YÜREKLİ BİR BİLİM İNSANININ BAŞARILARLA DOLU ÖYKÜSÜ

GÜNDEM/GÜNCEL 16.03.2023 - 20:45, Güncelleme: 16.03.2023 - 20:51 2082+ kez okundu.
 

YÜREKLİ BİR BİLİM İNSANININ BAŞARILARLA DOLU ÖYKÜSÜ

Prof. Dr. Haşmet Mesut Özsoy… Onu hem ekranlardan hem de sosyal medyadan tanıyoruz aslında. Bir tıp doktoru. Mesleğine pek çok başarıyı sığdırmış çalışkan ve verimli bir bilim insanı. Çevresince “Tuttuğu eli bırakamayan insan” olarak tanınıyor. Şimdilerdeyse siyasete atılmayı, yeni başarılara imza atmayı planlıyor. Profesör Özsoy’un öyküsünü sizlerle paylaşmak istedik.
    Prof. Dr. Haşmet Mesut Özsoy Kimdir? 5.04.1968 yılında Ordu- Mesudiye ilçesinde doğdu. İlköğretimini 1974 yılında Ankara Yükseliş Koleji ilköğretim okulunda başlayıp 1979 yılında tamamladı. Ortaöğretimini Afyonda Şemsettin Karahisari ortaokulunda başladı. Ortaokul eğitimini burada tamamladıktan sonra İzmir Atatürk Lisesi okulunda 1. Yılını tamamladıktan sonra Afyon Lisesinde lise hayatına devam etti. Yükseköğretim kurumuna bağlı Elazığ Fırat üniversitesi Tıp Fakültesi eğitimine 1 yıl devam ettikten sonra Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi bölümünü başarıyla bitirdi. Tıp eğitiminden sonra Macaristan Shote Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Onkoloji, Laparaskopik kanser cerrahisi, Tüp bebek alanında hem eğitim aldı hemde Shote Üniversitesi Türkoloji bölümünde seminerler düzenledi. Eğitimini burada tamamladıktan sonra T.C sağlık bakanlığı Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve doğum bölümünde eğitimine devam etti burada 2 yıl Baş asistan olarak eğitimine devam ederken Türkiye Cumhuriyetleri platformunda sağlık masasında Türkiye’yi temsil etti. Dönem dönem Türkiye Cumhuriyetlerini ziyaret ederek gittiği yerlerde Üniversite kütüphanelerinde toplantılarını yaptı. Babanız Halil İbrahim Özsoy… 1997-1999 döneminin Sağlık Bakanı… Kendisi de doktordu. Sizin bu mesleği seçmenizde babanızla olan ilişkinizin bir etkisi oldu mu? Ankara’da okurken babamız Ankara’da ihtisas yaptığım yerde uzmanlık eğitimi aldı. Ben rahmetli babamla aynı hastanede eğitim aldım. Hatta babamla aynı lisede; Afyon Lisesi’nde okudum. Tıp fakültesini bitirdiğimde babam Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeydi, nöro-psikiyatride. Orada ihtisasını tamamladıktan sonra Afyon’a tayini çıktı. Rahmetli annem de ev hanımıydı. Biz üç kardeşiz. Ben ortanca çocuğum. Her okul çıkışı babamın yanına muayenehanesini giderdim. Sonra birlikte hastaneye viziteye giderdik. Böyle her gün hastaneye giden bir çocuk düşünün. Morga kadar inerdik. Oradaki kokuyu, o dönemde devlet hastanesinin koridorlarında antibiyotik kokusunu, ağrı kesicilerin kokusunu, serumların kokusunu ilkokul 4’ten lise son üniversite sınavına kadar her gün duyuyordum. Bu koku sadece üzerime sinmedi yüreğime kadar sindi. Üniversite sınavlarında seçeneklerimin hepsini tıp fakültesinden yana kullandım. Ona yakın olan eczacılık, diş hekimliği gibi bölümleri de yazmadım. “Doktor olacağım,”dedim. Bana kimse “ne olacaksın?” diye sormuyordu; herkes “Doktor Mesut” diyordu. Hep hastaneye gittiğim için adımız öyle çıkmıştı. Hiç olmazsa bunu resmileştirelim dedik. Allah da nasip etti. Tıp fakültesini kazandım ve devam ettim.   