Dijital terzi…
Sanal kuaför...
Deneyim tasarımcısı…
Kuantum makine öğrenmesi analisti…
Finansal koç…
Sanal mağaza danışmanı…
Siber güvenlik lideri…
İnsansız hava aracı operatörü…
Yapay zekâ iş geliştirme sorumlusu…
***
Bunlar; hızlı dijitalleşmeyle birlikte 2030'dan itibaren ortaya çıkacak olan yeni mesleklerden birkaçı olarak tanımlanıyor.
Bu bilgiler, McKinsey Türkiye ve McKinsey Global Enstitüsü’nün hazırladığı bir raporda geçiyor.
İşin uzmanları; dijitalleşmenin, Türkiye’de gelecek 10 yılda 7,6 milyon çalışanı doğrudan tehdit edeceğini belirtiyor!
***
Gerçek şu ki; ‘dijital’den kaçış yok.
Hazırlıksız yakalanmamalı, çağı ıskalamamalıyız.
Bereket, ‘tahmini başlangıç’ tarihine daha 7 yıl var.
Belki kendimizi hazırlayabiliriz…
Bu süreçte bizim eğitim sistemimizde ileriye doğru bir takım gelişmeler yaşanır mı? Veya bizim gençlerde bir ilerleme olur mu?
Her alanda ‘liyakat’ geçer akçe olur mu?
Şimdiden bir şeyler söylemek çok zor.
Ama bugün için söylenecek çok şey var.
***
Doğrusunu isterseniz karamsarım.
“Bu eğitim düzeyi ile bizim terziler, dijital mijital olamaz” diye düşünüyorum.
Hele sanal kuaför, hiç olamazlar. Bence, bildiğimiz klasik berberliğe devam ederler…
Bendeki bu karamsarlığın başlıca iki gerekçesi var;
Biri gençlerin direkt kendileri (istisnalar kaideyi bozmaz, çoğunluktan söz ediyorum, yanlış anlaşılmaya)
Diğeri; çağın getirdiği yeniliklere çok sıcak bakmadıklarını her ortamda açıkça ifade eden mevcut siyasal yapı…
Bilgi peşinde koşmayan, kendini geliştirmeye meyilli olmayan bir gençlik ve zaten pozitif bilimler yerine din temelli bir eğitimi ikame eden/etmeye çalışan siyasi bir yapı…
Gerisini varın siz düşünün…
***
Türkiye’deki eğitim adına sonucu ‘berbat’ olan ortada bir yığın araştırma var…
Bunlardan birisi PISA…
PISA; 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiriyor.
Yakın geçmişte yayımlanan raporlarından birinde 37 OECD ülkesi arasında 31’inci olmuştuk.
Rapor; ‘okuduğunu anlamayan bir nesli’ konu etmişti!
Sokrates demiş ki: “Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın!”
Demiş, demesine de…
Gel de bu gruba giren gençlere Sokrates’in bu sözünü anlat…
Ortada ‘okuduğunu anlayamamak’ diye bir gerçeklik var!
Bilmem anlatabildim mi?
***
Bana göre, bizimkilerin ‘dijital’den anladığı; ‘cep telefonu’ndan öteye geçmiyor. Onu da tam kullandıkları söylenemez.
Sosyal medyada ‘sadece’ fotoğraflara bakıyor, müzik dinliyor, resim çekiyorlar falan.
Hepsi o kadar…
Cadde, sokak, metro istasyonu ve otobüs duraklarında, suratlarına yapıştırdıkları yeni nesil cep telefonlarıyla dolaşan sayısız gence benim gibi sizler de tanık olmuşsunuzdur.
Kulaklarını da kulaklık ile ‘tıkaç’lıyorlar…
Çevreden ve toplumdan kopuk hareket ettikleri için yolda yürüyemeyen; üstünüze çıkan, elektrik direklerine, ağaçlara çarpan ‘dijital genç’le dolu her yer…
Yayalara kırmızı ışık yanarken, kendini akan trafiğin önüne atanını da gördüm ben…
***
Bunlardan kaç tanesi ‘dijital terzi’, kaç tanesi ‘kuantum makine öğrenmesi analisti’ ya da kaç tanesi ‘deneyim tasarımcısı’ olur, onu bilemem?
Ama bildiğim bir şey var; sorunun ‘bataklığı’ kendilerindedir.
Bu bataklığı kendi içlerinde kurutmadıkları sürece çözüm yoktur ve olmayacaktır.
Büyük önderimiz, Atatürk’ümüzün ‘Gençliğe Hitabe’si, birçok konudaki veciz sözleri ve Cumhuriyet devrimleri tarihi kendilerine en büyük rehberdir.
Gerisi laf-ü güzaftır, ‘davul tozu ile minare’ gölgesidir…
Yoksa orman yangınlarında yanar, aşırı yağışlarda sellere kapılır, deprem enkazlarında ölür, dünya medeniyet yarışında nal toplarız!
Sözün sonunda belirtelim; bütün bu eleştirilerimiz, aldığı eğitimin hakkını fazlasıyla veren ve bizlerin geleceği olan gençlere değildir…
Eleştiri yaptığımız kesim, kendisini biliyor…