Münafıklık ,müminlerin taklidini yapıp aralarından barınmaya çalışan kişidir aslında,
İki yüzlü oldukları için bunları tanımak zordur.
Münafıklar çeşit çeşittir. Kimi sadece maddi menfaat için müminlerin içindedir, kimi müminlere hırsından dolayı onlara zarar vermek için aralarına girer, kimi de iman eder ancak daha sonra niyetlerini bozar ve inkara saparlar. Ancak hepsinin ortak bir özelliği vardır, o da müminlere düşman olmaları ve bu yönde çaba sarf etmeleridir.
Münafıklar, müminler içinde azınlıkta kaldıklarından, “Biz de müslümanız.” deyip, vaziyeti idareye çalışırlar. Müslüman görünmek suretiyle, onların sırlarına vakıf olup, bazı yerlere haber ulaştırırlar, kaleyi içten fethe gayret ederler. Münafığın önemli bir özelliği de, müminlere iftira atmaktır.Münafık, müminle mücadeleden ümidini kestiğinde hilelere başvurur. Böylece açıktan yapamadığını, farklı şekillere bürünerek, değişik renklere girerek yapar; böler ve parçalar, toplumda kargaşanın yolunu açar, şaşkınlıklara sebep olur. Dıştan bakıldığında, yaptıkları toplumun faydasına şeylerdir.Yapılanlar araştırıldığında, deliller ortaya çıktığında, arkasında sinsi planların ve tolumun başına çoraplar örüldüğü görülür.Yalan olmadan varlıklarını sürdüremezler. Çünkü münafık, sıkıştığı zaman kendisini koruyacak bir zırha ihtiyaç duyar. O zırh da yalandır.
Kur’ânı kerim, onların bu durumlarını mealen şu şekilde anlatmaktadır:
“İnsanlardan öylesi vardır ki dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider. Üstelik sözünün özüne uyduğuna Allah’ı da şahit gösterir. Hâlbuki gerçekte o düşmanların en yamanıdır. Senin yanından ayrılınca, ülkede fesat çıkarmaya çalışır, Ürünleri ve nesilleri mahvetmek için uğraşır. Allah, elbette fesadı (bozgunculuğu) sevmez. O adama: ‘Allah’tan kork da fesat çıkarma!’ denildiğinde,Kendini benlik ve gurur kaplar ve bu, onu daha fazla günaha sürükler. Böylesinin hakkından Cehennem gelir. Gerçekten ne fena yataktır o Cehennem!” (Bakara suresi, 204-206).
Müslümanlarla birlikte olduğu zaman mümin kesilen, onlardan ayrılıp İslam dışı bir hayat süren kimselerle bir araya gelince, Müslümanların arkasından konuşan, onların taklidini yaparak eğlenen ve onları karalayan kimseler de münafıktır.
“Dört şey kimde bulunursa halis münafık olur. Kimde bunlardan bir kısmı bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar: Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet etmek, söz söylerken yalan söylemek, ahdettiğinde, söz verdiğinde sözünü tutmamak, husumet zamanında da haktan ayrılmaktır.” (S. Buhâri, Tecrid-i Sarih, 1, no: 32)
Kalplerinde hastalık bulunan münafıklar, müminlerin içinde yaşadıkları sürece kendilerini çeşitli şekillerde gizlemeye çalışırlar. Allah Kuran’da, müminlerin münafıkları tanımaları ve tedbirli olmaları için, onların bütün özelliklerini ortaya çıkarmıştır. Bu da Rabbimizin münafıklara kurduğu mükemmel bir tuzaktır. Örneğin müminler namazı, Allah ile buluşma vakti olarak değerlendirdikleri için bu randevuya sevinç içinde kalkarlar. Oysa münafıklar, bütün ibadetlerde olduğu gibi, namazı da Allah rızasını gözetmeden, yalnızca gösteriş olsun diye yaptıkları için isteksiz ve zoraki kalkarlar. Allah’ın anıldığı ortamlardan sıkılır ve Allah’ı çok az anarlar.
Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi -142)
Münafık kimseye sabah ve yatsı namazlarından daha ağır gelen bir namaz yoktur. Eğer müminler bu iki namazdaki fazileti bilselerdi, sürünerek te olsa mutlaka cemaate gelirlerdi.”buyurur. (Sahih-i Buhari, – Müslim)
Münafıkların en önemli özelliklerinden biride, fitneci bir karaktere sahip olmalarıdır. Bu yönleriyle müminlere sürekli rahatsızlık vermek ve müminlerin arasındaki tesanütü bozmak isterler.
