Dr. Vehbi Kara
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi Kara
 

MENEMEN, HÜRRİYETİ BOĞMA HADİSESİDİR

Menemen Hürriyeti Boğma Operasyonudur Yıllardır Türk Milletinin aklı ile alay edip 6-7 tane esrarkeşin vatanımızı bölüp parçalamaya çalıştığını iddia ediyorlar. Bunun ne derece yalan ve gerçekleri çarpıtmak için yapıldığını neredeyse her yıl “Menemen Olaylarının” yıldönümlerinde dile getiriyor asıl maksadın çok partili hayata geçişi engellemek olduğunu anlatmaya çalışıyorum. İşte bu yazıda da özellikle Genelkurmay Başkanlığının raporlarına dayanarak tek partili otoriter yönetim özentisi içindeki zavallıların halkımızı nasıl aldattıklarını dile getireceğim. Evet, asıl mesele “Serbest Fırka’nın” Türkiye’nin ilk çok partili seçiminde elde ettiği başarıdır. Her ne kadar yerel yönetim seçimleri dahi olsa Serbest Fırka girdiği her şehirde olağanüstü başarılar kazanmıştır. Bu durum CHP yönetimini telaşlandırmış “eyvah iktidar elden gidiyor!” telaşı ile önce Serbest Fırka kapatılmıştır. Daha sonra Menemen Olayları gibi çirkin tezgâhlar kurulmuş bir askerimiz şehit edilmiştir. Bunun üzerine derhal askeri mahkemeler kurularak Menemen halkı cezalandırılmıştır. Olayın içyüzü bu kadar açık ve net olmasına rağmen utanmadan yalan söylemeye devam eden bazı siyasi kurumlar ve tarihçilere cevap vermek maksadıyla Genelkurmay arşivlerinde yayınlana raporları arz etmek suretiyle Menemen olaylarının iç yüzünü bir kere daha anlatayım… “Yakın tarih” yazı ve araştırmaları ne yazık ki hala ciddi bir şekilde yapılmamaktadır. Yalanlarla dolu resmi tarih projeleri ile adeta halkımızın aklı ile alay edilmeye devam edilmektedir. Medyada ve üniversitelerde olaylar çarpıtarak anlatılırken zerre kadar utanma ve haya bulunmamaktadır. Bu fena insanları iyi tanımak gerekiyor. Çünkü gerçek suçlular temize çıkarılırken masum insanlar töhmet altında bırakılmaktadır. Suçsuz yere İstiklal Mahkemeleri ile idam edilen çoğu şeyh, hoca ve din görevlisi insanları savunması gereken kurumlar, pişkin pişkin olayları seyredip bir iki kelam etmeye dahi gayret etmiyorlar. O halde “evet, doğrusu budur” denilene kadar yazmaktan yorulmamak gerekiyor. Bazen tehditlerle yıldıracaklarını ve korkutacaklarını zannediyorlar. “Ölümüm denizden olsun, neticede geniş bir kabirdir” diyen insanlardanız. Gerçekleri söylemek, hakkın ve doğrunun peşinden gitmek boynumuzun borcudur. Resmi tarih yalanlarının ortaya çıkmasını istemeyenler, yakın tarihimizin anlaşılmaması için çok çaba sarf etmişler hatta olduğunun tam aksi ile anlatmışlardır. İşte Menemen olayı da böylesine acı ve insanı kahreden bir meseledir. Zabıt ve kararları açıklanan ve tarihçilerin istifadesine sunulan bu dokümanlar içerisinde Genelkurmay Başkanlığı’nın önemli bir rolü var. Bundan sonra kimsenin bilgim belgem yok demeye hakkı yoktur bu mazeretleri tamamen ortadan kalkmıştır. Bu yazılar ve belgeler sonrasında birçok akademisyen ve tarihçi, yakın tarihimizle ilgili belgeleri daha bir başka bakış açısıyla incelemeli, resmi tarihin dışına çıkarak gerçekler üzerinde yoğunlaşmalıdır. İşte tarihin karanlıklarına hapsedilen Menemen’de yaşanan olaylar ile ilgili olarak 24 Aralık 2006 tarihinde önemli belgeler yayımlamış o dönemde Büyük Erkân-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı’na ait 26 Aralık 1930 tarihli belgeler işin içyüzünü net bir şekilde ortaya koymaktadır. Hükümet tarafından yapılan ihmallere dikkat çekilen bu belgelerde; Genelkurmay Başkanlığı tarafından Menemen’e gönderilen üst düzey bir rütbelinin hadiseden üç gün sonra Ankara’ya ilettiği raporda Kubilay’ı öldüren Derviş Mehmet’in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiği ifade edilmişti. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta “olay çıkmasına göz yumulduğu” anlaşılmıştı. Dokuz maddeden oluşan bu dört sayfalık raporda kendini Derviş Mehmet olarak tanıtan kişinin Manisa’da bir esrarkeş kahvesini mekân edindiği tespiti ile beraber Asteğmen Kubilay’ın haince bir kışkırtma sonucunda şehit edildiğini ortaya çıkarmıştır. Olaylar sırasında İlçe Jandarma Komutanı olan Komutan Yüzbaşı Fahri, esrarkeş elebaşı Derviş Mehmed’le bir süre konuşmuştur. Bu konuşma kayıtlara; “ikna edemedi” şeklinde geçmektedir. Yüzbaşı Fahri, sessiz ve uysal bir şekilde geri çekilir. Sadece Alaydan asker istemekle yetinir. Alay da askerliğini yapmakta olan öğretmen Kubilay’ı çok küçük bir müfreze ile gönderir. Gönderir lâkin Asteğmen Kubilay’da silâh, askerlerinde ise mermi yoktur. İşin kötüsü onları kurbanlık koyun gibi ileriye süren Yüzbaşı Fahri hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır. Menemen’de gelişen olaylar sonrasında bu kışkırtmanın ne derece vahim olduğu gözler önüne serilmişti. Meselâ yargılama kısmı buna en güzel örnektir. Genelkurmay tarafından Menemen’e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Mustafa Muğlalı Paşa idi. Hani şu Van’ın Özalp ilçesinde 33 kişiyi kurşuna dizdiren komutan. Muğlalı, Derviş Mehmed ve arkadaşlarının durumunun günler öncesinden rapor edilmesine rağmen, gerekenin yapılmadığını söylemiştir. Manisa’dan kaybolduktan sonra, Menemen’e gelene kadar geçtikleri köyler bilinmesine rağmen, durdurulmadıkları, bilâkis “hadisenin gerçekleşmesinin beklendiği” rapor edilmiştir. Muğlalı Paşa, olayla ilgili olarak kurulan Harp Divanı Mahkemesinin de başkanıdır aynı zamanda. Burada altı kişinin yaşattığı trajedinin faturasını Menemen halkına kesmekle görevlendirilmiştir. Zira devlet yönetimi tarafından kesin bir dille; “Menemen’i haritadan silin” talimatı verilmiştir. Muğlalı Paşa üzerine düşeni yapmış, ilgili ilgisiz herkesi yargılamış 6’sı yaşı küçük olduğu için sonradan infazı durdurulacak olan 36 kişiyi idam etmiştir. Bir tanesi Yahudi olan 41 kişiyi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırmıştır. İşte bu olayın sebebi tamamen siyasi ve bürokratiktir. Asker ve kamu görevlileri o tarihte otoriter bir yönetim ile demir yumrukla idare edilmekteydi. Bu nedenle sonraki dönemde yazılıp çizilen ve resmi tarih sayfalarını dolduran “irticai kalkışma” olayının hiçbir anlamı ve doğruluğu yoktur. Dönemin siyasî şartlarını hatırladığımız zaman taşlar iyice yerine oturacaktır. Zira “ikinci demokrasi denemesi” olarak sayabileceğimiz Serbest Cumhuriyet Fırkası, Menemen’de karşılık bulmuş halkın büyük teveccühüne mazhar olmuştu. Devrin yöneticileri, Cumhuriyet Halk Fırkası için endişe etmekte haklıydılar. Tek adam yönetimi ve otoriter uygulamalar halkın canından bezdirmiş, ekonomik sıkıntılar had safhaya ulaşmıştı. Bir de yetmezmiş gibi dış ülkelerden de baskılar geliyor “tek partili cumhuriyet, faşistliktir” diye mevcut rejim eleştiriliyordu. Serbest Cumhuriyet Fırkasının (SCF) başarısından rahatsızlık duyulması son derece normaldi. Bu cahil halk ne çabuk başka bir partiye destek olmuştu. Derhal SCF kapatıldı. Yetmedi bir de ders verilmeliydi. Otoriter sistem, mevcut durumun devamı için mesaj vermek üzere, SCF’nin desteklendiği küçük bir bölgeyi pilot yer olarak seçmişti. Geriye figüranlar kalıyordu ve bulmakta da zorlanılmadı. Askerlik vazifesini yapmakta olan ve dindarlığı ile tanınan Öğretmen Kubilay, kurban seçilmiş feda edilmişti. İşte Genelkurmay Belgelerinden ve mahkeme zabıtlarından elde edilecek sonuç buydu. Bu olaydan sonra çok partili hayata geçebilmek için 2. Dünya savaşını beklemek ve hürriyetçi rejimlerin galip gelmesi şartının yerine gelmesi gerekiyordu. 1946 yılında ancak hileli dahi olsa çok partili seçimler yapılabildi. O günkü şartlar altında ne muazzam bir gelişmeydi böyle bir seçim. İşte resmi tarihin çarpıtmalarından bir tanesini Aralık ayının bu son günlerinde tekrar dile getirerek bir parça uyanmamıza vesile olur diye izah etmeye çalışıyorum... Vesselam Dr. Vehbi KARA
Ekleme Tarihi: 24 Aralık 2019 - Salı