Doktorluğun yüreğinize sindiği şu açıdan çok belli; sosyal mecrada her insanla alakalı bir kanaat var, Sizin isminiz geçtiği zaman da “Haşmet Hoca tuttuğu eli bırakmaz” diyorlar. Evet, bu benim yüreğimin markası. Azerbaycan’da başladı bu söylem. Babanız da Sağlık Bakanlığı yaptığı yıllarda orada on binlerce insanın hayatını dokunacak çalışmalar yapmıştı. Babanız da tuttuğu eli de bırakmamış; memleketini de bırakmamış. Bu, ‘tuttuğu eli bırakmama’, insanlara yardımcı olma, bir işi sonuna kadar takip etme… babanızın da kişiliğinde böyle yönler var mıydı? Babanız mesleği dışında insanların hayatına dokunma noktasında ne gibi çalışmalar yapardı? Bir babadan evladına geçebilecek en güzel huydur herhalde. Mesela, disiplin geçer, oturuş şekli, postür dediğimiz şey bir çocuğa geçer, bakışı geçer, gülmesi geçer. Hem fiziksel olarak hem de sosyal yaşantısındaki davranışları anneden babadan evladına mutlaka geçer. Çünkü o eğitim anne karnında başlar. Her halde babamın da bana manevi olarak bıraktığı şey bu. Tıp doktoru olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebilirim.   Babanızın siyaseten bir duruşu vardı, insanların problemini çözme noktasında. Siz de bu alanda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Memleketin kokusunu biz hiçbir zaman unutmadık. Unutmayız da. Halil İbrahim Özsoy siyasete küsmüş bir insan olarak göçmedi bu dünyadan. Onun vefatından sonra da siyaset bitti diye bir şey yok. Ailede siyaset, genetik olarak var. Milletvekilliğinden önce bürokratik görevlerle başladı babam. 55 yaşında emekli oldu. Siyasette ondan sonra kademeyi yükseltti; 65 yaşında Sağlık Bakanı oldu. Tüm geçmişinde doktorlukla ilgili tecrübelerini, idare ile ilgili tecrübelerini toparladı özetini çıkardı, cebine koydu, Afyon halkının desteğiyle meclise girdi… Şimdi burada Afyon’la bağımızı zaten hiç koparmadık. Hafta sonları, bayramlarda, doğumlarda, cenazelerimizde, yakın akraba-uzak akraba hiç fark etmez, hep gittik geldik. Hatta Afyon-Kütahya o bölgeden gelen direk mesleki olarak başvuran insanlarımız olsun hepsiyle birebir Afyon’un havasını hep soluduk. Hiçbir zaman nefesimizi tutmadık, nefesimiz de kesilmedi. Allah’ın izniyle. Afyon da sizi unutmamış ki babanızın ismi ile orada yerler var diye biliyorum. Yani hâlihazırda babanız hayattayken birçok sağlık ocağının açılmasına yardımcı olmuş hem mesleği icabı hem de özellikle memleketine yatırım anlamında. Yani yapmış olduğu faaliyetlerle de zaten şu an anılıyor. Teşekkür ederim. Bolvadin’de Halil İbrahim Özsoy Devlet Hastanesi var. Birçok bilimsel çalışmanız, makaleniz, eseriniz var. Bugüne kadar bilimsel olarak yaptığınız çalışmaları siyaseten de yapmayı düşünüyor musunuz? Öncelikle Halil İbrahim Özsoy adını sadece Bolvadin’de değil tüm ilçelerde Afyon merkezde yaşatmayı istiyorum. Tabii diğer hizmet etmiş kişilerimiz de önemli; Veysel Eroğlu olsun, eski Maliye bakanımız olsun, parti ayrımı yapmaksızın milletvekillerimiz olsun….  Bizim bunlardan ders çıkarmamız gerekiyor. 2023 seçimlerinden itibaren, 14 Mayıs’tan itibaren de göreve biz talibiz. Biz istiyoruz ki onların verimini arttıralım, çok daha iyisini yapalım, Afyon için -hem coğrafik hem fiziksel iklimsel sosyal yaşantısına uygun olacak şekilde- her türlü projeyi önceden hazırlayalım. Meclise girmeden önce ki orada kimseyi oyalamayalım. Sizin için fikir ile proje arasındaki fark nedir? Proje var, “fikir uçuşması var”! Alt yapısı, bilimsel çalışması olmayan şeye proje denmez. Dediğim gibi, fikir uçuşmasıdır o. Benim, mesela Afyon’a gidip üzerinde hiç çalışmadığım bir konuda geçmişe dönük gazete bilgilerini, onunla ilgili yorumları okuyup “Bu konuyla ilgili proje ile geliyorum” dememe benzer. Şimdi, seçimlerde dikkat ettim “projelerimiz” diye sunuyorlar. Proje yazıyorsan onları ispatlamak zorundasın. Klinik bilimsel çalışmalarını ortaya koymak zorundasın. Bunun benzerlerini ortaya koyacaksın. O benzerlerinde olmayan bir şey ortaya koyuyorsan o zaman elini öperim… Bir de şu var: Bilimsel verilerle çalışalım, her partiye yardımcı olalım. Ben Afyon’da A partisinden adaylığımı koymuşsam, -seçilecek yerde olsam, seçilmeyecek yerde olsam hiç önemli değil-  parti mensubu bir aday benden çalışmalarımı istediği sürece ben