Bağdat “Nâimanın tahtgâhı-hulefây-ı kirâm ve burc-ı evliyâ-i izâm” yani “Naimanın büyük halifelerin tahtgahı ve büyük evliyaların burcu”olarak nitelendiriliyordu. Doğu dünyasının önemli kavşak noktalarından biriydi. Dicle nehrinin iki yakasında ve Yukarı Mezopotamya’nın göbeğinde yer alıyordu. Bağdat’da Sünni Müslümanlar için önemli dini şahsiyetler yer alıyordu. İmamı Azam Ebu Hanife, Ahmet b Hanbel, Abdulkadir-i Geylani Hazretleri, Şeyh Cüneyd’i Bağdadi, Şeyh Şıbli ve Hallac’ı Mansur türbeleri büyük saygı gösterilen makamlardı. Şiiler için de bu il çok önemliydi. Mutlaka alınması gereken illerdendi. Bağdat eyaleti içinde olan Necef ve Kerbela’da Hz. Ali ve Hz Hüseyin’in mezarları bulunuyordu. Sfaviler ve Osmanlılar için Bağdat kritik bir noktadaydı.
IV Murat Döneminde Bağdat bu sebeplerden dolayı kritik bir noktadaydı. Genç Osman’ın katledilmesi ile Abaza Mehmet Paşa’nın isyan hareketi patlak verdiğinde, Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Bağdat’ta mülki ve askeri zümreler arasında itilaflar patlak vermişti. Bu karışıklıklar olduğunda Bağdat’a Yusuf paşa isminde bir vezir valilik yapmaktaydı. Bağdat’ta sayıları 12.000 civarında olan askerlerin başında ise Bekir Subaşı vardı. Bekir Subaşı askeriyeyi eline almış, devlet kademelerinin önemli yerlerine kendi adamlarını yerleştirmişti. Emirleri Bekir Subaşı’ndan alıyorlardı. Yusuf paşa ise ilin önemli işlerinden tecrit edilmiş, kale içine çekilmiş, olan bitenden habersiz bir şekilde silik bir Vali gibi görev yapmaktaydı. Bu durumdan rahatsız olmaya başlayan Yusuf Paşa ve Kanber Mehmet Ağa Bekir Subaşını alt etmek ve uzaklaştırmak için fırsat kollamaya başlamışlardı.
Bekir Subaşı Bağdat dışındaki bir aşiret isyanını bastırmaya gitmesini fırsat bilip Bekir Subaşı’nın oğlu Derviş Mehmet Ağa’yı öldürme tehdidi ile onu şehre sokmama girişimine girişmiştir. Derviş Mehmet Ağa şehirdeki taraftarları ile şehir savaşına başlamıştır. Şiddetli çarpışmalarla Kanber Mehmet Ağa kaleye sığınmak zorunda kalmış, Kale içerisinde bulunan Yusuf Paşa’da kale mazgallarına sıkışarak ağır yaralanmış ve öldürülmüştür. Bu arada Bekir Subaşı, oğlunun gönderdiği askerlerden şehirdeki isyanı öğrenmiş ve yardıma gelmiştir.
Kale’ye sıkışan Kanber Mehmet Ağa ve adamları teslim olmuştur. Ancak Bekir Subaşı Kanber Mehmet Ağa’yı affetmemiş ve iki oğlu ile birlikte öldürterek şehrin tamamının hâkimiyetini sağlayarak Valiliğini ilan etmiştir. Bu olay olduğunda yıl 1623’ü göstermekteydi. Bekir Subaşı şehrin yönetimini eline geçirdikten sonra İstanbul’a elçi göndererek şehrin valiliğinin kendisine verilmesini istemiştir.
Sadrazam Mere Hüseyin paşa, elçinin bu telifini reddederek şehrin valiliğine eski Diyarbakır Valisi Süleyman paşayı tayin etmiştir. Süleyman paşa bu emre binaen Bağdat’a yardımcısını göndererek, Bekir Subaşı’ ya bu haberin verilmesini istemiş olsa da, bu haberi duyan Subaşı, Süleyman Paşa’nın yardımcısını şehre sokmamıştır.