MENEMEN, HÜRRİYETİ BOĞMA HADİSESİDİR

Menemen Hürriyeti Boğma Operasyonudur

Yıllardır Türk Milletinin aklı ile alay edip 6-7 tane esrarkeşin vatanımızı bölüp parçalamaya çalıştığını iddia ediyorlar. Bunun ne derece yalan ve gerçekleri çarpıtmak için yapıldığını neredeyse her yıl “Menemen Olaylarının” yıldönümlerinde dile getiriyor asıl maksadın çok partili hayata geçişi engellemek olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

İşte bu yazıda da özellikle Genelkurmay Başkanlığının raporlarına dayanarak tek partili otoriter yönetim özentisi içindeki zavallıların halkımızı nasıl aldattıklarını dile getireceğim. Evet, asıl mesele “Serbest Fırka’nın” Türkiye’nin ilk çok partili seçiminde elde ettiği başarıdır.

Her ne kadar yerel yönetim seçimleri dahi olsa Serbest Fırka girdiği her şehirde olağanüstü başarılar kazanmıştır. Bu durum CHP yönetimini telaşlandırmış “eyvah iktidar elden gidiyor!” telaşı ile önce Serbest Fırka kapatılmıştır. Daha sonra Menemen Olayları gibi çirkin tezgâhlar kurulmuş bir askerimiz şehit edilmiştir. Bunun üzerine derhal askeri mahkemeler kurularak Menemen halkı cezalandırılmıştır.

Olayın içyüzü bu kadar açık ve net olmasına rağmen utanmadan yalan söylemeye devam eden bazı siyasi kurumlar ve tarihçilere cevap vermek maksadıyla Genelkurmay arşivlerinde yayınlana raporları arz etmek suretiyle Menemen olaylarının iç yüzünü bir kere daha anlatayım…

“Yakın tarih” yazı ve araştırmaları ne yazık ki hala ciddi bir şekilde yapılmamaktadır. Yalanlarla dolu resmi tarih projeleri ile adeta halkımızın aklı ile alay edilmeye devam edilmektedir. Medyada ve üniversitelerde olaylar çarpıtarak anlatılırken zerre kadar utanma ve haya bulunmamaktadır. Bu fena insanları iyi tanımak gerekiyor. Çünkü gerçek suçlular temize çıkarılırken masum insanlar töhmet altında bırakılmaktadır.