veririm, ona sunarım. Ona yol haritasını gösteririm. Yabancı dil bilmiyorsa Türkçe’ye çeviririm. Hatta ve hatta benim kendi rehberimden çevremden bakarım; yurtiçi ve yurtdışı ile ilgili bu konuyla ilgili çalışmaları gösteririm. Mesela besicilik, patates üretimi, termal ile ilgili hem Türkiye’de hem de yurtdışında bilim adamları ile tanıştırırım. O da hazırlığını yapar ve seçim meydanına çıkıp anlatır. Ben gurur duyarım. Yeter ki tüm partilerdeki adaylar aynı zihniyette olalım. Ama herkes kendi memleketine bu tarz bilimsel verilerle sahip çıksın. Hocam siz siyasete biraz bilim gibi bakıyorsunuz. Bilim de evrenseldir; paylaşıma açıktır. Siz bugüne kadar yaptığınız bilimsel çalışmalarınızdan hiçbirini dosyasını elinde tutup “beni bir yere getirirseniz açıklarım, beni bir yere getirirseniz faydanıza sunarım” demediniz. Siz bugüne kadar yaptığınız çalışmaların hepsini bütün dünyanın hizmetine sundunuz. Çok kısa bir örnek vereceğim: Zaten projem var demedim. Hazırlıklarımız var, inşallah yetişir. İster listenin birinci sırasında olalım ister 16. sırasında olalım, hiç sorun değil. Biz götürüp ilgili, yakın bulduğumuz partiye veririz bu çalışmaları. Ama daha çalışma aşamasında. Şu anda üzerine çalıştığımız 7-8 tane çalışmamız var, daha projelendirilmedi. Nedir bunlar? Afyonkarahisar için en önemli kaynaklardan bir tanesi hayvancılıktır. Biz ona besicilik diyoruz. İkincisi tarım ve üretimdir. Üçüncüsü; Afyon, mezbaha şehridir. Şu anda entegre et diyorlar. İsmi entegre et tesisleri olmuş. Bu üçünden birinde, mesela besicilikte Hollanda’yı örnek alın diyoruz. Şu anda düşünmeden konuşuyorum, fikir bile değil. Mesela besiciliği Hollanda nasıl yapıyor? Kuzey-Güney ülkelerine bakıyoruz oraya gitmeden teknolojiyi kullanarak. Oralarla bağlantılı kişilerle görüşerek biz bunu maliyeti en az olacak, verim çok olacak, iş gücü kaybı olmayacak, iş sağlığına dikkat edilecek ve sistemli çalışılacak şekilde sağladığımız zaman biz bunu proje haline getiririz, ilgili bakanlığa sunarız. İster iktidarda ol ister muhalefette ol isterse o partinin yönetme yönetim organlarında ol. Diğer partilerden de bununla ilgili bir bakan varsa aynı tavrı sergileriz. Mesela ben muhalefet olsam, Tarım Bakanı da B partisinden olsa ben gene de kimse istemeden bu çalışmamı götürür veririm, “uygula” derim. Sonuçta bu benim fikrim. Bunu ben yapıyorum. Hocam şimdi de “kök hücre” meselesine gelelim. Siz, “10 yıl süren bir bilimsel çalışmadan sonra kök hücre meselesini gündeme getirdik” diyorsunuz. “Bu konunun gündeme gelmesi için bilimin ilerlemesi gerekiyordu. Bizim tecrübe kazanmamız gerekiyordu, ekiplerin tecrübe kazanması gerekiyordu. Yani bir bilgi ve birikimin sonucunda biz artık bu çalışmaları yapabildik” diyorsunuz. Şunu sormak istiyorum; o gün bugün müdür? Şöyle söyleyeyim: Mesleki olarak da kişisel olarak da hazır olmalıydım. Klinik deneyimler çok önemli. Öğretim üyesi olarak hazır olmalıydım; uzmanlık, yardımcı doçentlik, doçentlik, profesörlük. Tecrübe olarak içime sinmesi lazımdı. Ameliyathaneye girerken göğsümü gere gere gereceğim, içime sinerek gireceğim, tedirgin olarak değil. İçeriden birinden yardım isteyerek değil; özümsemiş bir şekilde. Tecrübe 32 yıl. Bundan sonrası her şeyimiz hazır. 32 yıldır beyaz gömleğimizi, ameliyathane formamızı sırtımızdan çıkarmadık. Şimdi zamanı geldi. kaynak NvarNyokİzmir 
Prof. Dr. Haşmet Mesut Özsoy… Onu hem ekranlardan hem de sosyal medyadan tanıyoruz aslında. Bir tıp doktoru. Mesleğine pek çok başarıyı sığdırmış çalışkan ve verimli bir bilim insanı. Çevresince “Tuttuğu eli bırakamayan insan” olarak tanınıyor. Şimdilerdeyse siyasete atılmayı, yeni başarılara imza atmayı planlıyor. Profesör Özsoy’un öyküsünü sizlerle paylaşmak istedik.