Bu ret cevabı üzerine artık kılıçlar çekilmiş, Diyarbakır Valisi Hafız Ahmet Paşa komutasındaki ordunun Sivas, Maraş, Musul ve Kerkük valileri ile Subaşı’nın alt etmesi emri verilmiştir. Süleyman Paşa’nın Bağdat valiliğine getirilmesi amacıyla Hafız Ahmet Paşa komutasındaki ordu, Bağdat’ı kuşatmıştır. Bu kuşatmayı gören Subaşı, Şah Abbas’a haber göndererek, Beylerbeyi olması koşulu ile şehri onlara teslim edeceğini söylemiştir. Kısacası büyük bir ihanetle, Valilik uğruna Osmanlı şehrini devretmeye meyletmiştir. Şah Abbas bunu fırsat bilerek 300 kişilik ekibini Bağdat’a yönlendirmiştir.
Heyet şehrin anahtarını Bekir Subaşı ya vermiş Valiliği tevdi etmiş olsa da bunun Safeviler’in bir oyunu olduğu sonradan anlaşılacaktır. Hafız Ahmet Paşa bu gelişmeyi duyar duymaz, Rakka Valiliğini Bekir Subaşı’ ya teklif etmiştir. Çünkü şehrin tamamen kaybedilmesi söz konusudur. Bu işin ehemmiyeti Şah’ın Şiilik tacını Bağdat’a gönderildiğinde anlaşılmış, işin ciddiyetine binaen Hafız Ahmet Paşa Bağdat Valiliğinin Bekir Subaşı’ ya padişah fermanı ile verildiğini bildirmiştir. Bekir Subaşı istediğini aldığını görerek Safavilere şehri terk etmeleri gerektiğini söylemiş ve onları kovmuş, Hafız Ahmet Paşa’yı ise Diyarbakır’a dönmesi gerektiğini söylemiştir. Bu arada Şah’ın gönderdiği tacı tekmelemiş, karşı çıkanları da astırmıştır.
Hafız Ahmet Paşa’da Diyarbakır’a çekilmiştir. “Kurdun dişi artık akan kanı görmüş,” Ahmet Paşa’nın çekildiğini gören Safaviler, Bağdat’a saldırı için hazırlık yapmaya başlamıştır. Karçakay Han 30.000 kişilik ordu ile Bağdat sınırlarına ulaşmış ve şehri kuşatmıştır. Kuşatma üç ay sürmesine rağmen Subaşı şehri teslim etmemiştir. Ancak bu üç ay içerisinde neden Diyarbakır, Musul, Kerkük ve civarından yardım gelmemiş, bunu da tarih yazar ancak. Neyse, üç ay içerisinde kale de ve şehirde erzak kalmamış, Subaşı, Osmanlı’dan erzak ve yardım istemiş olsa da bu yardım bir türlü ulaşmamıştır.
Şehri ancak içerdeki bir karışıklıkla ele geçireceğini anlayan Şah, adamları vasıtasıyla Subaşı’nın oğlu Derviş Mehmet Ağa’ya ulaşarak, Bağdat eyaletini ona vereceğini, Valiliği ve şehir yönetimini ona devredeceğini söylemiştir. Bunu duyan Derviş Mehmet Ağa, babasını ve halkını satarak Kale’nin kapılarını Şah’ın askerlerine açtırmıştır. Tarih 11 Ocak 1624’ü göstermektedir. Bağdat’ı bu şekilde ele geçiren şah, Bağdat’ta yaşayan halka aman dedirtmeye başlamıştır. Şah’ın adamları Bekir Subaşı da dahil Sünni halkın birçoğunu öldürmüştür. Ardından; Şah Abbas, Derviş Mehmet’i, “Babasına bu denlü ihanet eden adamın bana ne hayrı olacak diyerek önce Horasana sürmüş sonra da öldürtmüştür.”
İhanetin bedeli, ihanetle bitmiş, Bağdat düşmüştür.
Kaynaklar:
Qadır, H.M., 2019. Osmanlı İdaresinde Bağdat. 1638-1650. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi. 124 s.
Kılıç, R. (2001). Osmanlı-İran arasında Kasr-ı Şirin barış antlaşması (1639). Türk Kültürü, YIL XXXIX, S. 460, Ankara, ss. 479-493.
Ünal, T., 2007. IV. Murat ve Bağdat Seferi. Berikan Yayınları. 253 s.