Son günlerde ülkemizde yaşanan sokak olayları, sadece bir belediye başkanının yargılanması meselesi değil. Daha derin bakıldığında, bu sürecin hukuki bir mesele olmaktan çıkıp, bilinçli bir manipülasyonun parçası haline getirildiği görülüyor. Peki, bazı siyasi gruplar neden insanları sokaklara çağırıyor? Polis ile halkı karşı karşıya getirmenin kime ne faydası var?
Belediye Başkanları Hukukun Üstünde mi?
Hukuk devleti ilkesine göre, bir belediye başkanı ya da herhangi bir kamu görevlisi suç işlediğinde yargılanabilir ve hakkında gerekli işlemler yapılabilir. Daha önce farklı partilerden birçok belediye başkanı yargılandı, hatta tutuklandı. Ancak o dönemlerde kimse halkı sokaklara dökmeye çalışmadı. Peki, bugün neden farklı bir tepki veriliyor? Çünkü mesele hukukun işletilmesi değil, hukukun siyasete malzeme edilerek bir kargaşa ortamı yaratılmasıdır.
Halkı Sokağa Dökmenin Arkasında Ne Var?
Bazı siyasi partilerin ve çevrelerin insanları sokaklara çağırmasının temel motivasyonu, toplumsal huzursuzluk yaratmaktır. Bunu yaparken "demokrasi" veya "hukuksuzluk" söylemleri kullanılıyor. Ancak asıl amaç, kaos çıkararak devlete karşı bir isyan psikolojisi oluşturmaktır. Peki, halkı polisle çatıştırmanın sonucu ne olur? Cevap net: Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak!
Kimlerin Ekmeğine Yağ Sürülüyor?
Polis, halkın güvenliği için görev yapan bir kurumdur. Ancak marjinal grupların sokağa inerek devlete karşı bir cephe oluşturduğu açıkça görülüyor. Polis ile halkı karşı karşıya getirmek, güvenlik güçlerini yıpratmanın ve devletin otoritesini sarsmanın bir parçasıdır. Türkiye, terörle mücadelede büyük adımlar atarken, bir anda sokakları hareketlendiren bu girişimlerin arkasında hangi güçlerin olduğu sorgulanmalıdır.
Marjinal Grupların Devlet Düşmanı Tavırları Neden Görmezden Geliniyor?
Bugün sokakları karıştırmaya çalışan gruplara baktığımızda, yıllardır Türkiye'ye düşmanlık eden odaklarla bağlantılı oldukları açıkça görülüyor. Ancak bu grupların saldırgan ve devlet karşıtı tavırları nedense bazı çevreler tarafından görmezden geliniyor. Demokrasi adı altında sokak eylemlerine destek verenler, aslında şiddeti ve provokasyonu meşrulaştırıyor.
Protesto Bir Hak, Ama Şiddet Asla!
Demokrasilerde protesto etmek bir haktır. İnsanlar düşüncelerini ifade edebilir, yanlış gördükleri konulara tepki gösterebilir. Ancak bunun da bir sınırı vardır. Protesto adı altında şiddete başvuruluyorsa, kamu düzeni tehdit ediliyorsa, burada artık meşru bir haktan değil, provokasyondan bahsetmek gerekir.
Dün İzmir’de yaşanan sokak olayları bunun en net örneklerinden biri oldu. Yasal çerçevede yürüyüş yapan insanların arasına sızan bazı gruplar, yüzlerini maskeyle kapatarak polisle çatışmaya girdi. Sosyal medyada paylaşılan videolarda, bu kişilerin polise balta ve Molotof kokteyli attığı açıkça görülüyor. Peki, bu nasıl bir hak olabilir? Polise saldırmak, kaldırım taşlarını söküp kamu malına zarar vermek, çevredeki esnafa korku salmak "demokratik hak" olarak tanımlanabilir mi?
Gençlerimizi Fanatik Devlet Düşmanlarından Korumalıyız
Bugün sokaklara çıkan birçok genç, gerçekten de yasal protesto hakkını kullandığını düşünüyor. Ancak bu protestoların içine sızan radikal gruplar, eylemleri bambaşka bir noktaya taşıyor. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, barışçıl göstericilerin kaldırım taşlarını sökmeye çalışanlara engel olmaya çalıştığı, ancak buna rağmen saldırıya uğradıkları görülüyor. Bu da gösteriyor ki burada organize bir provokasyon var ve amaç halkı birbirine düşürmek.
Protesto, demokratik bir haktır ama şiddetle birleştiği anda meşruiyetini kaybeder. Fikrini özgürce ifade etmek isteyen vatandaşlar, sokakları kaosa çevirmek isteyen bu marjinal gruplara karşı dikkatli olmalıdır. Çünkü burada mesele sadece bir belediye başkanının yargılanmasını protesto etmek değil; Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak, kaos ortamı yaratmak ve gençleri devletine düşman etmektir.
Türkiye’yi Kimler Karıştırmak İstiyor?
Türkiye, terörle mücadelede önemli bir noktaya gelmişken, güvenlik güçleri başarılı operasyonlarla örgütlerin kökünü kazırken, bu tür sokak hareketleri bir tesadüf olamaz. Belirli çevreler, Türkiye’nin huzur ve istikrar içinde bir ülke olmasını istemiyor. Bu yüzden halkımızın bu tür oyunlara gelmemesi, sokağa çekilerek devletine karşı kışkırtılmaması gerekiyor. Hukuki süreçler mahkemelerde işler, sokaklarda değil!
Bu noktada sağduyulu olmak, sokakta değil hukuk içinde kalmak, ülkemizin huzurunu korumak için herkesin üzerine düşen en büyük sorumluluktur.