 

 

Prof. Dr. Haşmet Mesut Özsoy Kimdir?

5.04.1968 yılında Ordu- Mesudiye ilçesinde doğdu. İlköğretimini 1974 yılında Ankara Yükseliş Koleji ilköğretim okulunda başlayıp 1979 yılında tamamladı. Ortaöğretimini Afyonda Şemsettin Karahisari ortaokulunda başladı. Ortaokul eğitimini burada tamamladıktan sonra İzmir Atatürk Lisesi okulunda 1. Yılını tamamladıktan sonra Afyon Lisesinde lise hayatına devam etti.

Yükseköğretim kurumuna bağlı Elazığ Fırat üniversitesi Tıp Fakültesi eğitimine 1 yıl devam ettikten sonra Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi bölümünü başarıyla bitirdi. Tıp eğitiminden sonra Macaristan Shote Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Onkoloji, Laparaskopik kanser cerrahisi, Tüp bebek alanında hem eğitim aldı hemde Shote Üniversitesi Türkoloji bölümünde seminerler düzenledi. Eğitimini burada tamamladıktan sonra T.C sağlık bakanlığı Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve doğum bölümünde eğitimine devam etti burada 2 yıl Baş asistan olarak eğitimine devam ederken Türkiye Cumhuriyetleri platformunda sağlık masasında Türkiye’yi temsil etti. Dönem dönem Türkiye Cumhuriyetlerini ziyaret ederek gittiği yerlerde Üniversite kütüphanelerinde toplantılarını yaptı.

