (âlemin yaratıcısı Allah) istikbalde o zâtı,  nev’-i beşer (insanlık) namına belki mevcudat hesabına bir saadet-i ebediye (sonsuz mutluluk),  bir mazhariyet-i esma-i İlahiye (İlâhî isimlerin tecellîlerine ayna olmasını) isteyecek bilmiş;  o gelecek duayı kabul etmiş,  kâinatı halketmiş (evreni yaratmış)…  İşte, ey Müslüman, senin rûz-i mahşerde (insanların dirilip toplanacağı günde) böyle bir şefîin (günahlarının bağışlanması için Allah katında aracılık yapacak şefaatçi) var.  Bu şefîin şefaatini kendine celb etmek için,  sünnetine ittibâ et (Peygamberimizin aracılık yapması için söz, fiil ve hareketlerine tabi ol, uy). Mektubat (424) Mektubat, On Dokuzuncu Mektup ise Peygamber Efendimiz asm ile ilgili olup çeşitli misallerle yaratılışın ve varoluşun sebebini anlatmaktadır. Oradan tekrar tekrar okumak çok önemlidir. Bu mektupta her biri aralarında kısımlara ayrılan On Dokuz İşaret bulunmaktadır. Burada, Mu'cizat-ı Ahmediye'nin Birinci Zeylinin bir tane reşhasını nakletmeye çalışalım.  BEŞİNCİ REŞHA Hem o nur ile; kâinattaki harekât (hareketler),  tenevvüat (çeşitlenmeler),  tebeddülat (değişimler),  tegayyürat (başkalaşımlar)  manasızlıktan ve abesiyetten (faydasızlıktan) ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp  birer mektubat-ı Rabbaniye (Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar),  birer sahife-i âyât-ı tekviniye (yaratılışa ait delillerin sahifesi),  birer meraya-yı esma-i İlahiye (İlâhî isimlerin aynaları) ve  âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedaniye (Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı) mertebesine çıktılar.  Hem insanı bütün hayvanatın madûnuna (alt derecesine) düşüren  hadsiz za’f u aczi (zayıflığı ve güçsüzlüğü),  fakr u ihtiyacatı (fakirlik ve ihtiyaçları) ve  bütün hayvanlardan daha bedbaht eden,  vasıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı (üzüntü, acı ve sıkıntı nakletmeye vasıta olan aklı),  o nur ile nurlandığı vakit,  insan bütün hayvanat,  bütün mahlukat üstüne çıkar.  O nurlanmış acz, fakr, (güçsüzlük, ihtiyaç hali) akıl ile niyaz (dua) ile nazenin bir sultan ve  fizar ile (ağlayıp inleme ile) nazdar (nazlı) bir halife-i zemin (yeryüzünün halifesi) olur.  Demek o nur olmazsa (o ışık olan peygamberimiz olmazsa) kâinat (evren) da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner.  Evet elbette böyle bedî’ (eşsiz güzel) bir kâinatta,  böyle bir zât lâzımdır.  Yoksa kâinat ve eflâk (evren ve alemler, yaratılmış her şey) olmamalıdır. Sözler (322) Mesnevi-i Nuriye’nin bir İ’lem’inde semavat ve arzın yaratılış sebebinin Peygamberimiz asm olduğunu o kadar veciz ifade etmektedir ki; bir tanesin nakletmekle dikkatlerimizi oraya yönlendirmek istiyoruz. Çünkü asıl nakilden her zaman daha istifadelidir. İ'lem eyyühe'l-aziz (Bil ey saygıdeğer kardeşim)!  Kur'ân, semâdan (burada semanın yüksekliğine teşbih edilerek sonsuz yücelik ve azamet sahibi Allah’ın yüce katı kastedilmiştir) nâzil olmuştur.  Ve onun nüzûlüyle (inmesiyle) semâvî bir mâide ve  bir sofra-i İlâhiye de nâzil olmuştur.  Bu mâide (sofra),  tabakat-ı beşerin iştiha ve istifadelerine göre (insan tabakalarının iştah ve faydalanmalarına göre)  ayrılmış safhaları hâvidir  (bir şey üzerinde meydana gelen değişik hallerden her birini içine alır).  O mâidenin (sofranın) sathında, yüzünde bulunan ilk safha tabaka-i avâma (halk tabakasına) aittir. Meselâ: اَنَّ السَّمَوٰاتِ وَ اْلاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا 1 âyet-i kerimesi, beşerin birinci tabakasına şu mânâyı ifham (anlatıyor) ve ifade ediyor: 1- "Gökler ve yer bitişik iken Biz onları birbirinden koparıp ayırdık." Enbiyâ Sûresi, 21:30. Semâvat, ayaz, bulutsuz, yağmuru yağdıracak bir kabiliyette olmadığı gibi,  arz da (yeryüzü de) kupkuru,  nebatatı (bitkileri) yetiştirecek bir şekilde değildir.  Sonra ikisinin de yapışıklıklarını izâle ve fetk ettik (ortadan kaldırdık, ayırdık).  Birisinden sular inmeye,  ötekisinden nebatat çıkmaya başladı.  Mezkûr (zikredilen) âyetin ifade ettiği şu mânâya delâlet eden  وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَۤاءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ  2 âyet-i kerimesidir.  2. "Her canlı şeyi sudan yarattık." Enbiyâ Sûresi, 21:30. Çünkü, hayvanî ve nebatî (hayvansal ve bitkisel) olan hayatları koruyan gıdalar  ancak arz ve semânın izdivacından tevellüd edebilir (evlenmesinden doğar).  (devam edecek) Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu 05.01.2025
Ekleme Tarihi: 05 Ocak 2025 - Pazar

