En güzel sözlerin sahibinin adıyla…Allah’ın adıyla…
Bir hafta dediğimiz ne çabuk geçiyor böyle diyerek söyleniyorum…Yazmak istediğim o kadar çok konu var ama hangisini ele alsam da yazsam diye kıvranıyorum açıkçası. Hepsini yavaş yavaş yazacağım inşallah…
Geçenler de tüm dünyada bir yürüyüş yapıldı biliyorsunuz, merak etmeyin bu ne-i düğü belli olmayan yürüyüş için bir şey demeyeceğim ama ‘şimdilik’…Etraf toz duman ne oldu ki? Yıllardır bu tehlikenin yaklaşmakta olduğunu bas bas bağıran aydın ve hocalar kulak ardı edilirken kimseden ses çıkarmıyordu. Kimse de demedi ki’ Bu hoca ne diyor?’ Ama zararın neresinden dönülürse kârdır.
Tabi ki bir ’ İstanbul Sözleşmesi’ denen neye ve kime hizmet ettiği belli olmayan güya aile ve aile kurumunun korunması adı altında; cinsel eşitlik adı altında sapkınlıklara sahip çıkmasını veya aileyi korumak ve haklarını muhafaza etmek adına yapılan yanlışlar… Aile haklar üzerinden devam etmez, merhamete ve sevgiye dayalı bir kurumdur ve ülkemizin aile yapısı bu sözleşmenin içeriğini hiç kabul etmez.
Gelgelelim bu anlaşma ve düşünce tarzı ailenin mahremiyetine ve kadını erkeğe- erkeği kadına düşman etmekten başka bir işe yaramıyor. Her geçen gün kötüye giden aile sorunlarına çözüm nasıl bulunmalı? Her birey kendi fıtrat ve yaratılış kodlarına göre hareket etmezse her şey bozulmaya başlayacaktır. Kadın bozulursa erkek bozulur, kadın-erkek bozulursa aile bozulur, çocuk bozulur.
Kadın hakları savunucularının kadın erkek eşitliği üzerinden yürüttükleri feminist anlayış, erkeksi kadınları çoğalttı. Erkeklerin bu kadınlara bakışı değişti kabul edelim veya etmeyelim erkekleşen kadınların yerini almaya başlayan kadınlaşan erkekler türedi.
Bu süreç biranda olmadı ama yaklaşan tehlikenin farkına varmamamız için önümüzde hep bizim aklımızı kalbimizi meşgul edecek boş işler çıktı…Sosyal medyada yayınladığımız gezdiğimiz, yediğimiz, içtiğimiz veya mahrem fotoğraflarımızın beğenilmesi gibi bizim olmayan, ithal duygulara esir olduk. Evde ki eşimizin, çocuğumuzun namazını kaçırmasına üzülmedik, Şüpheliden kaçmaz olduk, eskiden yapmaya çekindiğimiz dindarlarımızın yüzünü çevirdiği ne varsa şimdilerde yapmazsan gönlü kalır hesabı normalleştik…Dünyevileştik…
Bir belâ müsibeti görünce’ nerden çıktı bunlar’ dedik. Allah’ın geçmiş kavimlerden bize bahsetmesinin sebebi buydu. Eğer bizde gaflet edersek düşeceğimiz durum aynı onlar gibi olabilirdi, Allah muhafaza!
Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanların , insanlığın en zor zamanın da İslam dinini yaydı. Bizlere emanet ettiği Kutsal kitap Kur’an’a sarılmazsak, Hz. Peygamberin hayatını bilmezsek kurtuluşu bulamayacağız. Hangi sözleşmeyi imzalarsanız imzalayın Allah’ın hükmünü yaşamazsak daha kötü günler bizi bekliyor.
“Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Ra’d, 13/11)
Ayet-i kerime’ye göre insanlar, iyi hallerini devam ettirdikleri müddetçe nimet ve huzur içerisinde bulunmaya devam ederler. Toplumların helake ve yokluğa sürüklenmeleri fitne, fesat, anarşi ve terör gibi kendi kabahatleri yüzündendir.
Kur’ân-ı Kerim, tarihi olayları anlatırken, onlardaki insan karakterleri ve toplumların davranış şekillerini ön plana çıkartır ve onları detaylı bir şekilde tahlil eder. Hangi davranış şekillerinin, Allah Teâlâ katında nasıl bir karşılık gördüğünü önemle vurgular.
Zaman değişir, mekânlar değişebilir ama insan aynı insandır. Zaafları, kanmaları, yanılmaları aynıdır. Anadolu’nun irfan geleneğinde medreselerin, Tekke ve zaviyelerinin insanın insanı kamil bir ahlak olan İslam ahlakı ile insanı eğitmeyi hedeflemiştir. Bizler ne zaman ki bu anlayıştan uzaklaştık birçok sıkıntılara düçâr olduk..
Yeniden İslam ahlakı ile ahlaklanmaya ve medreselerin manevi önderlerin okullarında eğitim görmeye ihtiyacımız var. Topluma baktık mı herkes dinini en güzel şekilde biliyor ama kimse dini emirleri yaşamıyor. Nefsi biliyor ama nasıl eğitilir bilmiyor, Kur’an-ı Kerim’i okuyor ama neyi emrediyor bilmiyor.
Allah’ın ipine sarılıp kurtuluşa ermek temennisiyle.
Ravza ZEYBEK