Kendilerine: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde: ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değillerdir. (Bakara Suresi -11,12)
Kuran’ı kerimde da fitneci karaktere örnek olarak gösterilen, Hz. Musa’nın kavmindeki münafıkların başı olan Samiri, Hz. Musa’nın yokluğundan istifade ederek, kavmin içine fitne sokmuş ve birçok inananın sapmasına neden olmuştur.
Dedi ki: “Biz senden sonra kavmini deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.” (Taha Suresi – 85)
Münafıkların Kuran’ı kerim de bildirilen diğer özellikleri ise, inkarcılara sevgi duymaları, güç ve onuru onların yanında aramalarıdır. Oysa Allah cc pek çok ayeti kerimesinde müminleri, inkarcıları dost edinmekten men etmiştir. Oysa münafıklar müminleri bırakıp, kendileri ile aynı özelliklere sahip, Hz Allah’a inanmayan, ahireti unutan ve çevrelerinde bulunan herkesin de böyle olması için çaba sarf eden inkarcıları dost edinirler.
“Onlar müminleri bırakıp kafirleri dost edinirler…” (Nisa Suresi -139)
İmam-ı Gazâlî,hezretleri ‘Kalplerin Keşfi’ adlı eserinde münafıklığı anlatırken, mümin ve münafığın karşılaştırıldığı şu hadisten bahseder:
“Müminin gözü namazda, oruçta olur. Münafığın gözü ise –hayvanlarda olduğu gibi- yemekte, içmekte, ibadet ve namazdan uzak durmakta olur.
Mümin eli vardıkça sadaka verir. Hz Allah’tan günahlarının affedilmesini diler. Münafık ise, ihtiras ve boş kuruntular peşindedir.
Müminin Hz Allah’tan başka hiç kimsede umudu olmaz. Münafık ise, Hz Allah’tan başka herkese umut bağlar.
Mümin dini yerine malını feda eder. Münafık ise malı uğruna dinini satar.
Mümin Hz Allah’tan başka hiç kimseden korkmaz. Münafık ise,Hz Allah’tan başka herkesten çekinir.
Mümin iyilik işlemekle birlikte ağlar. Münafık ise kötülük işlediği halde güler.
Mümin yalnızlıktan ve kendi başına kalmaktan hoşlanır. Münafık ise girişkenlikten ve kalabalıktan hoşlanır.
Mümin tohum eker, (yapıcı ve üreticidir), kargaşalıktan hoşlanmaz. Münafık ise yıkıcıdır, bununla birlikte emeksiz ürün peşindedir.
Mümin dinin prensiplerine uygun bir idare uğruna emir verir ve yasaklar koyar, düzelticidir. Münafık ise baş olma ihtirası uğruna emirler verir ve yasaklar koyar, yıkıcıdır. Daha doğrusu kötülüğü emrederken iyiliği ve doğruluğu yasaklar.”
Bir yerlerde ne zaman münafık veya münafıklık kelimesi kullanılsa, bu sıfatı asla kendimize yakıştırmayız.
Başkaları olabilir ama biz münafık olmayız, diye düşünürüz.
Gerçekten de münafıklık gibi alçakça bir hale hiçbir mümin düşmek istemez.
Ama bu bir hastalık olunca, biz istemesek de mikrobu barındıran ortamlara girdiğimizde veya mikrobun bulunduğu işleri yaptığımızda, münafıklık mikrobunu taşıyan kişilerle temas kurduğumuzda bulaşma riski yok mudur?
Bu ümmetin en faziletlilerinden birisi olan Hz. Ömer (ra).’ın, münafıklık hastalığına yakalanma konusunda ömrünün sonuna kadar büyük bir endişeyi taşımış olması bize bir şeyler anlatmaz mı?
Tebük seferi dönüşündeydi. Efendimiz (sav)., Huzeyfe (ra)’a bazı münafıkların isimlerini söylemişti. Onları sır olarak saklayacaktı ve kimseye söylemeyecekti. Huzeyfe (ra). da bu sırrı ölünceye kadar muhafaza etti.