Kutlu Doğum 44

KUTLU DOĞUM 44 

Yirmi Dördüncü Mektubun Birinci Zeylinin İkinci Nüktesinde, Peygamberimizin asm duası hürmetine kâinat ve âlem yaratılmıştır. Cenab-ı Allah CC peygamberimizi asm çok sevdiği için ebedî alemi de yaratmıştır. Bunun için çok önem arz eden bu konu yerinden tahlil edilebilir. Burada bir nükteye bakacağız.

İKİNCİ NÜKTE 
Duanın tesiri azîmdir (büyüktür). Hususan dua külliyet kesbederek (özellikle dua edenler çoğalarak) devam etse; netice vermesi galibdir, belki daimîdir. 
Hattâ denilebilir ki: Sebeb-i hilkat-ı âlemin (âlemin yaratılış sebebinin) birisi de duadır. 
Yani, kâinatın hilkatinden (yaratılışından) sonra, 
başta nev’-i beşer (insanlık) ve 
onun başında âlem-i İslâm (islâm dünyası) ve 
onun başında Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın muazzam olan duası
(onun başında Arabistan’dan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in asm, muazzam duası), 
bir sebeb-i hilkat-ı âlemdir (âlemin yaratılış sebebidir). 
Yani: Hâlık-ı Âlem (âlemin yaratıcısı Allah) istikbalde o zâtı, 
nev’-i beşer (insanlık) namına belki mevcudat hesabına bir saadet-i ebediye (sonsuz mutluluk), 
bir mazhariyet-i esma-i İlahiye (İlâhî isimlerin tecellîlerine ayna olmasını) isteyecek bilmiş; 
o gelecek duayı kabul etmiş, 
kâinatı halketmiş (evreni yaratmış)… 
İşte, ey Müslüman, senin rûz-i mahşerde (insanların dirilip toplanacağı günde) böyle bir şefîin (günahlarının bağışlanması için Allah katında aracılık yapacak şefaatçi) var. 
Bu şefîin şefaatini kendine celb etmek için, 
sünnetine ittibâ et (Peygamberimizin aracılık yapması için söz, fiil ve hareketlerine tabi ol, uy). Mektubat (424)

Mektubat, On Dokuzuncu Mektup ise Peygamber Efendimiz asm ile ilgili olup çeşitli misallerle yaratılışın ve varoluşun sebebini anlatmaktadır. Oradan tekrar tekrar okumak çok önemlidir. Bu mektupta her biri aralarında kısımlara ayrılan On Dokuz İşaret bulunmaktadır. Burada, Mu'cizat-ı Ahmediye'nin Birinci Zeylinin bir tane reşhasını nakletmeye çalışalım. 

BEŞİNCİ REŞHA
Hem o nur ile; kâinattaki harekât (hareketler), 
tenevvüat (çeşitlenmeler), 
tebeddülat (değişimler), 
tegayyürat (başkalaşımlar) 
manasızlıktan ve abesiyetten (faydasızlıktan) ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp 
birer mektubat-ı Rabbaniye (Rabbânî mektuplar, İlâhî mesajlar), 
birer sahife-i âyât-ı tekviniye (yaratılışa ait delillerin sahifesi), 
birer meraya-yı esma-i İlahiye (İlâhî isimlerin aynaları) ve 
âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedaniye (Samed olan Allah’ın hikmetli kitabı) mertebesine çıktılar. 
Hem insanı bütün hayvanatın madûnuna (alt derecesine) düşüren 
hadsiz za’f u aczi (zayıflığı ve güçsüzlüğü), 
fakr u ihtiyacatı (fakirlik ve ihtiyaçları) ve 
bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, 
vasıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı
(üzüntü, acı ve sıkıntı nakletmeye vasıta olan aklı), 
o nur ile nurlandığı vakit, 
insan bütün hayvanat, 
bütün mahlukat üstüne çıkar. 
O nurlanmış acz, fakr, (güçsüzlük, ihtiyaç hali)
akıl ile niyaz (dua) ile nazenin bir sultan ve 
fizar ile (ağlayıp inleme ile) nazdar (nazlı) bir halife-i zemin (yeryüzünün halifesi) olur. 
Demek o nur olmazsa (o ışık olan peygamberimiz olmazsa)
kâinat (evren) da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. 
Evet elbette böyle bedî’ (eşsiz güzel) bir kâinatta, 
böyle bir zât lâzımdır. 
Yoksa kâinat ve eflâk (evren ve alemler, yaratılmış her şey) olmamalıdır. Sözler (322)

Mesnevi-i Nuriye’nin bir İ’lem’inde semavat ve arzın yaratılış sebebinin Peygamberimiz asm olduğunu o kadar veciz ifade etmektedir ki; bir tanesin nakletmekle dikkatlerimizi oraya yönlendirmek istiyoruz. Çünkü asıl nakilden her zaman daha istifadelidir.

İ'lem eyyühe'l-aziz (Bil ey saygıdeğer kardeşim)! 
Kur'ân, semâdan (burada semanın yüksekliğine teşbih edilerek sonsuz yücelik ve azamet sahibi Allah’ın yüce katı kastedilmiştir) nâzil olmuştur. 
Ve onun nüzûlüyle (inmesiyle) semâvî bir mâide ve 
bir sofra-i İlâhiye de nâzil olmuştur. 
Bu mâide (sofra), 
tabakat-ı beşerin iştiha ve istifadelerine göre
(insan tabakalarının iştah ve faydalanmalarına göre) 
ayrılmış safhaları hâvidir 
(bir şey üzerinde meydana gelen değişik hallerden her birini içine alır). 
O mâidenin (sofranın) sathında, yüzünde bulunan ilk safha tabaka-i avâma (halk tabakasına) aittir. Meselâ:
اَنَّ السَّمَوٰاتِ وَ اْلاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا 1 âyet-i kerimesi, beşerin birinci tabakasına şu mânâyı ifham (anlatıyor) ve ifade ediyor:
1- "Gökler ve yer bitişik iken Biz onları birbirinden koparıp ayırdık." Enbiyâ Sûresi, 21:30.

Semâvat, ayaz, bulutsuz, yağmuru yağdıracak bir kabiliyette olmadığı gibi, 
arz da (yeryüzü de) kupkuru, 
nebatatı (bitkileri) yetiştirecek bir şekilde değildir. 
Sonra ikisinin de yapışıklıklarını izâle ve fetk ettik (ortadan kaldırdık, ayırdık). 
Birisinden sular inmeye, 
ötekisinden nebatat çıkmaya başladı. 
Mezkûr (zikredilen) âyetin ifade ettiği şu mânâya delâlet eden
 وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَۤاءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ  2 âyet-i kerimesidir. 
2. "Her canlı şeyi sudan yarattık." Enbiyâ Sûresi, 21:30.

Çünkü, hayvanî ve nebatî (hayvansal ve bitkisel) olan hayatları koruyan gıdalar 
ancak arz ve semânın izdivacından tevellüd edebilir (evlenmesinden doğar). 
(devam edecek)

Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
05.01.2025

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

05
Ocak
27
Aralık
27
Aralık
19
Aralık
09
Aralık
30
Kasım
18
Kasım
06
Kasım
26
Ekim
15
Ekim
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.