Sokak Köpeği yüzüme bakıp:“Sana bakınca kendini bağımsız zanneden
sömürgeleştirilmiş bir halk görüyorum” dedi.
Rüyamda, şehrin lüks bir mahallesinde dolaşıyorum. Her yer beton… Her site kale surları gibi duvarlarla çevrili...
Arada toprağın nefes aldığı boş bir alan… Kısa otlar üzerine uzanmış bir sokak köpeği. Çevresinde, öbek öbek yemek artıkları ve marketten satın alınmış hazır mama. Karşı kaldırımdan salına salına bir kedi geçiyor. Köpek, sadece gözleri ile kedinin geçişini izliyor. Bir kadın, getirdiği mamayı, köpeğin önüne koyuyor. Köpek başını çeviriyor. Çevresindeki yiyeceklerden tiksinmiş. Kadın ısrarla, getirdiği mamayı, köpeğin ağzının hizasına getiriyor. Rahatsız olan köpek, kalkıp, birkaç metre öteye gidiyor. Kadın, ikramı reddedilmiş olarak dönüp arkasını gidiyor.
Sokak köpeğine yaklaştım ve ona:
“Sana bakınca kendini özgür zanneden acınacak bir canlı görüyorum”.dedim.
“Neden” diye sordu.
“Durumunuzu gözlüyorum da, artık yiyecek peşinde koşmuyorsunuz. Tersine yiyecekler peşinizden koşuyor. Açlığı unuttunuz. İnsanlar, birbirlerinde kaybettiği merhamet ve sevgiyi size bağışlarken, karşılığında sizi hayatta tutacak yeteneklerinizi alıyorlar. Yaşama karşı mücadele ruhunuz yok olurken, varlığınızı başkalarına bağımlı hale getiriyorsunuz. Ne sizin kedileri kovalayacak ne de kedileri gücü kalmış.
İnsanlar sizi açlığınızdan yakalayıp, tutsaklaştırdı. Önüne hazır konmuş her şeyin bir zincir olduğunu fark etmedin.
Öyle bağımlı hale geldiniz ki, varlığınız insanların merhametine teslim olmuş. Var olma yeteneğiniz kaybolmaya yüz tutmuş. Siz kendinizi özgür zanneden zavallı yaratıklara dönüşmüşsünüz…”
O miskin sokak köpeği bana güldü. Köpek güler mi? Rüya bu… Bana:
“Ben de sana bakınca kendini bağımsız zanneden sömürgeleştirilmiş bir halk görüyorum” dedi.
“Ne demek bu?”
“Patates diktiğin tarlaları, betonla öldürdün. Okyanusların ötesinde ayağına patates geliyor. Hem de hazır pişmiş. Lezzeti ağzının tadına göre ayarlanmış. Verimli otlaklarını kaderine terk ettin. Şimdi sana dışarıdan hazır pişmiş köfte de geliyor. Meyveyi artık ağacın dalından değil, ismini telaffuz edemediğin kutulardan içiyorsun.
Kendi paranla yaptırmadığın yollardan, kendi fabrikanda üretmediğin otomobillerle geziyorsun. Bundan utanmak yerine üstelik kendine şişiniyorsun. Her şeyi hazır almaya başladın. Üretmeyi unuttun. Üretmek isteyeni de cezalandırdın.
Köyde ekmeğini fırından, mısırını marketten, kazağını markalı konfeksiyondan aldın.
Sistem senin hırs ve aç gözlülüğünden yakaladı. Ufuksuzluk ve öngörüsüzlük ile besledi. Sana hazır olarak sunulan her kolaylığın, boynuna takılan zincirin halkası olduğunu anlamadın.
Anlamayasın diye de kısır siyasi çekişmelerle zamanını boşa harcadın.
Ben sıradan bir sokak köpeğiyim; kj, yiyeceğim kesildiği an, eski doğama hemen kavuşurum.
Ama sen, sen yaşamayı unuttun.
İnsanlaşmak için yüz yıllarının birikiminden bir anda vaz geçtin.
Sana bakınca kendini bağımsız zanneden sömürgeleştirilmiş insan görüyorum…”
Bir insan sokak köpeğinden utanır mı?
Utandım işte…