Babanız Halil İbrahim Özsoy… 1997-1999 döneminin Sağlık Bakanı… Kendisi de doktordu. Sizin bu mesleği seçmenizde babanızla olan ilişkinizin bir etkisi oldu mu?

Ankara’da okurken babamız Ankara’da ihtisas yaptığım yerde uzmanlık eğitimi aldı. Ben rahmetli babamla aynı hastanede eğitim aldım. Hatta babamla aynı lisede; Afyon Lisesi’nde okudum. Tıp fakültesini bitirdiğimde babam Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeydi, nöro-psikiyatride. Orada ihtisasını tamamladıktan sonra Afyon’a tayini çıktı. Rahmetli annem de ev hanımıydı. Biz üç kardeşiz. Ben ortanca çocuğum. Her okul çıkışı babamın yanına muayenehanesini giderdim. Sonra birlikte hastaneye viziteye giderdik. Böyle her gün hastaneye giden bir çocuk düşünün. Morga kadar inerdik. Oradaki kokuyu, o dönemde devlet hastanesinin koridorlarında antibiyotik kokusunu, ağrı kesicilerin kokusunu, serumların kokusunu ilkokul 4’ten lise son üniversite sınavına kadar her gün duyuyordum. Bu koku sadece üzerime sinmedi yüreğime kadar sindi. Üniversite sınavlarında seçeneklerimin hepsini tıp fakültesinden yana kullandım. Ona yakın olan eczacılık, diş hekimliği gibi bölümleri de yazmadım. “Doktor olacağım,”dedim. Bana kimse “ne olacaksın?” diye sormuyordu; herkes “Doktor Mesut” diyordu. Hep hastaneye gittiğim için adımız öyle çıkmıştı. Hiç olmazsa bunu resmileştirelim dedik. Allah da nasip etti. Tıp fakültesini kazandım ve devam ettim.

 

Doktorluğun yüreğinize sindiği şu açıdan çok belli; sosyal mecrada her insanla alakalı bir kanaat var, Sizin isminiz geçtiği zaman da “Haşmet Hoca tuttuğu eli bırakmaz” diyorlar.

Evet, bu benim yüreğimin markası. Azerbaycan’da başladı bu söylem.

Babanız da Sağlık Bakanlığı yaptığı yıllarda orada on binlerce insanın hayatını dokunacak çalışmalar yapmıştı. Babanız da tuttuğu eli de bırakmamış; memleketini de bırakmamış. Bu, ‘tuttuğu eli bırakmama’, insanlara yardımcı olma, bir işi sonuna kadar takip etme… babanızın da kişiliğinde böyle yönler var mıydı? Babanız mesleği dışında insanların hayatına dokunma noktasında ne gibi çalışmalar yapardı?

Bir babadan evladına geçebilecek en güzel huydur herhalde. Mesela, disiplin geçer, oturuş şekli, postür dediğimiz şey bir çocuğa geçer, bakışı geçer, gülmesi geçer. Hem fiziksel olarak hem de sosyal yaşantısındaki davranışları anneden babadan evladına mutlaka geçer. Çünkü o eğitim anne karnında başlar. Her halde babamın da bana manevi olarak bıraktığı şey bu. Tıp doktoru olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

 

Babanızın siyaseten bir duruşu vardı, insanların problemini çözme noktasında. Siz de bu alanda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Memleketin kokusunu biz hiçbir zaman unutmadık. Unutmayız da. Halil İbrahim Özsoy siyasete küsmüş bir insan olarak göçmedi bu dünyadan. Onun vefatından sonra da siyaset bitti diye bir şey yok. Ailede siyaset, genetik olarak var. Milletvekilliğinden önce bürokratik görevlerle başladı babam. 55 yaşında emekli oldu. Siyasette ondan sonra kademeyi yükseltti; 65 yaşında Sağlık Bakanı oldu. Tüm geçmişinde doktorlukla ilgili tecrübelerini, idare ile ilgili tecrübelerini toparladı özetini çıkardı, cebine koydu, Afyon halkının desteğiyle meclise girdi… Şimdi burada Afyon’la bağımızı zaten hiç koparmadık. Hafta sonları, bayramlarda, doğumlarda, cenazelerimizde, yakın akraba-uzak akraba hiç fark etmez, hep gittik geldik. Hatta Afyon-Kütahya o bölgeden gelen direk mesleki olarak başvuran insanlarımız olsun hepsiyle birebir Afyon’un havasını hep soluduk. Hiçbir zaman nefesimizi tutmadık, nefesimiz de kesilmedi. Allah’ın izniyle.

Afyon da sizi unutmamış ki babanızın ismi ile orada yerler var diye biliyorum. Yani hâlihazırda babanız hayattayken birçok sağlık ocağının açılmasına yardımcı olmuş hem mesleği icabı hem de özellikle memleketine yatırım anlamında. Yani yapmış olduğu faaliyetlerle de zaten şu an anılıyor.

Teşekkür ederim. Bolvadin’de Halil İbrahim Özsoy Devlet Hastanesi var.

Birçok bilimsel çalışmanız, makaleniz, eseriniz var. Bugüne kadar bilimsel olarak yaptığınız çalışmaları siyaseten de yapmayı düşünüyor musunuz?

Öncelikle Halil İbrahim Özsoy adını sadece Bolvadin’de değil tüm ilçelerde Afyon merkezde yaşatmayı istiyorum. Tabii diğer hizmet etmiş kişilerimiz de önemli; Veysel Eroğlu olsun, eski Maliye bakanımız olsun, parti ayrımı yapmaksızın milletvekillerimiz olsun….  Bizim bunlardan ders çıkarmamız gerekiyor. 2023 seçimlerinden itibaren, 14 Mayıs’tan itibaren de göreve biz talibiz. Biz istiyoruz ki onların verimini arttıralım, çok daha iyisini yapalım, Afyon için -hem coğrafik hem fiziksel iklimsel sosyal yaşantısına uygun olacak şekilde- her türlü projeyi önceden hazırlayalım. Meclise girmeden önce ki orada kimseyi oyalamayalım.

Sizin için fikir ile proje arasındaki fark nedir?

Proje var, “fikir uçuşması var”! Alt yapısı, bilimsel çalışması olmayan şeye proje denmez. Dediğim gibi, fikir uçuşmasıdır o. Benim, mesela Afyon’a gidip üzerinde hiç çalışmadığım bir konuda geçmişe dönük gazete bilgilerini, onunla ilgili yorumları okuyup “Bu konuyla ilgili proje ile geliyorum” dememe benzer. Şimdi, seçimlerde dikkat ettim “projelerimiz” diye sunuyorlar. Proje yazıyorsan onları ispatlamak zorundasın. Klinik bilimsel çalışmalarını ortaya koymak zorundasın. Bunun benzerlerini ortaya koyacaksın. O benzerlerinde olmayan bir şey ortaya koyuyorsan o zaman elini öperim… Bir de şu var: Bilimsel verilerle çalışalım, her partiye yardımcı olalım. Ben Afyon’da A partisinden adaylığımı koymuşsam, -seçilecek yerde olsam, seçilmeyecek yerde olsam hiç önemli değil-  parti mensubu bir aday benden çalışmalarımı istediği sürece ben veririm, ona sunarım. Ona yol haritasını gösteririm. Yabancı dil bilmiyorsa Türkçe’ye çeviririm. Hatta ve hatta benim kendi rehberimden çevremden bakarım; yurtiçi ve yurtdışı ile ilgili bu konuyla ilgili çalışmaları gösteririm. Mesela besicilik, patates üretimi, termal ile ilgili hem Türkiye’de hem de yurtdışında bilim adamları ile tanıştırırım. O da hazırlığını yapar ve seçim meydanına çıkıp anlatır. Ben gurur duyarım. Yeter ki tüm partilerdeki adaylar aynı zihniyette olalım. Ama herkes kendi memleketine bu tarz bilimsel verilerle sahip çıksın.

