Sayın Abdülvahit Koç’un geçen hafta yayınladığı “Aklı Küçük Koltukları Büyük İnsanlar” yazısının düşündürdükleri
İyilik, Kötülüğün tek yumurta ikizi…
Güzellikle çirkinlik; haramla helal; doğruyla yanlış, yüce ile rezil gibi...
Anadolu'da yaşamak hem tanrısal bir ödül, hem de cehennemi bir cezadır.
Güzel olan her girişimin gölgesine, kötü niyetli bir çıkar gizlenmiştir.
Anadolu'ya bir değer katmak için çırpınanlar ile Anadolu'dan bir değeri kendilerine katmak için çırpınanlar... Bazen karşı karşıya bazen yan yana...
Ve kapılar yapılmıştır her yetkilinin odasına; küçük küçük kapılar... Öylesine küçük kapılar ki, girmeniz için küçülmeniz ve eğilmeniz gerekir.
Kocaman sıfatları vardır; kendilerinden büyük.
Ve her sabah, o küçücük kapılardan önce kendileri girerler; küçülerek ve eğilerek.
Bu kapının kendilerini küçültmüş olduğunu bildikleri için, her gelenin daha küçülmesini ve daha eğilmesini isterler.
Küçülmeler ve eğilmeler besler, küçülmüş ve eğilmiş sakat ruhlarını.
Anadolu'da yaşamak hem tanrısal bir ödül hem de cehennemi bir ceza…
Kimileri "Ortak Akıl" peşinde; kimileri, aklı bir kenara koyup ortak peşinde.
Hizmet ediyorum; Böyle tapınır Anadolu'da hükmedenlerin riyakârlığı, çöplerin üreme hızı, toplanma hızından yüksek; Sevinçleri paylaşma hızı; acıları paylaşma hızından yavaş.
İyi olan her şey korkutur, hükmedenlerin riyakârlığını.
"Ya iyi olursa her şey" ve kesilirse kendilerine doğru akan su, öyle korkarlar iyiden.
"Ya barışırsa herkes birbiriyle" aç kalır, kargaşadan beslenenler.
Hükmedenler riyakârsa, korkakların ve kargaşadan beslenenlerin oyuncağı olur.
Ve riyakârsa hükmedenler, küçülttükleri kapılarda dik duramazlar; eğilmek küçülmek zorunda kalırlar.
Kim demiş "bu bir kaderdir" diye? Kendi elleriyle kendi tabutunun çivisini çakanlara kader ne yapsın? Bunlar cezasıdır Anadolu'da yaşamanın.
Ama ödülü de az değildir ve bu altmış asırlık gözlerle bakan yurdun…
Dostlar da vardır o kapıların ardında, erdemleriyle yaşayanlar ve yaşamını erdemle dolduranlar.
Bu güzel yurdun en güzel yanı toprakları sulayan bir ırmağın kıyısında bir çınar ağacının gölgesidir.
Hiçbir riyakârlığın ulaşmadığı, "Müdür, Başkan, Danışman, Vekil, İl Başkanı Yön. Krl. Başk," gibi hiçbir sıfatın kirletemediği ağaç gölgeleri…
O ırmağın kenarında bir ağacın gölgesinde, “Aklı Küçük Koltukları Büyük İnsanlara” sesleniyorum:
Ah! Diyorum insan Ah!
Bırak gölgelerin peşinden koşmayı. Bak. Kendi gövdenin gölgesi bile kalmamış.
Ruhun karardıkça bedenin saydamlaşmış.
Ve yığınları oluşturan küçük insanlardır şimdi efendi olanlar…
Kendini aşmaktan korkan ve bir hükmedenin gölgesinde huzur arayanlar…
Bunlar bıkıp usanmadan sorarlar ve hiç yorulmazlar…
Kapı kapı; pencere pencere; broşür broşür; anket anket; televizyon televizyon sorarlar: “İnsan en iyi, en uzun, en güzel nasıl korunur…”
Değil mi bu gün küçük insanlar efendidir: bunların hepsi tevekkülü ve tevazuu ve kurnazlığı ve çalışkanlığı ve ihtimamı vesaire küçük faziletleri tavsiye ederler…
Küçük efendilerden küçük düşünceler çıkar
Bütün cezalarına karşı, Anadolu'da yaşamak bir ödüldür.
Giderek küçülüyorsunuz ey küçük insanlar! Ne kadar çok insan eğilirse karşınızda o kadar küçülüp ufalıyorsunuz.
Ve siz küçülüp yok oldukça o denli ödül olacak Anadolu'da yaşamak…
Bizler böyle yaşıyoruz bu güzel Anadolu’da,
Bir ağacın gölgesini, hükmeden riyakârların gölgesine tercih ederek…