Suçsuz yere İstiklal Mahkemeleri ile idam edilen çoğu şeyh, hoca ve din görevlisi insanları savunması gereken kurumlar, pişkin pişkin olayları seyredip bir iki kelam etmeye dahi gayret etmiyorlar. O halde “evet, doğrusu budur” denilene kadar yazmaktan yorulmamak gerekiyor.

Bazen tehditlerle yıldıracaklarını ve korkutacaklarını zannediyorlar. “Ölümüm denizden olsun, neticede geniş bir kabirdir” diyen insanlardanız. Gerçekleri söylemek, hakkın ve doğrunun peşinden gitmek boynumuzun borcudur.

Resmi tarih yalanlarının ortaya çıkmasını istemeyenler, yakın tarihimizin anlaşılmaması için çok çaba sarf etmişler hatta olduğunun tam aksi ile anlatmışlardır. İşte Menemen olayı da böylesine acı ve insanı kahreden bir meseledir. Zabıt ve kararları açıklanan ve tarihçilerin istifadesine sunulan bu dokümanlar içerisinde Genelkurmay Başkanlığı’nın önemli bir rolü var. Bundan sonra kimsenin bilgim belgem yok demeye hakkı yoktur bu mazeretleri tamamen ortadan kalkmıştır.

Bu yazılar ve belgeler sonrasında birçok akademisyen ve tarihçi, yakın tarihimizle ilgili belgeleri daha bir başka bakış açısıyla incelemeli, resmi tarihin dışına çıkarak gerçekler üzerinde yoğunlaşmalıdır.

İşte tarihin karanlıklarına hapsedilen Menemen’de yaşanan olaylar ile ilgili olarak 24 Aralık 2006 tarihinde önemli belgeler yayımlamış o dönemde Büyük Erkân-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı’na ait 26 Aralık 1930 tarihli belgeler işin içyüzünü net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Hükümet tarafından yapılan ihmallere dikkat çekilen bu belgelerde; Genelkurmay Başkanlığı tarafından Menemen’e gönderilen üst düzey bir rütbelinin hadiseden üç gün sonra Ankara’ya ilettiği raporda Kubilay’ı öldüren Derviş Mehmet’in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiği ifade edilmişti.

Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı; uzaktan seyirci kalınarak adeta “olay çıkmasına göz yumulduğu” anlaşılmıştı. Dokuz maddeden oluşan bu dört sayfalık raporda kendini Derviş Mehmet olarak tanıtan kişinin Manisa’da bir esrarkeş kahvesini mekân edindiği tespiti ile beraber Asteğmen Kubilay’ın haince bir kışkırtma sonucunda şehit edildiğini ortaya çıkarmıştır.

Olaylar sırasında İlçe Jandarma Komutanı olan Komutan Yüzbaşı Fahri, esrarkeş elebaşı Derviş Mehmed’le bir süre konuşmuştur. Bu konuşma kayıtlara; “ikna edemedi” şeklinde geçmektedir. Yüzbaşı Fahri, sessiz ve uysal bir şekilde geri çekilir. Sadece Alaydan asker istemekle yetinir. Alay da askerliğini yapmakta olan öğretmen Kubilay’ı çok küçük bir müfreze ile gönderir. Gönderir lâkin Asteğmen Kubilay’da silâh, askerlerinde ise mermi yoktur. İşin kötüsü onları kurbanlık koyun gibi ileriye süren Yüzbaşı Fahri hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.

