Boş muhabbetlerde dünyanın geçici olduğuna dair sayısız atasözü ardı ardına sıralanır. Bu şekilde dünya malı konusunda tamaha yer olmadığı ifade edilerek imaj oluşturulmaya çalışılır. Fakat iş kıvama geldiğinde büyük bir aç gözlülükle dünyaya bağlılıkta hiçbir kural tanınmadığına şahit olmuşsunuzdur.
Özellikle miras paylaşımı ve sonrasında ki mücadele sonsuza kadar hatta nesilden nesile devam etmektedir. Değeri olmayan bir evlek kıraç bir toprak parçası için verilen mücadele akla ziyandır. Güya paylaşılmış olsa bile kardeşler veya çocukları arasında amansız bir mücadele sürüp gitmektedir. Burada problem, malın paylaşılmış olması ile ortaya çıkan pastanın küçülmesinin kabul edilir olmamasıdır. Küçülerek yok olmaya yüz tutmuş bu dilimin hele başkasına verilmesi, satılması veya kiralanması gurur meselesi yapılarak hazımsızlığa yol açmaktadır.
İşin ilginç yanı ise bir ayağı çukurda olan insanların bile bu amansız mücadelede taraf olmalarıdır. Diğer tarafta sadece amelin geçerli akçe olduğunu unutarak dünya malı konusunda bu kadar tamah sahibi olmak meselenin hangi boyutta olduğuna güzel bir örnektir. Hak, hukuk, adalet konusunda ahkâm kesenlerin ucu kendilerine dokunduğunda imanlarını bile tehlikeye atmaları son derece düşündürücüdür. Bu yüzden insanları tanıma konusunda birlikte yolculuk veya alış-veriş yapmanın gerekli olduğunu eskilerin ifade etmeleri tecrübeye sabit tespitlerdir.
Bizim toplumda Müslümanlık ve İslam maalesef tam olarak anlaşılmış değildir. Büyük çoğunluk Müslümanlığı İslam’ın şartlarından ibaret saymaktadır. Ve bu şartları yerine getirdiğinde meselenin halledilmiş olduğu düşünülmektedir. Bu anlamda Müslümanlık sadece camiye hapsedilmiş bir fiil olarak görülür. Bu durum çok büyük bir yanılgıdır. Hayatımızın her safhasında Allah’ın ipine sarılmadığımız ve Kur’an’ı kendimize rehber edinmediğimiz için dört dörtlük bir insan olmamız sınırlanmış olmaktadır. İyi insan olmadan iyi Müslüman olmanın mümkün olmadığını öğrenemedik. Mesele burada iman konusuna dayanmakta olup, imanı doğru olarak kavrayıp vakıf olamadığımız için hayatımızı bir türlü düzene sokamıyoruz.
Bir insanı tanıtırken güven vermek adına, “Namazında niyazında” diye tarif ediyoruz. Bu sıkıntılı bir tariftir, bunlar zaten bir Müslüman olarak yapması gereken hususlardır. Bundan dolayı bir insanın iyi birisi olduğuna hükmedemeyiz. Dolayısı ile güzel ahlak ve etik değerler konusunda yeterli düzeyde değilse bunun sadece İslam’ın şartlarını yerine getirmesi yeterli değildir.
Sonuç olarak; dünya malı dünyada kalır ama bundan vazgeçmek te her insanın harcı değildir. Rızık konusunda Yüce Allah’ın mutlak güvencesi olmasına rağmen insanların kendilerini bu kadar kasarak dünya malına tapmaları imanın zayıflığına delalettir. Ebedi saadet için mülk Allah’ındır diyerek yaşayan kullardan olmak hepimizin gayesi olmalıdır. Aksi takdirde biriktirdiklerimiz bize fayda vermeyecektir.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın