Bir milletin kaderi, sadece kendi iç dinamikleriyle değil, aynı zamanda dış etkenlerle de şekillenir. Tarih, devletlerin varlığını sürdürebilmesi için yalnızca iç huzur değil, kontrol, sistem ve organizasyon gerektirdiğini defalarca göstermiştir. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya, sadece kendi iç meseleleriyle değil, küresel güç dengeleriyle de yüzleşmek zorundadır. Bu yüzden devlet, dinî yapılar, âlimler, sivil kuruluşlar ve bireylerle birlikte hareket etmeli, ancak dış müdahalelere karşı da güçlü bir irade ortaya koymalıdır.
Devletin ve Âlimlerin Rolü
Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan süreçte, âlimlerin, hocaların ve toplum önderlerinin gösterdiği refleksler hep devletle paralel olmuştur. Bugün de aynı şekilde, devlet ile organize bir birliktelik şarttır. Devlet, dini kontrol etmek değil, onun sağlıklı bir zeminde gelişmesini sağlamak zorundadır. Tarih boyunca görüldüğü gibi, denetimsiz, kontrolsüz ve sahipsiz bırakılan dinî yapılar, dış güçlerin ve kaos tüccarlarının en büyük silahı hâline gelmiştir.
Suriye örneği en çarpıcı olanıdır:
Birçok devlet, birden fazla örgüt, dış aktörlerin manipülasyonu…
Sonuç? Devletsiz ve kaotik bir ortam!
Bu yüzden devletin, dinî yapıları ve toplumun ruhunu şekillendiren kurumları kontrol etmesi meşrudur. Devlet kontrol eder, âlim yönlendirir, toplum uyum sağlar. Aksi hâlde, şişeden çıkan cinleri bir daha geri sokmak mümkün olmayacaktır.
İslam ve Küresel Perspektif: Arap Anlayışına Hapsolmayan Bir Din
İslam bir medeniyet dinidir ve bu medeniyet, sadece Arapların belirlediği sınırlarla şekillenemez. İslam, küresel ölçekte gelen ve evrensel değerler taşıyan bir sistemdir. Ancak tarih boyunca Arap toplumları, İslam’ı bir töre-din senteziyle sınırlandırmış, onu evrensel bir medeniyet inşa edecek bir sistem olarak görememiştir.
Bu yüzden İslam’ın geleceği, Ortadoğu’daki kaotik yapılardan değil, Türkiye gibi medeniyetin beşiği olmuş coğrafyalardan yayılacaktır. Bu topraklar, sadece insanlığı değil, dini de, fikri de dünyaya sunacak kapasiteye sahiptir.
Sistemli, Kontrol Edilebilir ve Küresel Bir Model
Büyük dönüşümler ve değişimler, bir geçiş süreciyle gerçekleşmelidir. “Çam da bizim, kozalak da bizim” anlayışıyla toplum, parçalanmadan, iç çatışmalara sürüklenmeden, devlet kontrolünde, sağlam bir dönüşüm sürecine sokulmalıdır.
Nasıl Bir Gelecek?
Sistemli: Devlet ve toplumun uyum içinde olduğu, bilinçli bir yönetim süreci
Kontrollü: Dış güçlerin ve radikal yapıların kaos yaratmasına izin vermeyen bir denge
Küresel: İslam’ı sadece bir bölgeye sıkıştırmayan, tüm insanlığı kapsayan bir vizyon
İnsani: Her bireyin hak ve özgürlüklerini koruyan, toplumun refahını gözeten bir yapı
Ebedi: Kalıcı, köklü ve sürdürülebilir bir düzen
İlahi: Adalet ve hakkaniyet temelli bir yönetim anlayışı
Bu model, ne devlet karşıtı radikal bir hareketin ne de devleti tamamen sekülerleştiren bir sistemin ürünü olabilir. Bu model, devletin güçlü, dinin ise hak ettiği değerde olduğu bir sistemin adıdır.
Bu geçiş sürecinde, Türkiye’nin İslam dünyasına yön verecek bir güç olması için iç çatışmalardan kaçınarak, birlik ve beraberlik içinde bir dönüşüm sağlaması şarttır. Aksi hâlde, dış dinamiklerin müdahale ettiği, yönlendirdiği ve istismar ettiği bir düzen kaçınılmaz olur.
Son söz: Eğer İslam gelecekse, bu bizim elimizle olmalıdır!
Dışarıdan gelen hiçbir güç, bu topraklardaki değişimi yönlendirmemelidir.
Devlet varlığını sürdürmeli, değişim ve dönüşüm devletin kontrolünde gerçekleşmeli, halk bu süreçte bir çatışmaya sürüklenmeden bilinçlendirilmelidir. İşte, medeniyetimizi koruyacak olan gerçek sistem budur!