Menemen’de gelişen olaylar sonrasında bu kışkırtmanın ne derece vahim olduğu gözler önüne serilmişti. Meselâ yargılama kısmı buna en güzel örnektir. Genelkurmay tarafından Menemen’e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Mustafa Muğlalı Paşa idi. Hani şu Van’ın Özalp ilçesinde 33 kişiyi kurşuna dizdiren komutan.

Muğlalı, Derviş Mehmed ve arkadaşlarının durumunun günler öncesinden rapor edilmesine rağmen, gerekenin yapılmadığını söylemiştir. Manisa’dan kaybolduktan sonra, Menemen’e gelene kadar geçtikleri köyler bilinmesine rağmen, durdurulmadıkları, bilâkis “hadisenin gerçekleşmesinin beklendiği” rapor edilmiştir. Muğlalı Paşa, olayla ilgili olarak kurulan Harp Divanı Mahkemesinin de başkanıdır aynı zamanda. Burada altı kişinin yaşattığı trajedinin faturasını Menemen halkına kesmekle görevlendirilmiştir.

Zira devlet yönetimi tarafından kesin bir dille; “Menemen’i haritadan silin” talimatı verilmiştir. Muğlalı Paşa üzerine düşeni yapmış, ilgili ilgisiz herkesi yargılamış 6’sı yaşı küçük olduğu için sonradan infazı durdurulacak olan 36 kişiyi idam etmiştir. Bir tanesi Yahudi olan 41 kişiyi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırmıştır.

İşte bu olayın sebebi tamamen siyasi ve bürokratiktir. Asker ve kamu görevlileri o tarihte otoriter bir yönetim ile demir yumrukla idare edilmekteydi. Bu nedenle sonraki dönemde yazılıp çizilen ve resmi tarih sayfalarını dolduran “irticai kalkışma” olayının hiçbir anlamı ve doğruluğu yoktur.

Dönemin siyasî şartlarını hatırladığımız zaman taşlar iyice yerine oturacaktır. Zira “ikinci demokrasi denemesi” olarak sayabileceğimiz Serbest Cumhuriyet Fırkası, Menemen’de karşılık bulmuş halkın büyük teveccühüne mazhar olmuştu.

Devrin yöneticileri, Cumhuriyet Halk Fırkası için endişe etmekte haklıydılar. Tek adam yönetimi ve otoriter uygulamalar halkın canından bezdirmiş, ekonomik sıkıntılar had safhaya ulaşmıştı. Bir de yetmezmiş gibi dış ülkelerden de baskılar geliyor “tek partili cumhuriyet, faşistliktir” diye mevcut rejim eleştiriliyordu.

Serbest Cumhuriyet Fırkasının (SCF) başarısından rahatsızlık duyulması son derece normaldi. Bu cahil halk ne çabuk başka bir partiye destek olmuştu. Derhal SCF kapatıldı. Yetmedi bir de ders verilmeliydi.

Otoriter sistem, mevcut durumun devamı için mesaj vermek üzere, SCF’nin desteklendiği küçük bir bölgeyi pilot yer olarak seçmişti. Geriye figüranlar kalıyordu ve bulmakta da zorlanılmadı. Askerlik vazifesini yapmakta olan ve dindarlığı ile tanınan Öğretmen Kubilay, kurban seçilmiş feda edilmişti. İşte Genelkurmay Belgelerinden ve mahkeme zabıtlarından elde edilecek sonuç buydu.

Bu olaydan sonra çok partili hayata geçebilmek için 2. Dünya savaşını beklemek ve hürriyetçi rejimlerin galip gelmesi şartının yerine gelmesi gerekiyordu. 1946 yılında ancak hileli dahi olsa çok partili seçimler yapılabildi. O günkü şartlar altında ne muazzam bir gelişmeydi böyle bir seçim.

İşte resmi tarihin çarpıtmalarından bir tanesini Aralık ayının bu son günlerinde tekrar dile getirerek bir parça uyanmamıza vesile olur diye izah etmeye çalışıyorum... Vesselam

Dr. Vehbi KARA

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.