(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 18
Hanımlar toplumun temel unsurlarıdır
Bediüzzaman özellikle hanımlara ayrı bir değer vermekte ve toplumda onların müstesna yerlerinin olduğunu, her vesileyle dile getirmektedir. O hanımların bir reklam veya sırtından kazanç temin edilecek bir vasıta olmasına şiddetle karşı çıkmıştır.
Bunu kendi insiyatifiyle ve isteğiyle ortaya atmamıştır. Bu Allah’ın emridir. Ayette şöyle buyurmaktadır:
“"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah, Gafûrdur, Rahîmdir." Ahzab, 33/59).
Böyle bir âlim, mütefekkir ve müceddit birisi görevini yerine getirmez mi? Nitekim o da bunu yapıyor:
“Bedîüzzaman tesettür (İslam dininin gösterdiği ve emrettiği şekilde örtünme) taraftarıdır. Kadınların yarı çıplak, açık dolaşmalarına, İslâmiyet’e karşı muharebede (savaşta) şeytan kumandasına verilen fırkalar (birlikler) olarak tasvir etmekte; kadınların bugünkü içtimaî hayatta açık bacak ve yarım çıplak giyinmelerini günah saymakta,
Bedîüzzaman halihazır bu açık, yarım çıplak giyinişleri evlenmelere mani olup fuhşa teşvik edici mahiyetinde görmektedir.
Ve yine Bedîüzzaman'a göre, kadını güzelleştiren şey ve kadının hakiki ve daimî güzelliği içtimaî hayatta yer alan süslenmek, vücudlarını teşhir etmek olmayıp terbiye-i İslâmiye dairesinde âdab-ı Kur'aniye ziynetidir." (6/137)
“Evet bir vâlide (anne) veledini (çocuğunu) tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlas ile (samimi, Allah rızası için) vazife-i fıtriyesi (yaratılışla ilgili görevi) itibariyle kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki; hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile (gelişmesi ile); hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir...”(7/241)
“Az olmayan bu nevi vukuat da (hadiseler) gösteriyor ki; mübarek taife-i nisaiye (kadınlar grubu), fıtraten (yaratılıştan) yüksek ahlâka menşe' (kaynak) olduğu gibi, fısk u sefahette (dinin emirlerini çiğneyerek günah ve zevke düşkünlükte) dünya zevki için kabiliyetleri yok hükmündedir.
Demek onlar daire-i terbiye-i İslâmiye içinde mes'ud bir aile hayatını geçirmeğe mahsus bir nevi mübarek mahlukturlar. Bu mübarekleri ifsad eden (bozan) komiteler kahrolsunlar!.. Allah bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin, âmîn.” (7/245)
“Onun için daire-i meşruadaki (Allah’ın izin verdiği alanlardaki) keyfe iktifa ediniz (yeterli bulunuz) ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki masum evlâdlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.
Hem kat'iyen biliniz ki bu hayat-ı dünyeviyede hakiki lezzet, iman dairesindedir ve imandadır. Ve a'mal-i salihanın her birisinde bir manevî lezzet var. Ve dalalet ve sefahette, bu dünyada dahi gayet acı ve çirkin elemler bulunduğunu Risale-i Nur yüzer kat'î delillerle ispat etmiştir.” (7/246)
Osmanlı İmparatorluğu’nun artık gerileme dönemi, Alemi İslam da bütün gözlerini onun merkezi olan Anadolu’ya dikmiş durumdadır. O esnada Türkiye'yi ziyarete gelen Pakistan'lı Milli Eğitim Bakan Vekili Ali Ekber Şah, üniversite talebesine Risale-i Nurlar hakkında bakınız ne söylüyor:
“Kardeşlerim, ben âlem-i İslâm'da aradığımı Türkiye'de buldum. Bedîüzzaman yalnız sizin değil, o bütün âlem-i İslâm'ındır. Ve yakın bir zamanda bütün İslâm âlemi onu anlayacaktır. Siz bu Nur eserlerine dikkatle bakın. Ben bunu doksan milyon İslâmlar içinde neşredeceğim. Benim âlem-i İslâm hakkında pek çok endişelerim ve Üstada pek çok soracaklarım vardı. Bir saat kadar yanında yalnız onu dinlemekle bütün endişelerim zâil (yok) olup bütün suallerime cevap aldıktan sonra şimdi Pakistan'a âlem-i İslâm'ın mukadderatı hakkında büyük müjdelerle gidiyorum."(6/140)
24.07.2019
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Anasayfa
Yazarlar
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Yazı Detayı
Bu yazı 525+ kez okundu.
ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM 18
(Vefatının sene-i devriyesi vesilesiyle)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ 18
Hanımlar toplumun temel unsurlarıdır
Bediüzzaman özellikle hanımlara ayrı bir değer vermekte ve toplumda onların müstesna yerlerinin olduğunu, her vesileyle dile getirmektedir. O hanımların bir reklam veya sırtından kazanç temin edilecek bir vasıta olmasına şiddetle karşı çıkmıştır.
Bunu kendi insiyatifiyle ve isteğiyle ortaya atmamıştır. Bu Allah’ın emridir. Ayette şöyle buyurmaktadır:
“"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınmasını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar. Allah, Gafûrdur, Rahîmdir." Ahzab, 33/59).
Böyle bir âlim, mütefekkir ve müceddit birisi görevini yerine getirmez mi? Nitekim o da bunu yapıyor:
“Bedîüzzaman tesettür (İslam dininin gösterdiği ve emrettiği şekilde örtünme) taraftarıdır. Kadınların yarı çıplak, açık dolaşmalarına, İslâmiyet’e karşı muharebede (savaşta) şeytan kumandasına verilen fırkalar (birlikler) olarak tasvir etmekte; kadınların bugünkü içtimaî hayatta açık bacak ve yarım çıplak giyinmelerini günah saymakta,
Bedîüzzaman halihazır bu açık, yarım çıplak giyinişleri evlenmelere mani olup fuhşa teşvik edici mahiyetinde görmektedir.
Ve yine Bedîüzzaman'a göre, kadını güzelleştiren şey ve kadının hakiki ve daimî güzelliği içtimaî hayatta yer alan süslenmek, vücudlarını teşhir etmek olmayıp terbiye-i İslâmiye dairesinde âdab-ı Kur'aniye ziynetidir." (6/137)
“Evet bir vâlide (anne) veledini (çocuğunu) tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlas ile (samimi, Allah rızası için) vazife-i fıtriyesi (yaratılışla ilgili görevi) itibariyle kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki; hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile (gelişmesi ile); hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir...”(7/241)
“Az olmayan bu nevi vukuat da (hadiseler) gösteriyor ki; mübarek taife-i nisaiye (kadınlar grubu), fıtraten (yaratılıştan) yüksek ahlâka menşe' (kaynak) olduğu gibi, fısk u sefahette (dinin emirlerini çiğneyerek günah ve zevke düşkünlükte) dünya zevki için kabiliyetleri yok hükmündedir.
Demek onlar daire-i terbiye-i İslâmiye içinde mes'ud bir aile hayatını geçirmeğe mahsus bir nevi mübarek mahlukturlar. Bu mübarekleri ifsad eden (bozan) komiteler kahrolsunlar!.. Allah bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin, âmîn.” (7/245)
“Onun için daire-i meşruadaki (Allah’ın izin verdiği alanlardaki) keyfe iktifa ediniz (yeterli bulunuz) ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki masum evlâdlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.
Hem kat'iyen biliniz ki bu hayat-ı dünyeviyede hakiki lezzet, iman dairesindedir ve imandadır. Ve a'mal-i salihanın her birisinde bir manevî lezzet var. Ve dalalet ve sefahette, bu dünyada dahi gayet acı ve çirkin elemler bulunduğunu Risale-i Nur yüzer kat'î delillerle ispat etmiştir.” (7/246)
Osmanlı İmparatorluğu’nun artık gerileme dönemi, Alemi İslam da bütün gözlerini onun merkezi olan Anadolu’ya dikmiş durumdadır. O esnada Türkiye'yi ziyarete gelen Pakistan'lı Milli Eğitim Bakan Vekili Ali Ekber Şah, üniversite talebesine Risale-i Nurlar hakkında bakınız ne söylüyor:
“Kardeşlerim, ben âlem-i İslâm'da aradığımı Türkiye'de buldum. Bedîüzzaman yalnız sizin değil, o bütün âlem-i İslâm'ındır. Ve yakın bir zamanda bütün İslâm âlemi onu anlayacaktır. Siz bu Nur eserlerine dikkatle bakın. Ben bunu doksan milyon İslâmlar içinde neşredeceğim. Benim âlem-i İslâm hakkında pek çok endişelerim ve Üstada pek çok soracaklarım vardı. Bir saat kadar yanında yalnız onu dinlemekle bütün endişelerim zâil (yok) olup bütün suallerime cevap aldıktan sonra şimdi Pakistan'a âlem-i İslâm'ın mukadderatı hakkında büyük müjdelerle gidiyorum."(6/140)
24.07.2019
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Ekleme
Tarihi: 25 Temmuz 2019 - Perşembe
ASRIN DERDİ İLE DERTLENEN ADAM 18
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.