Hocam siz siyasete biraz bilim gibi bakıyorsunuz. Bilim de evrenseldir; paylaşıma açıktır. Siz bugüne kadar yaptığınız bilimsel çalışmalarınızdan hiçbirini dosyasını elinde tutup “beni bir yere getirirseniz açıklarım, beni bir yere getirirseniz faydanıza sunarım” demediniz. Siz bugüne kadar yaptığınız çalışmaların hepsini bütün dünyanın hizmetine sundunuz.

Çok kısa bir örnek vereceğim: Zaten projem var demedim. Hazırlıklarımız var, inşallah yetişir. İster listenin birinci sırasında olalım ister 16. sırasında olalım, hiç sorun değil. Biz götürüp ilgili, yakın bulduğumuz partiye veririz bu çalışmaları. Ama daha çalışma aşamasında. Şu anda üzerine çalıştığımız 7-8 tane çalışmamız var, daha projelendirilmedi.

Nedir bunlar?

Afyonkarahisar için en önemli kaynaklardan bir tanesi hayvancılıktır. Biz ona besicilik diyoruz. İkincisi tarım ve üretimdir. Üçüncüsü; Afyon, mezbaha şehridir. Şu anda entegre et diyorlar. İsmi entegre et tesisleri olmuş. Bu üçünden birinde, mesela besicilikte Hollanda’yı örnek alın diyoruz. Şu anda düşünmeden konuşuyorum, fikir bile değil. Mesela besiciliği Hollanda nasıl yapıyor? Kuzey-Güney ülkelerine bakıyoruz oraya gitmeden teknolojiyi kullanarak. Oralarla bağlantılı kişilerle görüşerek biz bunu maliyeti en az olacak, verim çok olacak, iş gücü kaybı olmayacak, iş sağlığına dikkat edilecek ve sistemli çalışılacak şekilde sağladığımız zaman biz bunu proje haline getiririz, ilgili bakanlığa sunarız. İster iktidarda ol ister muhalefette ol isterse o partinin yönetme yönetim organlarında ol. Diğer partilerden de bununla ilgili bir bakan varsa aynı tavrı sergileriz. Mesela ben muhalefet olsam, Tarım Bakanı da B partisinden olsa ben gene de kimse istemeden bu çalışmamı götürür veririm, “uygula” derim. Sonuçta bu benim fikrim. Bunu ben yapıyorum.

Hocam şimdi de “kök hücre” meselesine gelelim. Siz, “10 yıl süren bir bilimsel çalışmadan sonra kök hücre meselesini gündeme getirdik” diyorsunuz. “Bu konunun gündeme gelmesi için bilimin ilerlemesi gerekiyordu. Bizim tecrübe kazanmamız gerekiyordu, ekiplerin tecrübe kazanması gerekiyordu. Yani bir bilgi ve birikimin sonucunda biz artık bu çalışmaları yapabildik” diyorsunuz. Şunu sormak istiyorum; o gün bugün müdür?

Şöyle söyleyeyim: Mesleki olarak da kişisel olarak da hazır olmalıydım. Klinik deneyimler çok önemli. Öğretim üyesi olarak hazır olmalıydım; uzmanlık, yardımcı doçentlik, doçentlik, profesörlük. Tecrübe olarak içime sinmesi lazımdı. Ameliyathaneye girerken göğsümü gere gere gereceğim, içime sinerek gireceğim, tedirgin olarak değil. İçeriden birinden yardım isteyerek değil; özümsemiş bir şekilde. Tecrübe 32 yıl. Bundan sonrası her şeyimiz hazır. 32 yıldır beyaz gömleğimizi, ameliyathane formamızı sırtımızdan çıkarmadık. Şimdi zamanı geldi.

kaynak NvarNyokİzmir 
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.