Hz. Ömer (ra), Rasul-i Ekrem (sav).’in vefatından sonra bir cenaze olduğunda Huzeyfe (ra).’ı takip eder, eğer cenaze namazını kılarsa kendisi de kılardı, kılmazsa o da terk ederdi. Çünkü Huzeyfe (ra). münafıkları bildiği için öldüklerinde cenazelerini kılmazdı. Hatta Hz. Ömer (ra)., Huzeyfe (ra).’ın isimlerini bildiği münafıklar arasında kendi isminin de bulunmuş olmasından endişe eder, bazen dayanamayıp Huzeyfe (ra).’a onların arasında olup olmadığını bile sorardı.
Hz. Ömer (ra).’ın endişe duyduğu bir konuda biz nasıl kendimize bu kadar güvenebiliriz?
Kur’an-ı Kerim’de, “Münafikûn” ismiyle müstakil bir sûrenin yanında 300’den fazla âyette münafıklardan bahsedilmektedir. Bu durum, İlâhi vahyin bu konuya ne denli önem verdiğini göstermesi adına dikkat çekicidir.
Kur’an’ı kerimin münafıklık konusuna geniş yer vermesinin pek çok hikmeti vardır. Bu hikmetlerin bazıları şunlardır: Din, iman düşmanlarının açıktan açığa diyanet ve mukaddesata hücum etmelerine karşılık münafık, çok defa dinî, millî ve vatanî değerlere saygılı görünerek, hatta onları şahsî menfaat ve çıkarı için sürekli öne çıkartarak istismar eder, manevî ve ahlakî değerlerin altını oyacak şekilde davranışlar sergiler. Evet, münafık, gövdenin içine giren kurtçuk gibi, toplumunun ahlak ve değerlerini gizliden gizliye yok edecek bir hayat yaşar. Bu sebepledir ki Kur’ân, münafıklar üzerinde uzun uzun durur ve bunların hileleri üzerinde müminleri sürekli uyarır.
Feraset sahibi mümin münafıkları her ortamda tanır.
Bir Müslümanın, söylediği ve yaptığı her şeyde Hz Allah’tan korkması, nefsini murakabe etmesi ve söylediği her kelimeden hesaba çekileceğini hatırlaması gerekir. “Kişinin her duyduğunu söylemesi, ona günah olarak yeter.”(Hadis-i şerif) Her hangi bir kişi veya olay hakkında son sözü söylerken çok dikkat edilmelidir. Konuşurken empati yapıyor muyuz?. Söylediğimiz sözü mümin olarak mı, yoksa münafık olarak mı, söylüyoruz. Yani nefsimiz mi konuşuyor, yoksa vicdanımız mı? Nefsi konuşturup insanlar ve olaylar hakkında, kararlar veriyorsak, dikkat bu yolun sonu münafıklığa çıkar…
Müslüman, münafıklık özelliklerini bilmeli, bu tür özellikleri taşımaktan şiddetle kaçınmalı ve bu tür özellikleri taşıyan kimselerle dostluk kurmamalıdır. Yoksa zamanla onun davranışlarında da aynı tür özellikleri görmek kaçınılmazdır. İnsanı nifaka, münafıklığa sevk eden şey dünyevi menfaatler ve şeytani telkinlerdir. Dünyanın gelip geçici, ahiretin ise kaçınılmaz son olduğunu aklından çıkarmayan müminler şeytanın etkisinden kolay sıyrılarak nifaktan uzak durabilirler. Dünyayı Allah’tan çok seven, ahireti hiç aklına getirmeyen kimseler Allah’a ve ahiret gününe iman ettiklerini söyleseler bile bu onlara bir fayda sağlamaz.
“İnsanlardan bazıları Allah’a ve ahiret gününe iman ettiklerini söylerler oysa onlar mümin değillerdir. Onlar, Allah’ı ve müminleri aldatmağa uğraşırlar; fakat kendilerinden başkalarını aldatamazlar da farkında olmazlar.” (Bakara suresi, 8-9)
Hadi şimdi her birimiz kendimize soralım !!!!
Acaba münafık mıyım?
Herkes kendi cevabını versin…
Hz. Ömer (ra).’ın endişe duyduğu bir konuda biz nasıl kendimize bu kadar güvenebiliriz?
Vesselam
(@abdulvahitkoc)
https://twitter.com/abdulvahitkoc?s=08